➳10

1.4K 217 130
                                    

İyi okumalar.

[-Yalvarırım ağlama

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

[-Yalvarırım ağlama

Kara bulutlar birbirini kovalarken yağmur çoktan kesilmiş ve yerini uyuyan bir kedinin nefesi kadar yumuşak olan cansız rüzgara bırakmıştı.Bu cansız rüzgar sessizlik içinde kırık camdan içeri süzülüyor ve önündeki tül perdeyi iterek kıpraştırıyordu.

Tenimi bulan soğuklukla yavaşça titredim.Bu sırada bedenime sarılı duran güçlü kollar mümkünmüş gibi beni biraz daha kendine çekmişti.

Uzun süredir bu yıkık dökük odada birbirimize sarılmış vaziyette oturuyorduk.Ne bir gelen ne de giden vardı biz kendi sessizliğimizde kavrulurken.Sahi bu sessizliğe son vermek adına ne demem gerekiyordu?

Ona ne söylemeliydim ki?

Taehyung'un az önce saçmaladığı şeyleri ve bunların ne anlama geldiğini sorabilir miydim mesela, ya da ona Taehyung ve onun kim olduğunu daha doğrusu 'ne' olduğunu ve o ormanda ne için bulunup tam anlamıyla ne yaptıklarını açıklamasını isteyebilir miydim?

Cevap ne olursa olsun kendimde yanıt arayacak gücü bulamıyordum.En azından şimdilik...Yüzümde kurumuş gözyaşlarımın izleri vardı ve ağlama krizinin ardından bedenimi kaplayan o yorgunluk düşüncelerimi su almış sünger gibi ağırlaştırıp yavaşlatmıştı.

Gözlerimi az önceki kavganın ardından neredeyse harabeye dönmüş odada dolaştırdım.Ne kadar eşya varsa kırılıp dökülmüş parça parça yerlere serilmişti.Birçok kırık tıbbi malzeme ve odanın eşyalarını görüyordum.Koskoca odada sadece benim oturduğum yatak,daha doğrusu bizim üzerinde sarılarak oturduğumuz yatak sağlamdı.

Duvarlar bile kocaman oyuklarla kaplıydı ve bu oyuklar öyle derindi ki elinizle birazcık zorladığınızda bir delik açılacak ve yan odaya açılan bir geçite dönüşecekmiş gibi duruyordu.

Her şey bir yana, kesinlikle bu odaya ne olduğunu kimseye açıklayamazdım.

"Her şeyi eski haline getirebilirim."Ne düşündüğümü anlarmış gibi yumuşacık sesiyle fısıldadı ve koca eli sırtımı okşarken devam etti."Ne istersen yapabilirim küçüğüm."Kalbimde ince bir sızı hissettim o anda.Gözlerim zaman kaybetmeden tekrar inci taneleriyle dolmuştu.Taşmak üzerelerken avuçlarımı üzerindeki siyah hanbok ile doldurdum.Siktir!Tekrar ağlayamazdım.Daha yeni yeni sakinleşmiştim ve bir ağlama krizini daha kaldıramazdım.

Elimdeki kumaşı sertçe çekiştirdiğimde bir sorun olduğunu hissetmiş ve beni omuz başlarımdan kavrayarak yavaşça çekip sığındığım geniş göğsünden ayırmıştı.Yüzüm açıkta kaldığında sulanan gözlerimi yüzünden kaçırarak ikimiz arasına düşürdüm.
Göremesem bile o minik kara gözlerinin,tüm suratımda dolaştığını hissedebiliyordum.

Koca,kemik yığını elleriyle yüzümü avuçları içine aldı."Bana bak küçük."
'Küçük' mü?Küçüğüme ne olmuştu şimdi?Emrine yanıt olarak kalp şekilli dudaklarımın arasından hıçkırdım.
Dolu gözlerim anında hamile bir kadını aratmayacak şekilde sızdırmaya başlamıştı o anda.

