#55

41K 3.1K 463
                                    

Kahvaltıda bizi bekleyen sadece Agatha değildi.

Jimmy önde ben arkasında aşağı indiğimizde, Tina'yla birlikte Agatha'yı mutfakta çene çalarken bulduk.

Bizi görünce Tina kafasını kaldırıp gülen gözlerle "Günaydın!" diye cıvıldadı.

Ben de karşılık olarak gülümsemeye çalışırken "Hey," dedim.

Hala önümden önümden koca adımlar atan Jimmy ise Tina'nın karşısındaki taburelerden birine çökerken "Günaydın," dedi ama bence daha çok homurdanmıştı!

Tina'nın gülen gözlerine daha fazla bakamadığımdan gözlerimi kaçırıp ben de sessizce Jimmy'nin arkasından dolaşıp en uzağında kalan tabureye oturdum.

Göz ardı edilemez sabah neşemiz karşısında Tina'nın gözleri kısıldı, ikimizi de tepeden tırnağa süzdü önce. Sonra da bir şeyleri anlamaya çalışırken bakışları ikimizin arasında gidip geldi. Kolları göğsünde bağlı kaşları da hafif çatıktı artık. "Ben bir şey mi kaçırdım?*" (*Have I missed something?)

Önündeki tavadan kafasını kaldırmadan "Cennette sıkıntı var galiba,*" diye mırıldandı Agatha. (*Looks like there's trouble in paradise)

Önündeki haşlanmış yumurtalardan birini soymak üzere eline aldı Jimmy. "Onun için önce bir cennet olması lazım," dedi yavaşça.

Ve böylece atışmamızın ikinci raundu da başlamış oldu. Üstelik artık seyircimiz de vardı!

Hemen "Bilge bir adamdan doğru kelimeler," diye soludum elime aldığım bıçakla yağ sürdüğüm ekmeğin üzerinde delikler açarken. (*True words from a very wise man.)

Odadan çıktığımızdan beri yüzüme ilk kez o an baktı. "Demek onaylıyorsun? Umurumda da değil ama...*" (*So you approve? Not that I care)

Tina şaşkındı. "Sanırım kavga ediyorsunuz." Kurduğu cümlenin doğru olmaması için dua ediyordu sanki endişeyle sorarken. "Kavga mı ediyorsunuz?*" (*I think you are fighting. Are you fighting?)

Delik deşik ekmeği bir kenara bırakıp ben de kollarımı göğsümde bağladım. "Bilmiyorum Jimmy. Kavga mı ediyoruz?" (*I don't know Jimmy. Are we fighting?)

"Bilmiyor musun?*" (*You can't tell?) Düşünür gibi yaptı bir an. "Aslını istersen daha önce bir Türk'le hiç kavga etmedim. Türkiye'de bu kavga etmek sayılmıyor mu?" Gözlerini açtı kocaman. "Burada sayılıyor çünkü!**" (**Come to think of it I never fought a Turk before. Doesn't this qualify as fighting in Turkey? 'Cos here it sure does!)

"Eminim ki kavga etmek global bir olay. Uzaylı değiliz biz.*" (*I am pretty sure fighting is a global phenomenon. You know we are not from outer space.)

Dudağını sallayıp yiyecekmiş gibi itinayla soyduğu yumurtasını tabağına bırakıp bana doğru eğildi. "Belki öylesinizdir!*" (*Maybe you are)

Ben de ona doğru eğildim. "Sen bu sonuca nasıl vardın?*" (*And you come to that conclusion how?)

Benimki de soruydu gerçi. Jimmy K. Simpson kal dediğinde onu reddetmek bir Dünyalının yapacağı şey değildi muhakkak!

Her an tıslayıp saldırıya geçecek iki kediye benzediğimizden, Tina olası bir kedi kavgasını önlemek adına ellerini iki yana açtı. "Pekala çocuklar. Siz kültürel bir çarpışma yaratmadan duralım bence.*" (*Ok kids. Let's stop before you create a cultural clash)

Jimmy işaret parmağıyla beni gösterdi. "O başlattı!" (*She started it!)

Tina, bizi görmediği yirmi dört saat içinde nasıl bu noktaya geldiğimize anlam veremiyordu hala. "Ne zaman?"

Kapak Modeli 🌙Yarı Texting🌙 (Tamamlandı)Where stories live. Discover now