son, günebakanmışız

1.4K 189 155
                                    

Şimdi gidip yağmurları bulayım
Islanayım güz kuşları uçmadan
-Ayten Mutlu

Parmaklarımla minik çiçeklere dokunuyorum. Yusyuvarlak top gibi olup küçük pembe bir çileğe dönüşecekmiş, Jongdae böyle söylüyor. Ne zaman yusyuvarlak top gibi olacak diye soruyorum. Bilmem, diyor. Onu en çok ne zaman seversen, o zaman meyvesini verir sana. Ama beklemen lazım, olgunlaşmadan koparıp yiyemezsin öylece bir çileği. Olgunlaşmadan hiçbir şeyi yiyemezsin.

Uyduruyor. Uyduruyor çünkü limonları yeşil yeşil seviyor Jongdae, olgunlaşmadan yani. Ama yüzüne söylemiyorum bunu çünkü yanıldığı şeyler onu hep üzüyor.

Çileğim olunca Jongin'e koşacağım. Koydum kafama, koşacağım ona. Elimde pembeye boyadığım saksım olacak, elimde pembeye boyayıp üzerine kocaman mavi bir portakal çizdiğim saksım olacak.

Jongin, diyeceğim. Jongin, bak çileğim meyve verdi. Onu çok sevmişim çünkü. Jongdae, çok seversen meyve verir dedi. Öyleyse çok sevmişim.

Jongin, diyeceğim. Jongin, affettim ben seni. Hadi gel barışalım, hadi gel öp beni. Tüm kemiklerimi kırsan da affederim seni ama yemin ederim aptallıktan değil.

Jongin yanaşmıyor bana. Yanaşmıyor ama odama girip çilek fidesi bırakıyor, odama girip bir gün öleceğini bilmeden sümbül bırakıyor. Ben yanaşacağım ona öyleyse çünkü sevgiden mühim bir şey yok benim dünyamda. Geçmişin, ayak bileğimi ağrıtan tüm o koşuşturmaları hala yürüdüğüm yollarda peşimden geliyor ve Jongin'i de o geçmişe koymak istemiyorum. Önden yürü, diyorum kendi kendime. Jongin, sen hep önden yürü ama elimi de hiç bırakma, yoksa yetişemem sana çünkü ayakkabılarım o son düzlükte fırlayıp bilmem nereye gitti.

Daha mutlu biri olsaydım farklı olurdu belki her şey. Kendime güvenseydim ne bileyim en azından yemek yeseydim, Jongin'i tokatlasaydım seneler önce. Kendine gel, deseydim. Kendine gel sen böyle biri değilsin. Hiçbirini yapmadım.

"Dünya yıkılsa saksağanlar hayatta kalır, diyorlar." Yaklaşık bir saattir kıpırdaman oturduğum bankın sağ yanından gelen sesle irkiliyorum. Çayıra bakıyorum, aslında kuşlar varmış bir sürü ve çoğu saksağanmış. Öylece düşünürken dışarıdan onları izliyor gibi görünüyormuşum.

"Hırsız kuşlar diyen de var, bela diyen de. Kadının biri arka bahçesinde kaplan oyuncağı bulmuş. Saksağan taşımış o kadar yol boyunca, inanabiliyor musun? İnsanlar onları yuvalarına kadar takip edince bir sürü mücevher buluyormuş, parlak şeylerden korkup onları yok etmek istiyormuş saksağanlar ama kendileriyle beraber metrelerce taşıyorlarmış da."

Ses çıkarmadan yanıma oturmasını izliyorum.

"Ama tek eşlilermiş." Cevap vermediğimi görünce o da çayırı izlemeye başlıyor. Bunların hepsini biliyorum zaten. Yine de Jongin'in sesinden dinlemek daha çok hoşuma gidiyor.

"Saçların uzamış." diyor sonra.

"Seninki de."

"Hayatımda ilk defa bitlendim." Nedense neşeli bir tonla söylüyor bunu, bitlenmek hoşuna gitmiş gibi.

"Ben de."

Susuyoruz.

Çileğim olunca Jongin'e koşacağım, sahiden.

Hissetmiş gibi soruyor. "Hala meyve vermedi mi?"

Başımı iki yana sallıyorum. "Daha yeteri kadar sevmedim onu." diyorum. "Daha zamanı değil."

Saksağanlar üzerimizden geçiyor. Jongin başını gökyüzüne yaslayıp gözlerini kapatıyor. "Çimen kokusunu," diyor sessizce. "Çok seviyorum."

binanın tepesi | sekaiWhere stories live. Discover now