Bölüm 48

443 20 5
                                    

Üzgün bir şekilde sokakta yürüyen Mihrimah'ı gören Tarık telaşla yanına gitmişti.

Nefes nefese konuşan Tarık
"Seni çok merak ettim. Aramalarıma neden cevap vermedin?"
diye sorduğunda Mihrimah acı dolu gözlerle bakarken
"Önümden çekil, sadece gitmek istiyorum" demişti.

Ters giden bir şeylerin olduğunu düşünen Tarık'ın aklına Meriç'in ölmüş olduğu fikri gelmiyordu.

Gayet masum bir şekilde
"Seninle kalmak istiyorum Mihrimah.. Bana hiçbir şey açıklama istersen ama bırak yaralarını birlikte saralım.."
dediğinde Mihrimah üzüntüden titreyen sesi ile
"Meriç öldü Tarık!
Anlıyor musun Meriç öldü.. Her şey bitti.. Herkes gitti.." demişti.

Meriç'in öldüğünü duyan Tarık şaşırmıştı.
Bir an duraksamıştı.

"Mihrimah ne söylemem gerektiğini bilmiyorum ama seni bu halde bırakmak istemiyorum. İzin ver bu kötü günleri birlikte atlatalım" demişti.

Gözlerinden süzülen yaşla birlikte
"Ne seni ne de başka birini.. Hiç kimseyi istemiyorum. Gelmesini istediğim tek kişi Meriç ama artık o da imkansız"
dedikten sonra Tarık'ın tüm yalvarmalarına rağmen sessizce evine gitmişti.

Tarık zorla yürümeye çalışan kadının arkasından bakmak zorunda kalmıştı.

Geçmişte yaşadıkları yüzünden herkese karşı önyargılı olan bu kadını ikna etmek için çabalarken bir de şimdi ölü bir adamın yokluğuna sarılmış bir kadın ile uğraşacaktı..

Derin bir iç çeken Tarık
"Ölü bir adamla savaşmak çok zor ama senin güzel gözlerinin tekrar gülmesi için elimden geleni yapacağım" demişti.

***

Mihrimah bir gün sonra uyandığında ağlamaya başlamıştı.
Meriç'in öldüğünü düşündükçe göz yaşları sel oluyordu.

Diğer gün uyandığında yine ağlıyordu.
Meriç ile eski anılarını düşündükçe canı yanıyordu..

Diğer gün uyandığında ağlamamıştı, işe gitmek için hazırlanırken açtığı çekmecede Meriç'in yazdığı kağıdı görünce çekmeceyi sert bir şekilde kapatmıştı ve bunu yaparken kağıtta yazanları hatırladığı için yine göz yaşları sel olmuştu.

Diğer gün midesine iğne gibi saplanan ağrı ile uyanmıştı.
Midesinde hissettiği ağrı aklına bir zamanlar Meriç'in hasta olduğu gerçeğini getirmişti.
Ufacık bir mide ağrısı ile kıvranırken baktığı aynada Meriç'in eski günlerdeki güçlü görüntüsünü düşünmüştü.
Kim bilir canı ne kadar acıyordu diye düşündüğünde bencilce tavırlarını hatırlayıp acısına daha fazla acı katmıştı..

Diğer gün sabah evden ağlamadan çıkmıştı ama iş yerinde arkadaşlarının içtiği çay bardakları hatırlatmıştı Meriç'in yokluğunu..

Diğer gün işten gelirken yanından geçtiği çöp kovasına dalmıştı gözleri..
Çöp kovasının içerisinden keşke Meriç tekrardan çıksa diye düşünürken yine hüzünlenmişti..

Günler gelip geçiyordu ama ısrarla her gün ona Meriç'i hatırlatıyordu.

Ağlamıyordu artık..
Daha doğrusu ağlayamıyordu..
Acıya alışmıştı gözleri..
Ağlamıyordu belki ama kalbindeki acı geçmiyordu.
Unutmuyordu ama alışıyordu kimsesizliğe...
Gülmemeye alışmıştı yüzü ve zaruri durumlar dışında dudaklarından kelimeler dökülmez olmuştu..
Her yeni gün aslında eski anıların tekerrür ettiği bir gün olarak geçip gidiyordu..
Bir gece ansızın hayatına giren o adamı gerçekten tanımaya çalışmadığı için kendinden nefret edip duruyordu.
Bir ana, bir korkuya hapsetmişti kendini ve nedenini, niyesini hiç düşünmeden ağzına geleni sayıp durmuştu.
Ötesini düşünmeden yaşadığı her anın pişmanlığı vardı üzerinde..
Keşke kelimesi ile tüm geleceğini hapsetmişti geçmişe..
Ne geçmişinden mutluydu ne de yaşadığı andan..
Gelecek ile ilgili hiçbir temennisi olmadan öylesine yaşıyordu..
Tabi buna yaşamak denirse..

Geceye Bir ÇAY (Tamamlandı)Where stories live. Discover now