beni çok üzmüşler

1.8K 298 232
                                    

Binanın tepesinde saatler geçiriyorum fakat bomboş telefon ekranına bakarak, yazacak tek bir kelime bile gelmiyor aklıma. Jongin'i yazıyorum, siliyorum, yazıyorum, siliyorum.

Jongin'i yazıyorum ve daha sonra siliyorum.

Telefon ekranımın üst köşesindeki saat çoktan gece ikiyi gösteriyor. Jongdae hala beni aramadı, sesli mesaj bile bıraktım ama çok meşgul olmalı. Aynı ülke sınırlarında olduğumuz zaman ilk çalışta bile açmazsa kıyametleri koparıyorum. Bir keresinde üç saat boyunca telefonu kapalıydı çünkü aile yemeği için şehrin diğer ucuna gitmişti, adresi de bilmiyordum fakat kar kış kıyamet demedim pijamalarımla birlikte kendimi sokağa atıp yürüyebildiğim kadar uzağa yürüdüm. Jongdae dönüş yolunda taksideyken beni görmüş, tanıyamamış, kim yahu bu deli diye düşünmüştü.

Öyle düşündüğünü biliyordum çünkü daha sonra günlüğünü okumuştum. En sevdiğim kitap serisi Jongdae'nin okumayı söktüğü andan itibaren tuttuğu günlüklerdi. Hepsini en az iki kere okudum ama hala fark etmedi.

O delinin ben olduğumu anlayınca hemen arabadan inmiş sonra da üzerindeki ceketi bana giydirerek beni de arabaya bindirmişti. O zaman eve gidene kadar ona sarılıp ağlamıştım. Çünkü pencereme bir saksağan konmuştu ve şu şarkıdaki gibi cik cik ötmesi için değil ölmemesi için odama almıştım ama ötmüştü. Ve yanımda Jongdae yoktu.

Şimdi de yoktu, kendimi savunmasız hissediyordum. Ama kalkıp da denizleri aşamıyordum işte, zaten param yoktu. Ben de telefonu göbeğimin üzerine koyarak titremesini bekliyordum.

Jongin bir saat önce evden çıkmıştı, evin kapısı yavaşça kapanmıştı ama uyumuyordum işte duymuştum. Buraya taşındığından beri ilk defa karanlık zamanda evde değildi, onu sevdiğimden miydi, ağladığımdan mıydı yoksa balkon oturmasına katılmadığım için miydi?

Ben de o dönene kadar uyumamaya karar verdim.

Kendi kendime bir ninni söylüyorum ve kapı sesini tekrar duymayı bekliyorum, tavanda Jongin gülümsüyor çilekli kekini yerken, içim öyle bir eriyor ki ateşe tutulmuş bitter çikolata gibiyim. Hayır hayır, çok sevdiğim ama hiç yiyemediğim beyaz çikolatayım.

Jongin gelmiyor, saat iki ve bir yarım olmasına rağmen. Nereye gittiğini merak ediyorum. Ben hiç bu saatte dışarıda olmadım. Ninni söylemeye devam ediyorum, en çok sevdiğim iki insan da yanımda değil. Zaten biri hiç yanında olmamıştı Sehun, neden öyle dedin ki şimdi?

Bir yarım saat daha bekliyorum, sonra gerçekten de kapı açılıyor, koridorun ışığı yanıyor. Çıkıp bakmak istiyorum ama sırt üstü yatmaya devam ediyorum. Jongin'in ayak seslerini duyabiliyorum, karıncaların ayak seslerini bile duyabiliyorum ben.

Sonra odamın kapısı açılıyor,başımı çevirip bakıyorum. Oda karanlık ama koridorun ışığı yüzüme vuruyor.

"Hey." diyor içeri girip ışığımı yakarken. Sonra gidip koridorun ışığını kapatıyor. "Uyumamışsın."

Aydınlık gözlerimi yakıyor ve Jongin. Seni bekledim, demiyorum. Ellerimi gözlerime siper edip, "Uyuyamadım." diyorum. Gecenin bir vakti, hatta sabah oldu bile bana göre, eve geliyor ve odama giriyor.

Yatağımda doğrulmuyorum, gözlerim ışığa alışıyor ve kısık kısık ona bakıyorum.

"Elindekiler de ne?" Jongin elinde tuttuğu şeyleri görebilmem için biraz yukarı kaldırıyor.

"Masal kitabı."

"Ne?" Ellerimle destek alıp oturuyorum. Kitapların hepsini tek tek bana gösteriyor, bir sürü kitap var, gerçekten bir sürü.

binanın tepesi | sekaiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin