çünkü teninde vişne ağaçları yetişiyor

1.9K 303 199
                                    

"Filmin devamını izlemek istiyorum."

Elektrik çarpmış gibi ondan ayrılmamın, çünkü göğüs ucuma değiyordu parmakları, ardından aramızdaki mesafeyi koruyarak yürümeye devam ediyoruz. Az önceki gerginliği üzerimizden attık fakat Chanyeol, Kyungsoo ve diğerleri hakkında konuşmuyoruz.

Jongin benim kalbimi çok kırmış, oradaki üç kişi hariç herkes kalbimi çok kırmış.

"Filmin devamını izleyemezsin."

Filmin devamını izleyemez çünkü ben bile buna cesaret edemiyorum. Ne Jongin bana dokunuyor ne de ben ona. Biraz suskun. Arkadaşlarıyla aralarında olan meseleyi merak ediyorum.

Jongin'i özlüyorum, Jongin'i özlemiyorum.

Sanırım Chanyeol da benim gibi hissediyor.

"Neden ama?" diye soruyor tişörtünün kollarını omzuna kadar kıvırırken, bunu yapmaya bayılıyor. Sonra tenime değmeden tişörtümün eteğinden çekiyor. "Bu taraftan gidiyoruz."

"Nereye gidiyoruz?" Boyumuz neredeyse aynı olmasına rağmen adımları benimkilerden çok daha büyük ve ona ayak uydurmakta zorluk çekiyorum. "Ayrıca devamını izleyemezsin çünkü herkes ölüyor."

"Hadi canım." Bir kahkaha atıyor. "O şerefsiz ölüyordur umarım." Yerde gördüğü bir taşa ayağıyla vuruyor ve otobüs durağının yanındaki kaldırımdan dümdüz aşağı iniyoruz.

"Yok." Ellerimle kendimi serinletmeye çalışıyorum. "Şerefsiz olan değil, diğeri ölüyor."

O zaman durup bana dönüyor.

Jongin bana bakıyor, ben ölüyorum.

"Şerefsiz olan seviyordu ama onu. Nasıl izin verdi ölmesine."

"Biraz bile sevmiyordu."

"Hayır seviyordu." Sıcaktan saçları alnına yapışmış,elleriyle onları şöyle bir dağıtıyor ve yüzünü bana dönerek önümde geri geri yürüyor, aynı anda da şerefsiz olanın diğerini sevdiğini iddia ediyor.

"Sen çok başka bir film izlemişsin." Kaşlarımı çatıyorum. Sıcak,zaten bomboş olan midemi ekşitiyor. "Hem nereye gidiyoruz biz? Jongdae'yi arayacağım daha, eve gitsek ya." Hızlıca bana sırtını geri dönüyor.

"Olmaz."diyor tek koluyla karşıyı işaret ederken. "Geldik zaten."

Hareketleri aceleci ama mutlu değil. Az önce olanları şu an düşünmek istemiyorum çünkü Jongin yanımda ve eğer bunu yaparsam onu tam burada bırakıp eve gitmem gerekir, hatta evden atmam ve hatta birazcık özgüvenim olsa ona tokat attıktan sonra eve gitmem gerekir. Ama yapamam, yapamam çünkü nedeni sanırım onu seviyor olmam. Bu yüzden de tüm iç acımalarını, mide ağrılarını ve saksağan seslerini gecenin kör bir vaktine bırakmaya karar veriyorum. Belki de Jongin bu kararımı bilmediği için böyle mutsuz.

"Şey,burası biraz fazla pembe." diyor kapıyı açıp içeri girmemi beklerken.

"Pembenin bir zararı yoktur." Fakat gerçekten de her yer pembe, şeker pembesi ama, pamuk şeker pembesi.  "Çilek Kız'ın evi gibi görünüyor."

"Her şeyin içinde çilek var zaten." Cam kenarından uzak bir masaya ilerliyoruz çünkü her yer güneş ışığı.

"Hep gelir misin buraya?"diye soruyorum sandalyelerden birine yerleşirken. Koskoca adamın bu denli pembe bir yerde oturup çilekli milkshake falan içmesi bana komik geliyor.

"Evet."diyor başını arkaya çevirip bir yerlere bakarken. Jongin böyle de çok güzel görünüyor, ağustos sıcağında bile. Sonra kocaman gülüyor. Ben bu anı ağır çekimde izliyorum, iyice hafızama kaydediyorum. Bu geceki filmin konusu çoktan belli oluyor.

binanın tepesi | sekaiМесто, где живут истории. Откройте их для себя