birtakım kırmızı olaylar

2.4K 355 133
                                    

"Ruhun ezilmiş sanki senin."diyor Jongin. Ruhumun eziklerini kanattın ki,diyemiyorum. "Üzgün biri gibisin,ilgimi çekiyorsun."

Yeni ev düzenimize alışıyoruz yavaş yavaş. Sabah altı poğaçaları,birlikte yenen akşam yemekleri,onun bir kupa kahvesi ve benim bergamotlu soğuk çayımla geceyarısına kadar balkon oturmaları. Ağustos sıcağı fena,insanın soyunası geliyor parça parça.

Jongdae'nin gidişinin ve Jongin'in gelişinin üzerinden bir hafta geçiyor hızlıca. Jongdae sonunda benimle uzun uzun telefonda konuşacak cesareti buluyor. Senin için yaptım balım,diyor. Çok üzgündün,belki yanında o olursa iyileşirsin diye düşündüm.

Grip değilim ki ben demek istedim. Grip değilim ki, Jongin de benim ilacım değil. Kanayan yarama dökülen tuz, gergedan olmaya çalışırken burnuma saplanan gül dikeni,biraz da keskin bir kağıt ama asla ilaç değil. Ayrıca Jongdae'nin bilmediği işler var,bir bilse ilk uçağa atlar gelir ya da kendini kaldığı evin küvetinde boğarak öldürür nasıl böyle bir kötülük yapabildim diye. Minik erkek kardeşim Sehun'a nasıl böyle bir kötülük yapabildim?

Sorun değil. Gergedan olmak isteyen benim küçüklüğümden beri.

Dikenler artık o kadar batmıyor,yalan.

"Yeni tanıştığın herkese böyle mi davranırsın?"

"Nasıl?" Balkon demirlerinden bacaklarımızı geçirip aşağı sallandırıyorduk. Koskoca adamdı ama buna gülüyordu. Kendime koskoca adam diyemiyordum işte.

"Böyle işte." Bergamotlu soğuk çayımdan bir yudum alıp ayak parmak uçlarımı onunkilere değdiriyorum. "Böyle yakın mısın hep?"

"Hayır,hayır değilim."diyor kıkırdarken. Jongin'i özlüyorum,Jongin'i özlemiyorum.

"Sana özel tek."

"Yaa, o niye?"

"Tanıdık bir şeyler var sende."

"Ama daha önceden tanımıyordun beni." Soru cümlesi değil ama yine de bir cevap almak istiyorum.

"Tanımıyordum,keşke tanısaydım ama." Gökyüzüne bakıyor. "Çocuk gibisin aynı,mutsuz bir çocuk. Mutlu edesim var seni." Ağustos sıcağında bir esinti yüzümüzü yalıyor,Jongin'in teni sıcak mı diye merak ediyorum. Kahverengi ya,sıcak bir renk. Yüzünün rengi tenine de vurmuştur belki, benim öyle. Beyaz ve soğuğum.

"Çocuk değilim." İtiraz ediyorum, kaşlarım havalanıyor. Sonra onunla en büyük sırlarımdan birini paylaşıyorum. "Hiç çocuk olmadım ben."

Bakışları beni buluyor,yüzünde buruk bir gülümseme var. "Hayır, şu an çocuksun sen."

"O yüzden ısındın yani bana. Meslek gereği."

Gülüyor.

"Belki."diyor. "Belki de o yüzdendir."

Ayaklanıyorum odama gitmek için. Aslında biraz daha onunla kalmak istiyorum ama yapamam. Çıplak bacaklarımla balkon fayanslarına basıyorum,Jongdae'nin en kızdığı şeylerden biri bu. Hasta olursun diye bağırıyor her seferinde arkamdan. Tüm mahalle bizi dinliyor.

"Yarın seninle gelebilir miyim?" Tam kapıdan çıkmak üzereyken soruyor. "Nereye gelebilir misin?"

"Nereye gidersen."diyor ve o da ayağa kalkıyor. Benden çok az uzun. Gözlerimin yüzünde oyalanmasına izin vermiyorum.

"İşin yok mu ki?"

Bir sürü arkadaşı var aslında,bir sürü.

"Yok." Ellerine bakıyor. "Benim hiç arkadaşım yok." O da bana bir sırrını veriyor. Nasıl olur,ben ne kadar siliksem Jongin de bir o kadar parlak. Benim tek dostum Jongdae iken onun etrafında onlarca kişi dolanıyor.

binanın tepesi | sekaiWhere stories live. Discover now