➳1

4.4K 324 409
                                    

İyi okumalar.

[- Kaybolan öğrenciler

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

[- Kaybolan öğrenciler

...Erkek Lisesi'nde,Gizemli Bir Şekilde Ortadan Kaybolan Öğrenciler

Sene başından itibaren kaybolan
...Erkek Lisesi öğrencisi 2 kişiye,5 Ocak Pazar günü saat 16.00 sularında bir öğrenci daha eklendi.

Kaybolan öğrencinin en son yurt binasının arka bahçe duvarından atlayıp,ormana yönelirken görüldüğü söyleniyor.

Polisler tarafından aranan ormanda kaybolan öğrencilerden bir iz bulunamazken,hepsinin aynı liseden olması veliler arasında paniğe yol açtı.Okul idaresi şimdi, kayıt aldırmak için gelen velileri sakinleştirmeye çalışıyor.

Dudaklarımı kemirerek gözlerimi telefon ekranından yavaşça kaldırdım ve sağımda kalan camdan dışarı,
rüzgarda sallanan çıplak ağaçlar üzerinde sabitledim.

Haberi okumamla tüylerim diken diken olmuş,omurgamdan aşağı buzlu su dökülürmüş gibi bir ürperti akmıştı.

Feci halde korkuyordum.Peki niye mi?

Ben Jung Hoseok,tam da burada,tüm o öğrencilerin kaybolduğu dört tarafı koca ormanlarla kaplı,dağın kıçına inşa edilmiş sikik lisede okuyordum ve bu ailemin umrunda bile değildi.

Ailem...Beni bu dağ başına bırakmadan önce ailemdiler sanırım.

Babam,ünlü bir beyin cerrahıydı,
annem ise hemşire.Cezbeden mevkileri dışında,pek de övünülecek bir yanları yoktu.

Bir gün beni kitaplıkları manga dolu,duvarlarından anime posterleri eksik olmayan,perdelerini hiç açmadığım karanlık odamdan çıkartıp,asosyal kıçıma en sertinden bir tekme çakarak bu dağ başına getirmişlerdi.

Hatırlıyorum da babam arabadan inme zahmetine bile girmezken annem,bunun 'herkes için' daha iyi olacağı yalanını söyleyip elinde tuttuğu içi birkaç parça kıyafet dolu valizi bana vermiş,sonra da bir kış rüzgarı kadar soğuk,kuru yaprak kadar cansız sarılış sonrası beni ardında bırakıp gitmişti.Onların ardından tek yaptığım şoka girmiş bir halde uzaklaşan arabayı izlemek olmuştu.Dediğim gibi,onlar mevkiden başka övünecek hiçbir şeye sahip değildiler.

O günden beri onlarla tek iletişimim ders notlarım düştüğünde onları,beni şikayet etmek için arayan lisenin yürüyen fosil müdürü sayesinde oluyordu.O yaşlı,huysuz şey sayesinde birbirimizin sesini duyuyorduk.Gerçi bir iki dakikalık azardan sonra telefonlar sessizce kapatılıyordu.

Bu ilk başlarda fazla onur kırıcı olsa da yavaşça umursamamaya başlamıştım.Yalnızlığa alışıyordum ve artık kimse umrumda değildi.Sanırım bu insanın zamanla her şeye alıştığının bir kanıtıydı.

"Hey ucube!"Siyah çerçeveli gözlüğüme çarpan kağıt top,sekerek sıranın pürüssüz yüzeyine düştü ve beni düşüncelerimin içinden çekip çıkardı.

Tanrım!İşte yine başlıyorduk.

Yamulan gözlüğünü düzeltmeden titrek,soğuk,her parmağımın farklı bir boğumunda ayrı bir yara bandı olan ellerimi yavaşça kağıt topa uzattım ve ne göreceğimi bildiğim kağıdı açtım.

Bir yaşlının eli gibi kırışık,yıpranmış kağıt neredeyse boştu,tam ortada duran,harfleri sağa sola bulaşmış mürekkepli cümleler hariç.

'Kimse o bir deri bir kemik kalmış sürtük bedenini görmek istemiyor,ölmeye ne dersin bücür?'

Elimdeki kağıdı tomar haline getirip avcumda sertçe ezdim.Tırnaklarım etimi delip geçiyordu.Sulanan gözlerim rüzgar yemiş alev gibi titrerken burnumu sinirle kırıştırdım.

Bir de,hiç derdim yokmuş gibi bu beyinsizlerle uğraşıyordum.Bilirsiniz kendini okulun kabadayısı zannedip kasıla kasıla yürüyen,beyin hücrelerinin çoktan işlevini yitirmeye başladığı beyniyle cinsel organı yer değiştirmiş,kavga çıkarmaktan başka bir bok bilmeyen goriller....

Ve ne harikaydı ki hepsi bana takıntılıydı.

Onların yanında ağlayamazdım.

Tabiki benimle uğraştıkları her seferde ağlıyordum.Başka ne yapabilirdim?Bu gorillerle aynı dili konuşmuyorduk ne de olsa.Yani onlara dert anlatmak yerine kaçıp kendini kurtarmak daha iyi bir fikirdi.

Dalgalı koyu kahve saçlarım gözlüğümün önüne serilirken eğilip çantamı astığım sıra demirinden aldım ve sanki hiçbir bok olmamış gibi sakince yerimden kalkıp kapıya yöneldim.

Ben koridora çıkar çıkmaz arkamdan gelen o karga çığlıkları kulaklarıma ilişti.Gülmeyi bile beceremiyordu beyinsizler.

Merdivenlere geldiğimde sesler
kesildi ve ben tuttuğum yaşları yavaşça yanaklarımdan aşağı bıraktım.Dudaklarım fena halde titriyordu.

Tırnaklarımı sinirle sırt çantamın kollarına geçirdim.Niye her seferinde çekip giden ben oluyordum ki?Onları takmadan yerimde oturabilirdim.Tabi bu kadar sulugöz olmasaydım.

"Hoseok hyung!"Arkamdan gelen Jimin'in sesi beni olduğum merdiven basamağına çivilerken yavaşça omzum üzerinden ona bir bakış attım.

Üniformasının siyah ceketi üzerinde değildi.Onun yerine bir kaç düğmesi açık siyah gömleği ve savrulan siyah kıravatıyla bana doğru koşuyordu.

Jimin,kesinlikle benim için mükemmel bir dosttu.Hatta onu dosttan ziyade kardeşim olarak görüyordum.

Kesinlikle benden daha cesur ve gözükaraydı.Benden bir yaş küçük olmasına rağmen hyungımmış gibi beni koruyup kollardı.Ne de olsa ben her zaman zincirin en güçsüz halkası olmuştum.O da kopup gitmemem için beni sıkıca tutuyordu.

Bir müddet olduğum yerde dikildikten sonra önüme dönüp öncekine kıyasla koşar adım merdivenleri inmeye başladım.
Ağlıyordum ve bu küçük şeytan beni böyle görürse intikam duygusuyla başına bela açacaktı.

"Hyung!Nereye gidiyorsu-"Kendimi okulun dışına atıp koşmaya başladığımda Jimin'in sesini duyamayacak kadar uzaklaşmıştım.
Ön bahçedeki cansız kiraz ağaçlarının arasından koşarak yurda giden yola saptım.Deli gibi koşuyordum ve çantamın sağa sola savrulurken çıkardığı ses yüzünden bir şey duyabildiğim de yoktu ama Jimin'in arkamdan geldiğine adım kadar emindim.

Ders saatlerinde yurda girmemize hastalık durumları dışında kesinlikle izin verilmiyordu bu yüzden bugünün nöbetçi öğrencisinin gizlice beni içeri sokmasına ihtiyacım olacaktı.Önüme çıkan binayla biraz sakinleşip arkama bakmak için yavaşladığımda üstüme çullanan bedenle yere serildim.

"Hyung!Neden kaçıyorsun?"Ellerini başımın iki yanından yere sabitlediğinde kolları arasında küçücük kalarak hapsolmuştum.

Ikimiz de derin nefesler alıyorduk ve o biraz da terlemişti.Siyah düz saçları ıslak bir şekilde alnına yapışmış,çatık kaşları üzerinden kirpiklerine uzanıyordu.

Bir elini yerden kaldırıp çenemi kavrayarak yüzümü kaldırdı.Bu hareketiyle gözlüğümün önüne biriken saçlar geriye düşüp gözlerimi seçilir hale getirmişti.

Çenemi bırakmadan işaret parmağıyla büyük gözlüğümü dürttü.
"Sen,ağladın mı?"

wizard¡SopeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin