2.BÖLÜM: "SONSUZ"

1.1K 185 60
                                    

2.BÖLÜM: SONSUZ

"Gitmek birazcık ölmektir."

***

Her gün gittiğin yol aynı. Her gün önünden geçtiğin kitapçı aynı. Her gün koştuğun cadde aynı. Her gün baktığın gökyüzü aynı. Her gün izlediğin yıldızlar aynı. Her gün okuduğun satırlar aynı. Takvimler değişiyor fakat içindeki acı hep aynı.

Nefes aldığın oksijen karbondioksit olmuş göz devirmekten başka bir şey yaptığın yok. Her gün içtiğin kahvenin tadı değişmiş, en kötü bildiğin insanlar meğer realist düşünceli olanlarmış artık umursamıyorsun.

İçinde bulunduğun oda bir politika kavgasına dönüşmüş yaptığın tek şey omuz silkmek. Öyle hissiz öyle cansızsın ki atom patlasa rüzgar sanıp pencereyi kapatacaksın.

Ne kadar bahtsızsın sen ya sevdiğin adamın sevgilisine hediye almak da ne oluyor?

Hiç, mırıldanmalarını sürdürürken ben susuyordum. Ona her bakışımda beyazlığa veda etmiş kendi benliğimi görüyordum. Sanırım şu anki ruh halimi en iyi yansıtan şeydi. Hiç gözlerini sildi, koşarak odasının kapısını çarptı ve hıçkırarak ağlamaya başladı. Onun kusuruna bakmayın, arada dağılır ama sonra toparlardı.

Önünde durduğum kuyumcu olamayacak kadar şık bir mağazaydı. Gözlerimi ölü bir bedene hapsetmiş gibi hissederken göz devirmemek elde değildi. Buralar fazla pahalı yerlerdi. Beni aşardı. Hayir bahsettiğim yoksulluk değildi, sadece şatafat sevmiyordum. Adımlarken botlarıma takıldı gözlerim. Siyah botlarımdaki çamuru içeriye yakıştırmadım. Az önce taksiye binmemiş yürümek için ısrar etmiştim. Bu sebeple önce yağmura yakalanmış ardından çamur dolu bir yoldan geçmek zorunda kalmıştım.

Ayağımı yere iki kez vurdum ve hayatımda derin izler bırakacağından emin olduğum kuyumcuya girdim. Hiç bir şey aynı gibi kalmayacaktı. Hissediyordum. Yerdeki fayanslar bembeyazdı. İçeri bir adım attığımda hemen kirleniverdi yer. Utandım. Gerçek anlamda bir utanmaydı bu. Sanki ben bu evreni kirletmek için gelmiştim de... Yerdeki çamurlu ayak izleri gözü köredecek kadar belirgindi. Gözlerim kuyumcunun gözlerine kaydı. Beni küçümsercesine bakan ukala gözleri yerdeki çamur izlerinden kaydı ve bana döndü. Derin bir nefes aldı ve o kendini beğenmiş kibirli sesi kuyumcunun dört duvarında eko yaptı.

"Buton hemen sağ tarafta..." dedi eliyle kırmızı butonu gösterirken gözlerim hafifçe açıldı ve sağ kaşımı alayla kaldırdım.

"Pardon?" diyebildim sadece, şaşkınlığım yüzüme yansımıştı. O ise kötü bir adam gibi tekrar konuşmaya başladı. "Diyorum ki şu son zamanlarda gelen o 'Fakir değiliz ama ayağımızdan belli beş kuruşumuzun olmadığı' diyen hırsızlardansan buton sağ tarafta."

O kötü bir adamdı. Bunu hissetmiştim. İnsanları dış görünüşüyle yargılayan herkes kötüydü. Kötüsünüz, demek geldi içimden ama diyemedim onun yerine sadece kaşlarımı çattım. Kafamı yavaşça salladım. Yolda görsem yüzüne bakmayacak olsam bile babam, bu kuyumcuyu da içinde bulunduğu AVM'yi de satın alabilirdi. Ancak eksik bir şey vardı. Ben babamın kızı değildim. Onun zenginliğini kullanacak kadar da körleşmemiştim hala. Ancak adamın beni zengin olarak görmemesi saçma bir şekilde kendimi başka biri gibi hissetmeme sebebiyet vermişti. Uzun zamandır ilk kez Rafet'in kızı olmadığımı hissetmiştim. Bu duygu sevilecek türden bir duyguydu.

Ama önyargısına bulanıp bedeni beş kuruş etmeyen insanlara karşı hep aynı olacaktım. Verda Denizer olarak kalacaktım. Dudaklarım da alaycı bir gülüş peyda oldu.

LEYL (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin