çünkü bezelyeleri sevdiğini söylemişti jongin

1.3K 226 51
                                    

Günlük tutmayı çok denedim, öyle uzun uzun şeyler yazamayacağımı fark ettim sonra. Öyle uzun uzun şeyler yazmak bana göre değildi ve hayatımda yazmaya değecek tek şey Jongin'di. Onu bile uzun uzun yazamazdım.

Sonra bir gün, en sevdiğim ikinci insan ve tek ailem Jongdae yanıma kıvrıldı, ben kitap okuyordum. "Böğürtlenim." dedi. "Sana bir sosyal medya hesabı açsak ya."

"Boş işler." diye itiraz ettiğimi hatırlıyorum. "Ne yapacağım ben sosyal medyada, vaktim yok hem."

Ağzımdan girdi, burnumdan çıktı ne yaptı etti, bana bir twitter hesabı açtı. Bunca yıllık hayatımda telefonu sadece arama yapma ve mesaj yazma için kullanmıştım, twitter'a neler yazılır onu bile bilmiyordum, ciddiyim. Ben de orayı tıpkı kalbim gibi Jongin'e ayırdım onun haberi olmadan. Jongdae'yi bile engelledim, zaten çok az yazıyordum ama yazıyordum kendimce gizli olan bir şeyler.

Belki önemliydi, belki de hiç önemli değildi çünkü dediğim gibi üç beş satır vardı sadece ama gizliydi adı üstünde, kilitli hesap. Bir kuşun gölgesinden, bir de Jongin'i kaybetmekten korktuğumu sessiz sessiz bağırmıştım mesela. Jongin kuş gölgelerinden korktuğumu bilmek zorunda değildi, Jongin beni gözünde çaresiz gösterecek hiçbir şeyi bilmek zorunda değildi ama yaklaşık on saniyedir telefon ekranını yüzüme doğru tutuyordu daldan dala atlarken nefessiz kalmış bir sincap gibi soluklanarak.

"Yalan söylüyorsun." diyorum sonunda ekran siyaha döndüğünde mavi buzlarla dolduğuna emin olduğum gözlerimi ona dikerek. "Çok mantıksız, her şey, söylediğin anlattığın her şey o kadar mantıksız ki, inanmıyorum sana."

Mavi buzlar gözlerimden beynime kadar uzanıyor ama ona baktıkça. Bu yüzden başımı çeviriyorum, Jongin de sessiz kalıyor. "Sana bunları asla anlatmam."

"Sarhoştun."

"Ben sarhoş olmam."

"Rol yapıyordun o zaman." Bana yaklaştıkça bir adım geri gidiyorum, bir adım, bir adım, bir adım.

"Jongin." diyorum yutkunurken. Daha da yakınıma gelmesini istemiyorum çünkü olanları kafamda bir yerlere oturtamıyorum. "Jongin, lütfen yalan söyleme."

Daha da yakınıma gelmiyor, olduğu yerden beni izliyor sadece. Kafam çok karışık. Her şeyi biliyorsa, her şeyi biliyorsa neden burada? Vicdan azabı mı çekiyor?

"İnanmayabilirsin." Acı çeker gibi söylüyor, neredeyse inandıracak beni üzgün olduğuna. Jongin sahiden vişne çekirdeklerini çat çut kırmış haberim bile olmadan. Haberim bile olmadan diyemem aslında, aklıma aynadaki Sehun düşüyor. Haberim bile olmadan diyemem, bir yanım bilmek istemiyordu sadece.

"Bir kış gecesiydi, bahar gecesiydi ya da bilmiyorum. Üşüyordun işte ama sen hep üşürsün o yüzden hangi mevsimdi aklımda değil. Jongdae seni ilk defa zorla bir partiye getirmişti sanırım. Sonra yanıma geldin, ben kaldırım kenarında oturuyordum.

Sonra anlattın Sehun, yemin ederim sana.

İnanmazsan bak dedin, elimden öylece aldın telefonumu, ciddiyim. İnanmazsan al bak dedin. Her şeyi sen anlattın bana."

O geceyi hatırlamanın şokuyla bir adım daha geri gidiyorum. Sabaha kadar kusmuştum, sabaha kadar kusmuştum ve Jongdae bir partiye gittiğin zaman deli gibi içmek zorunda değilsin Sehun, diyerek bana kızmıştı saatlerce. Oysa sadece deli gibi içmek nasıl bir his merak etmiştim, Jongin genelde nasıl hisseder merak etmiştim.

İlk başlarda içmek istememiştim aslında ama sonra onu görmüştüm, yanında diğerleri vardı. O an gitseydim beni görürlerdi. Ben de gidemedim. Orada öylece durmak da istemedim, Jongdae beni yalnız bırakmıştı. Sonra da içtim işte. Sonra eve geldik.

binanın tepesi | sekaiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin