#52

46.7K 3.5K 763
                                    

Canlarım buradan toplu bir duyuru yapmak istiyorum. Arada bana mesajlar atıyorsunuz İngilizce'nizi nasıl geliştirebileceğiniz konusunda. Bazılarınız bizzat yardımcı olmamı, ödevlerine yardım etmemi istiyor. Yazık ki böyle bir zamanım yok – farkındaysanız hikâye yazacak zaman bulamıyorum (ilgili sitemler buraya gelebilir –insert here– 🙈)

Size tek tavsiyem bol bol İngilizce kitap okuyup dizi-film izlemeniz, müzik dinlemeniz. Bu şekilde eğlenerek günlük konuşmalara aşina olursunuz ve zamanla bir Amerikalı, bir İngiliz gibi dili kullanmaya başlayabilirsiniz – bu önerim diğer diller için de geçerli tabii; Almancayı da öyle öğrendim ama İngilizce gibi olmuyor asla – neyse o başka bir konuydu  hkjhk

Başarılar diliyorum ve öpüyorum hepinizi! 😘


Günün büyük bir kısmını uykuda geçirdik. Gözümü açabildiğimde neredeyse akşam oluyordu. Evde de çıt yoktu.

Duş alıp aşağı indiğimde Agatha çoktan gitmişti. Jimmy ise eşofmanlarıyla mutfakta avokado dilimliyordu.

O da yeni uyanmış gibiydi. Saçlarından birkaç tutam ayrı yönlere bakarken, epey de kabarmıştı. Nerede ödül Jimmy'si nerede akşamdan kalma mutfak Jimmy'si!

Tezgâha yaklaştığımda gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırdım.

Geldiğimi hissettiğinde kafasını kaldırmadan gülümsedi. "Erkencisin?*" (*You're up early)

"Uyku tutmadı."

"Anlıyorum.*" Bir dilim avokado uzattı. Dilimi alıp o ana kadar kazındığını fark etmediğim mideme indirdim hızla. Aç gibi dilimi havada kapınca haliyle "Aç mısın?" diye sordu o da. (*I see.)

"Evet!" dedim hevesle. Karşısındaki yüksek mutfak sandalyelerinden birine çöker gibi oturdum. Uyurken bir yandan da maraton koşmuştum sanki! "Hala çok yorgunum."

"Baş ağrısıyla uyandım ben de. Aspirin'le ancak geçti. Fazla bir şey de içmemiştik halbuki... Neden böyle oldu anlamadım."

Polisler mafya derken yorgun düşmüştük herhalde. "Adrenalinden olmalı...*" Kafamı uzatıp tezgâhın tamamını görmeye çalıştım. "Kahvaltıda ne var?" diye sordum arsız arsız. Umarım sadece avokado yemeyecektik. (*Must be the adrenaline rush)

Şüphelerimi doğrulayacaktı. "Agatha çoktan gittiğine göre fazla bir şey yok," dedi omuzlarını silkip. "Mısır gevreği yemek zorundayız." Ümit dolu bir bakış attı bana. "Senin başka bir planın yoksa tabii?"

Maalesef canım. Mısır gevreği yeterince çabasız ve doyurucu geldi kulağıma. "Bir plan düşünecek halim bile yok!"

Raftan iki çukur kapla, çekmeceden ikişer kaşık ve çatal alıp dolaptan süt çıkardı.

"Portakal suyu?"

"Olur."

Karton kutuyu süt kutusunun yanına, tezgâha bırakıp iki tane de bardak aldıktan sonra tam karşıma oturdu.

Mısır gevreğinin üzerine süt dökerken tezgâhın uzak ucundaki ufak kargo kutusunu fark ettim. Süt kartonunu bıraktıktan sonra bu kez kafamı o tarafa doğru uzattım. Çünkü neden sandalyemden kalkayım? Şahin gözlerimle gördüğüm kadarıyla üzerinde Jimmy'nin adresi olmasına rağmen benim adım yazıyordu.

Pakete hafif çatık kaşlarla baktığımı gördüğünde Jimmy sırıttı. "Görünen o ki sana bir paket var, Küb. Söylemeyi unuttum."

Çok saçmaydı. "Neden?"

"Neden?" derken kocaman sırıttı. "Neden açmıyorsun? Senin adına gelmişse muhtemelen sanadır!" Bence bu kadar dalga geçmeye gerek yoktu.

Biri beni izlediğinde hiçbir iş yapamadığım gibi paket de açamazdım asla. Paketi elime alıp önce kibar kibar köşeleri zorladım, kenarından insan gibi açmaya çalıştım. Olmadı. İki dakika sonunda paketi hala açamayınca Jimmy karşımda gülmekten yıkılacak duruma geldi. Güleceğine bir bıçak filan verebilirdi mesela! Sonunda dayanamayıp 'caaart!' diye parçaladım kartonu.

Kapak Modeli 🌙Yarı Texting🌙 (Tamamlandı)Where stories live. Discover now