➳6

1.5K 220 117
                                    

İyi okumalar.

[-Ölüyorum zannettim

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.

[-Ölüyorum zannettim

Gergin bir ortamda kaldığınızda bu durumun üstesinden nasıl gelirdiniz?Şahsen benim hiçbir fikrim yoktu.
Diken üstündeymiş gibi hissediyordum ve omuzlarım karşımdaki hyungımın bakışları altında ezilip büzülüyordu.

Elimde sıktığım soğuk metali çorbanın içine bırakıp sıkıntıyla nefes verdim.Çoktan buraya geleli yirmi dakika olmuştu fakat ben sıkıntıdan hiçbir şey yiyemiyordum.Ağzıma attığım her lokma içeride büyüyerek boğazıma takılıyordu.Bu çakıl taşlarını yutmaya çalışıyormuşum gibi bir histi.

"Hyung iyi misin?Yemeğine hiç dokunmamışsın bile."Jimin elindeki çubukları bırakarak minik elini alnıma uzattı.Perçemlerimi kaldırdığında minik parmaklarını alnımda hissetmiştim.

"Hasta değilim Jimin.Sadece iştahı-"

"Yemeğini ye."Jin hyung çubuğuna aldığı lapayı ağzına götürdü. Sabahtan beri benimle konuştuğu yoktu,ben de onunla konuşmak için çabalamadığımdan ilk kez muhatap oluyorduk.Daha doğrusu,benden
bir cevap beklemeden emretmişti.

"Be-ben aç değilim."Kekelememe engel olamadım.Tuhaf hissediyordum ve onun bu kadar rahat oluşu canımı sıkmıştı.Ben,onunla aramızın böyle soğuk olmasına alışık değildim ama o bunu önemsemiyormuş gibi
duruyordu.

"Sana yemeğini yemeni söyledim Jung Hoseok."Kahverengi gözlerini büyüterek üzerime kaldırdı.Elindeki çubukları sakin kalmak namına masaya koymuştu.Yemin ederim midem bulanıyordu ve onun bu sert ses tonuyla konuşması ağlamam için beni fitilliyordu.

En başından beri sinirli olduğunu biliyordum ama bana böyle yapmaya hakkı yoktu.Sorunları olan bendim ve en sonunda bunlarla tek başıma mücadele etmek zorunda kalıyordum.
Günün sonunda dayak yiyen ve acı çeken de bendim.Ailesi tarafından sevilmeyen eziğin teki,hiç bir konuda başarılı olamayan o aptal gözlüklü çocuktum...

Kaçıp gitmekten başka ne yapabilirdim?Jin o kadar bencildi ki yaşadığım tüm bu zorluklara rağmen güçlü kalabilirmişim gibi yaptıklarıma sinirlenme hakkını kendinde bulabiliyordu.En azından bir günlüğüne benim yerimde olmanın nasıl bir şey olduğunu yaşayarak öğrenmesini isterdim.

"İstemiyorum.Bana emir vermeyi kes."Dişlerimin arasından tısladığımda yaptığım saygısızlığa cevap olarak göğsü hızla inip kalkmaya başlamıştı.O sırada Jimin'in minik elinin kolumu sıktığını farkettim.Aramızdaki sabahtan beri süren gerginliğin farkındaydı ve sonunda müdahale edecek cesareti bulmuş gibi duruyordu.Daha doğrusu,bana müdahale edecek cesareti bulmuştu.

Sulanan gözlerimi kısarak önce kolumdaki eline,sonra da yanımda oturan Jimin'e baktım.Gözlerinde ikimizin arasında kaldığını belli eden o hüzünlü ifade ile yutkundu.

Önüme dönerek mırıldandım."Size afiyet olsun."Sesimdeki kırgınlığı gizlemeye çalışmıştım fakat bu cansız bir fısıltı halini almasını sağlamaktan başka bir işe yaramamıştı.Kolumu tutan parmaklarını elimle ittirip boşluğa düşmesine izin verdim.
Oturduğum sandalyeden gürültüyle kalkıp,masanın üzerine koyduğum çorba kasemi ve çubuklarımı içine atarak tepsimi elime aldım.

Her şey de o saniyede gerçekleşmişti.
Jin hyung bunu beklermiş gibi anında ayağa kalkıp koluma asılarak beni durdurmuş,elimde dengesizce sallanan tepsiyi de kaparak gürültülü bir şekilde masaya geri koymuştu.
Kolumu sıkan parmaklarıyla yüzümü buruşturdum.Sanki derimi delip kemiğe ulaşmak istiyorlardı.

"Onunla konuşacaklarımız var Jimin.Tabakları bizim için götür."Beni arkasından çıkışa sürüklerken herkesin bakışları üzerimizdeydi fakat Jin hyung bunu umursamadan kolumdaki parmaklarını bileğime kaydırarak beni ardından çekmeye devam etti.


"Gir!"Jin hyung tekmeleyerek açtığı tuvalet kapısından içeri ona kıyasla küçücük kalan bedenimi hızla ittirdi.

Duvara vuran kapının sesi içeride yankılandığında sertçe yutkunup kapıyı aynı sertlikte kapatan hyungıma baktım.

Geniş omuzları aldığı derin nefesler yüzünden inip kalkıyordu.Bir kaç koca adımda kabinlere yönelip boş olup olmadıklarını kontrol etmeye başladı.Hepsini kırarcasına açıp içeriye baktığında yalnız başımıza olduğumuz gerçeği kesinleşmişti.

Bakışlarımı iri bedeninden çekip ayakkabılarıma sabitledim.
Korkuyordum...Jin hyung her ne kadar bana zarar verecek biri olmasa da verdiği bu tepkiler beni korkutuyordu.Hem ona ne söyleyeceğimi bile bilmiyordum.
Tanrım!Ne olup bittiğini daha ben bile anlayamamıştım ona nasıl açıklayacaktım ki!

Omuzlarıma sarılan ellerle sırtım sertçe duvara yaslandığında kesilen nefesim eşliğinde bakışlarımı yukarı kaldırdım.Jin hyung zaten büyük olan gözlerini kocaman açmış öfkeyle kararan irisleriyle bana bakıyordu.
Boğazından başlayan damarlar alnına kadar kabarmıştı.Bu görüntüsüne rağmen sakince söyledi.
"Bil bakalım rüyamda ne gördüm Jung Hoseok."Ses çıkarmadan gözlüklerimin ardına saklandım.

Sessizliğime cevap olarak devam etti."Tuvalete gitmek için yanımızdan ayrılıyorsun ve geri gelmiyorsun.O sırada zil çaldığından,çıkınca belki sınıfına gitmişsindir diye kontrol ediyorum ama ne yazık ki seni orada da bulamıyorum.Endişe tüm bedenimi kaplıyor.Sonra okuldaki tüm tuvaletleri sırasıyla kontrol ediyorum ve tanrım...En son girdiğimde her yerin kanla kaplı olduğunu görüyorum,sonra gözüme bir şey takılıyor."Duraksayıp derin nefesler aldı.Şakaklarındaki şişen damarların atışını çok rahat seçebiliyordum.

"Bu,kan gölünün içinde kalmış kırık gözlüğün!"Birden yükselttiği sesiyle korkuyla olduğum yerde sektim.Artık omzumun üstüne koyduğu elleri sert tutuşu yüzünden canımı acıtıyordu.

Sulanan gözlerim güçsüz bir alev gibi titrerken kollarımı ikimiz arasında bir duvar olacak şekilde kaldırdım.
"Hyung be-"

"Kes sesini!"Kükreyerek omzundaki ellerinden birini kaldırıp sertçe, başımı bir kaç santim sıyıracak şekilde duvara geçirdi."Bir de beni geride bırakıp ormana kaçıyordun!Seni kollarımın arasına alıp iyileştirmeye geliyordum ama sen geldiğimde yok olmuştun!Bana bunu nasıl yaparsın?Duvarın üstünden atlayıp deli gibi her yerde seni aradım!Yırtık forma parçalarını gördüğümde ise nefes alamadım,
ölüyorum zannettim."

Bu koca adam bana bağırırken
gözyaşlarımı daha fazla tutamadım.
Bir bir dökülen incilerim arasından puslanan suratını seçemiyordum.
Bana bağırmasını istemiyordum.Bana sarılmasını istiyordum."Hyung ö-"

"Kapa çeneni!O bir kabus değildi Jung Hoseok!Bir kabus olsaydı elimde kırık gözlüğünle uyanmazdım.Bana ne olduğunu anlat.."Ikimizin arasına ördüğüm duvarları,tek eline ince bileklerimi sığdırıp başım üzerinde sabitlerken kırdı.Bedenini bedenim üzerine bindirip ezdiğinde tuhaf şekilli parmakları inci tanelerime asılmıştı."Söyle Jung Hoseok."

"Hyung ben..."Hıçkırıklarım arasında derin bir nefes aldım.Parmakları gözyaşlarımı kovalıyordu."Ben her şeyi anlatacağım ama şimdi olmaz.
Lütfen yurda gidene kadar bekle.
Lütfen..."

wizard¡SopeWhere stories live. Discover now