#45

49.1K 3.6K 686
                                    

"Hazır mısın?"

Hazır olmamı gerektirecek bir durum mu vardı? Emniyet kemerini bağlarken rahat görünmeye çalıştım ama becerebildiğimi zannetmiyorum. Yine gerim gerim gerilmeye başlamıştım. "Evet... Nereye gidiyoruz?" diye neşeyle sormaya gayret ettim ancak daha çok endişeliydi sesim.

"Tanışmanı istediğim biri var."

Bir saniyede enfarktüs geçirecek kıvama gelebiliyordum."Kim?"

"Bir arkadaş. Bazen dertleşiriz."

"Peki," dedim yavaşça.

Anlayışlı bir gülümseme belirdi yüzünde. "Ürkecek bir şey yok. Emin olabilirsin..."

Kendime bir çeki düzen vermem gerekiyordu artık. Adamı da diken üzerinde bırakmıştım; beni rahat ettirmek için elinden geleni yapıyordu. Gözlerinin içine bakmaya zorladım kendimi. Yabaniliğin de bir sınırı vardı. "Ben normalde böyle biri değilim Jimmy. Ama senin hakkındaki her şey biraz ürkütüyor beni. Anlıyorsun değil mi?*" (*But everything about you is a bit intimidating. You understand, right?)

Bakışları yumuşacıktı. Bazen gerçek olduğuna inanamıyordum. İşaret parmağımla burnunu filan dürtesim geliyordu.

"Anlıyorum," dedi sevecen bir ses tonuyla. "Gerçekten anlıyorum. Ama rahatlamaya çalış. Kendin ol. Sadece bunu istiyorum senden. Bunu yapabilir misin?"

Kendime gülerken "Sanırım kendim olmayı başarabilirim," dedim çok zorlanacağım bir görev vermiş gibi.

"Harika." Arabayı çalıştırdı. "Sanatsal bir tur atacağız seninle. İyi zaman geçireceksin. Söz."

Söylediği gibi dakikalar sonra gerçekten de sanatçılar mahallesine getirmişti beni.

Arabayı uygun bir yere park edip geniş caddede dolaşmaya başladık. Etrafta fabrikaları andıran kırmızı tuğla binalar, depoya benzeyen bolca miktarda gri yayvan yapı vardı. Gördüğüm her boş duvarı rengarenk, çoğu zaman derin mesajlar içeren graffitiler süslüyordu. Önünden geçtiğimiz vitrinlerde, endüstriyel tasarımlar, tablolar, designer kıyafetler teşhir ediliyordu.

Birkaç blok yürüdükten sonra ufak bir plakçıya girdik. Tatlı tatlı Pink Floyd geliyordu derinlerinden. Kasanın arkasında, kafasına kasket geçirmiş zayıfça siyah bir adam dergi karıştırıyordu. Altmış yaşlarında olmalıydı.

Kapının açıldığını duyduğunda kafasını kaldırıp geleni görünce ayağa fırladı. "Oğlum Jimmy! Ne zamandır görüşemedik!*" (*My boy Jimmy. Long time no see!)

"Selam Elijah."

Tokalaşıp sarıldılar.

Adamın gözleri hemen beni buldu. "Peki hanım kim?*" (*And who is the lady?)

"Misafirim.*" (*She is my guest)

Adam ben daha elimi uzatamadan üzerime atılıp iki eliyle sağ elimi kavradı. "Beni Eli diye çağırabilirsin," dedi yüzünde tatlış bir gülümsemeyle. "Emrine amadeyim.*" (*At your service)

Elim ellerinin arasında, gözlerimi kırpıştırdım beklenmedik samimiyeti karşısında.

Jimmy ise güldü. "Misafirime asılma seni yaşlı köpek!" (*Don't hit on my guest you old dog!)

Hiç de gücenmişe benzemiyordu Eli. "Ama bu kızda iş var.*" Yüzüme kan hücum etti. "Bu yaşlı köpeği denediği için ayıplayamazsın!*" (*But she is something. You can't blame this old dog for trying.)

Kapak Modeli 🌙Yarı Texting🌙 (Tamamlandı)Where stories live. Discover now