29.BÖLÜM: "DOĞMAMAK"

469 101 10
                                    

29.BÖLÜM: "DOĞMAMAK"

"Güneş bile bir geceden sonra doğardı. Benim gecem sendin. Sen gittin, ben doğdum. Doğmak ise ölüme eş değerdi. Sanırım asıl cevap bu olmalıydı; sen gittin, ben öldüm."

***

Soluk borun tüm dünyaya sahip gibi olurdu bazen, sanki yediğin her lokma boğazında kalıyormuş gibi... İşte o lokma hep boğazımda kaldı benim. O lokma hep göğüs kafesimi sıkıştırdı. Ben ruhsuz değildim. Asıl onlar bu kadar ruhsuz oldukları için ruhumu çalmışlardı. Ruhumu bulmak istiyordum. Şimdi öylece, delicesine, kalpsizcesine ruhumu arayacaktım.

Elimde tek bir mum tanesiyle...

Hava soğuktu. Üşümemeliydim. Gökyüzü siyaha boyanmıştı. Korkmamalıydım. Bu gece mezarlıktaydım. İrkilmemeliydim. İnsan sevdiği birini kaybettiği zaman anlıyordu mezarlıktan korkmamayı. Boğazıma o lokma yine takıldı. Bu sefer elimle kapamadım ağzımı. Canım çıkana kadar ağlayacaktım.

"Sen yokken çok şey oldu..." Toprağına değen elimle gözümdeki yaşı silmek için yeltendim. Sonra durdum. Ağlamaya devam ettim. Elimi tekrar toprağına götürdüm. "Sen gideli aylar oldu. Aylar... Sanki yıllar gibi geçen aylar. Ba-" Tam o anda boğazıma aynı yumru oturdu tekrar, bu seferde yutkunmadım. Yine ağladım. Gözyaşlarım sessizce akıverdi hiçliğime.

Gözlerimi kapatıp birkaç saniye öylece akan gözyaşlarımla durdum. Sonra kafamı gökyüzüne çevirdim. Hafifçe aralayınca göz kapaklarımı karanlık gecenin hapsolduğu tüm ruhumu gördüm. Gökyüzü ruhumun bir yansımasıydı.

Yıldızlar ölüleri temsil ediyorsa. Öyleyse yer gök mezarlıktı. Ruhumda... Bunu kabul etmenin zamanı gelmişti, kendimi kandırmamalıydım.

Tekrar eğdim kafamı mezarın başındaki tahtaya, adını bu sefer sesli bir şekilde okudum. "Nesrin Denizer." Sesimin titremesine engel olamamıştım. Mırıldandım. "Anne." O an ruhumda bir gürültü koptu. Kafamı kaldırmama vesile olan ise saç diplerimdeki esintiydi.

Havadaki her an yağabilecek olan yağmur kokusunu içime doldurdum. Ve de başarılı oldum. İçim yağmur kokusuyla dolmuştu. Mezarın yanındaki toprağa oturdum. Kafamı sessiz mezarlığa çevirdim. Canlı olarak gördüğüm bir ben birde az ileride uyuklayan köpekti. Diğer mezarların süslemelerine baktım. Sonrada kafamı çevirip annemin mezarına döndüm.

Kimse bir taş bile yaptırmamıştı. Mezarının başındaki tahta düşmek üzereydi. Kaşlarımı çattım. "Bu muydu yani? Sana bir mezar taşı bile yaptırmayan bir adam yüzünden mi yaptın bunu sen? Bu kadar kolay mıydı O'nun verdiği canı almak?"

Korkmaya başlıyordum. Çünkü ben inanmıştım. Annemin kendini öldürdüğüne inanmıştım. O mektuptan sonra inanmamam mümkün değildi zaten. Ama beynimde oturmayan o sahte şeyler, onlar ne olacaktı?

Soluk borum tıkanırken öksürdüm. Gözlerimi kapamamla gözyaşım çeneme kadar gelip yok oldu. Telefonum arka cebimde tirerken havada bir yağmur yoktu ancak kokusu vardı. Yağmurun kimileri için yegane olduğunu biliyordum. Ancak Korhan yağmurları tıpkı benim gibi dengesizdi. Kabul ediyordum ben dengesizin tekiydim. Ancak sen, bu satırları okuyan sende dengesizin tekisin, tıpkı benim gibi, tıpkı ruhu ölen binlercesi gibi...

Telefonum tekrar titrerken elim cebime gitti. Ekranına çevirdim bakışlarımı ve yağmurun bıraktığı toprak kokusunu içime çektim. Bu koku bana birini hatırlatmıştı.
Ekranda yanıp sönen isimle göz devirdim. Zerda arıyordu. O ve babam hâlâ benden ne istiyordu anlamış değildim. Tekrar cebime koydum. Koymadan önce gözlerim saatte takılı kalmıştı.

LEYL (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin