6.BÖLÜM: "PÜRMELAL"

702 152 20
                                    

6.BÖLÜM: "PÜRMELAL"

"Bedenimde bir istila, sevgiye kızgın acıya kırgın.

Ruhumda bir pürmelal, senden yoksun benden yorgun."

***

Bazen savaşlara, katledilme olaylarına, illegal yollarla gerçekleştirilmiş yolculuklara, istismarlara ve daha nice acı olaylara bakıyorum, inceliyorum.
Çok acı, o kadar acı ki nefesim kesiliyor fakat en çok çocuklara en çok onlara üzülüyorum. O kadar mahzun ve masumlar ki ağlıyorum. Deli gibi ağlıyorum, onlardan özür diliyorum çünkü benim yaşamım ve onların yaşamı birbirinden çok farklı. Sonra dönüp kendi hayatıma bakıyorum. Şanslıyım.

Diyebileceğim sadece bu, çok şanslıyım. Yatacak bir yerim var, yiyecek bir yemeğim var, sabahları okula gitmek için kilometrelerce yürümüyorum, karda kışta yalın ayakla gezmiyorum, temiz ve güzel kıyafetlerim var... Bu yüzden hiç bir zaman şikayet etmedim. Ve eğer bir dilek hakkım olsaydı çocukları dilerdim onların mutluluğunu ve refahını dilerdim. Yemin ederim ki gözümü kırpmadan bunu dilerdim. Ancak bazen düşünüyorum da o kadar da kolay değil sanki hayatım. Tamam bencillik yapmamalıyım.

Başımı çevirdiğimde gerçek hayata döndüm. İçinde bulunduğum evimizin bahçesine baktım. Ablam bana döndü ve olduğu yerde kaskatı kesildi. Gözlerine bakarken yalnızca büyük bir gökdelenin tepesinden aşağı atılmış gibi hissediyordum. Onu burada görmek, bunca sene sonra gözlerindeki o hiçliği görmek canımı yakıyordu. Amansız bir öfke başkaldırdı içimde. Öyle öfkeli öyle kimsesiz hissettim ki oturup halime acıyarak baktım, ben kimsesizdim ve derin bir geçmişin azizliğine uğramıştım. Yavaşça yürüdüm ve ona hiç bakmadan yanından geçip gittim. Tam kapıdan çıkarken adımı seslendi.

"Verda?"

Kafamı yavaşça ona çevirdim "Pardon?" Sözlerimle gözlerini devirdi. "Hâlâ mı Verda?"  Evet abla demek istedim Hâlâ sana çok kırgınım. Ben unutsam bile içimdeki kız çocuğu sana hâlâ çok kırgın.

"Gerçekten tanıyamadım." Ablam hafifçe gülümsedi, şakalaştığımı sanıyordu. Bu kadar aptal olamazdı ancak hala bu kadar aptaldı.  Bana yaklaşıp sıkıca sarıldı. Kesinlikle kolay değildi, bu kadar kolay olmamalıydı. Ellerim sırtına gitmedi. Her şeye ihanet edip ona sarılabilirdim ama yapmadım. Bu zamana kadar tek başıma dimdik yürümüştüm bundan sonra da öyle olacaktı.  Ona sarılamadım, bunu fark ettiğinde huzursuzca benden uzaklaştı. Mavi gözleri bana döndü. Mahcup bir şekilde gözlerini kaçırdı. Gözlerindeki mahcubiyet bile iliklerime kadar titrememe ve ondan nefret etmeme sebep oluyordu.  

Biz hiçbir zaman gerçekten kardeş olamamıştık zaten. Bundan sonra da olmayacaktık.

"Okula geç kaldım, istersen içeri gir kendi evin gibi hisset, hiç çekinme." Yüzüne ifadesizce baktım. Gözleri gözlerime yalvarırcasına bakıyordu.  Bu defa acımayan  taraf ben olacaktım. Arkamı dönüp hızla gittiğimde arkamdan seslenmedi ama gözlerinin dolduğunu görmüştüm ve mırıldanmalarını "Hiç değişmemişsin Verda hâlâ her sözün çok iğneleyici." Bu sözlerin ardından daha da hızlı adımladım. Peki içimin sızlaması normal miydi?

Hayır Verda, o seni bıraktığında üzülmemişti. Sen de üzülmemelisin. Çünkü acıttığın kadar acı çekersin. O da acıttığı kadar acı çekmeli. Buna değer. Yıllarca onsuz bu kopuk ailenin bel kemiği olmaya çalışmak kolay değildi.

On beş dakika sonra okula geldiğimde bahçenin boş olduğunu gördüm. Ders başlamıştı. Avucumu alnıma vurduğumda derse yetişmek için hızlandım. Bu ay oldukça yok yazılmıştım zaten ve sürekli geç kalıyordum. Koşarak okul binasına girecekken kafamı bağcıklarıma çevirdim ve çözülmüş olduklarını gördüm, kafamı olumsuzca sallayacakken sert bir bedene çarptım. Elim burnuma giderken hafifçe sızlandım. Burnum acımıştı. Gözlerimin kızardığını hissedebiliyordum.

LEYL (TAMAMLANDI)Where stories live. Discover now