hüf hüf diye

1.6K 268 131
                                    

"Hep üzülecek miyiz biz?" diyorum. Hep üzüleceksek neden bazı zamanlar mutlu oluyoruz, neden mutlu olmak nedir öğreniyoruz?

Sıradan bir insanken kuş oluyoruz aniden, martı oluyoruz, kırlangıç oluyoruz, uçuveriyoruz işte istediğimiz her yere. Kanatlarımızı kocaman açıyoruz, süzülüyoruz havada. Ne kadar yükseğe çıkarsak o kadar hızlı düşüyoruz tekrar yeryüzüne. Sahi neden düşüyoruz biz?

"Bu ne?" diye soruyorum yatağıma çökmüş olan Jongin'e.

Kendi kendime oturup makale okuyordum ve birden odama girip ellerinin arkasında sakladığı paketi gözüme doğru uzattı.

Okulun açılmasına çok az kaldı ve Jongdae'nin gelmesine de evet. Jongdae'nin gelmesi demek evin içindeki sessiz ve huzurlu ortamın yok olması demek.

Jongin sorduğum iki soruya da cevap vermiyor. Omuz silkiyor sadece. Sonra paketi almam için elini sallamaya başlıyor. Uzunca, mavi bir paket ve kocaman gözüküyor.

"Ne için bu?" diyorum. Sadece benim konuşmam sinirimi bozuyor.

"Hep üzülmemek için."

Sırtını yatak başlığına yaslıyor, elimdeki şeye bakıyorum. "Ama ne için işte, niye veriyorsun bana?"

"Doğum günü hediyesi."

"Doğum günüm geçti ama benim." Doğum günüm geçti ve her zamanki gibi Jongdae'nin bana aldığı minik meyveli pastanın mumlarını üflemekle yetindim, bu durumdan memnun olmadığım için söylemiyorum bunu. Keşke yiyebilsem ama Jongdae'nin bana aldığı çoğu şeyi yiyemiyorum yine de beni düşünmesi hoşuma gidiyor çünkü Jongdae beni düşünen tek kişi. Belki bu günlerde Jongin de düşünüyordur beni, emin olamıyorum ki.

"Doğum günü hediyeleri sadece doğum gününde verilmez." Kaşlarını çatıyor ve elimdeki paketi açmamı bekliyor sabırsızca.

"Evet sadece doğum günlerinde verilir."

"O zaman," diyor diliyle dudaklarını yalarken. Keşke bunu yapmasa çünkü onu taklit edesim geliyor. "O zaman bunu sana birinci yaş gününde vermişim gibi yapalım. Kargoyla göndermişim ama evinin yolunu bulamamışlar, anca öğrenmişler nerede yaşadığını. Olur mu?"

"Neden birinci yaş günü?"

"O zaman kimse hediye vermemiştir sana, ilk hediyeni benden aldığını düşünelim."

Öylece ona bakıyorum, sonra bakmaya devam ediyorum ama hiçbir şey söyleyemiyorum. Kafamı sallıyorum sadece. Jongin'e hediye alsam ve kabul etmese çok üzülürüm bu yüzden tekrar kafamı sallayıp paketi yavaşça, kağıdına zarar vermeden açmaya çalışıyorum. Tüm hediye paketlerimi saklıyorum, şimdiye kadar tam on tane oldu. Dokuz tanesi Jongdae'den çünkü Jongdae beni çok seviyor.

"Jongin," diyorum kağıdı buruşmasın diye bir kenara koyarken, bu sırada dikkatle beni izliyor. "Jongin bu bir yunus. Hem de pembe, pembe bir yunus bu." Peluş oyuncakla birlikte elime gelen zarfı yatağın üzerine bırakıyorum, yunusa salıyorum. "Üstelik sarılabiliyorum, kucağıma göre pembe bir yunus almışsın bana."

Birinci hediyemi çok beğeniyorum, birinin bana aldığı ilk hediye bu. Orada öylece Jongin beni izlerken yunusa sarılıyorum ve başım Jongin'e çevriliyken birazcık ağlıyorum.

"Gözyaşın yunusta kaldı." diyor ellerini saçıma getirirken. Oyuncağı kendimden ayırıp yüzüne bakıyorum, yunus gülüyor. Yunus gülüyor ama gözünün altında minicik mavi su damlası var.

"Tişörtümdeki yunus olmuş bu." Başımı eğip gözyaşına bir öpücük konduruyorum. "Bu aldığım en güzel hediye." diyorum gülümserken. "Ciddiyim."

binanın tepesi | sekaiWhere stories live. Discover now