En ufak hareketi bile beni deli gibi ağlatmaya yetiyordu.Neredeyse hiç tanımadığım bu adam nasıl oluyordu da beni bu derece etkileyebiliyordu?Kalbimdeki bu tuhaf sızı da neydi böyle?Bana her ne oluyorsa, ben artık buna dayanamıyordum.

Burnundan verdiği sert nefesi işittim.Sanırım onu öfkelendirmeye başlamıştım.Yüzümdeki ellerinden biriyle çenemi acıtmayacak şekilde sıktığında bu uyarısına kayıtsız kalamayıp bakışlarımı yüzüne kaldırmak zorunda kalmıştım.Göz göze geldiğimizde irislerinin daha eski rengine dönmemiş olduğunu gördüm.
Hâlâ bir lav akıntısına ev sahipliği yapıyorlarmış gibi parlıyorlardı.

"Ağlamanı istemiyorum,"dedi gözlerini gözlerimden bir saniye bile ayırmazken."Tek bir gözyaşının aktığını bile görmek istemiyorum küçüğüm."

Hıçkırıklarım arasında derin hir nefes aldım.Uzun parmaklarıyla hızla akan gözyaşlarımı bir bir silmeye çalışıyordu."B-ben du-rduramıyorum."
dedim can havliyle.Hıçkırıklarım yüzünden doğru dürüst konuşamıyordum bile.

O anda yüzümde yumuşacık bir baskı hissettim.Soğuk ince dudakları sol gözümün hemen altında,akmak üzere olan yaşı yakalamıştı.Üst dudağı,alt kirpiğimi ezdi yavaşça.Dudakları bir müddet canımı almak ister gibi asılı kaldı olduğu yerde.

Nefesim çıkış yolunu unutmuşcasına ciğerlerimde takılı kaldı.Yaşadığım şokla ağlamam kesilmiş, sulu gözlerim ve aralık kalan dudaklarımla tavanda uçuşan yıldızları görüyordum.Ya tüm Samanyolu üzerimize düşmüştü ya da ben bu adamı kendi 'galaksim' olarak görüyordum.

Yemin ederim aynı anda binlerce duyguyu yaşıyordum.Kalbim o kadar zorlanıyordu ki onu yerinden çıkartıp bir köşeye atmak istedim.

"Ağlama küçük,"dedi tekrar,dudaklarını birkaç santim daha yukarı kaydırıp ıslak gözümü tamamen altına alırken.
"Yalvarımın ağlama.Sen ağlarsan kendimi tutamam."Tuzlu gözyaşlarıma bulanmış dudakları şakağımı öptü."Sen ağlarsan,onu yok etmeden duramam."

Dudaklarımı titrettiğimde ağzından bir 'hşşş' sesi işittim.Taehyung yüzünden ağladığımı zannediyordu ama şuan ağlamamın sebebi aslında oydu.

Ellerimdeki siyah kumaşı sıkarken fısıldadım."Gidecek misin?Gitme."
Gitmesini istemiyordum.O gidince yapayalnız kalacakmışım gibi hissediyordum fakat ben, Jin hyung ve Jimin'e sahiptim.Neden şimdi onların varlığı bana yetmeyecekmiş gibi geliyordu?

"Gitmek zorundayım küçük.Zamanı geldi..."dedi sakinleştirmek için sırtımı okşarken."...her şeyi eski haline getirip gideceğim ama öncesinde sana bunu bırakacağım."Yüzümdeki elini indirip kendi boynuna getirdiğinde bembeyaz boynunu çevreleyen kalın siyah ipi farketmiştim.Yavaşça çekip boynundan çıkarttı.Elinde sallanan ipin ucunda kalan parlak taşa baktım.Yaz güneşinin altında yeni yeni kendini salmış çimen kadar canlı bir yeşildi.

Ben burnumu çekerken beklemeden elindeki kolyeyi benim boynuma geçirdi.Sonrasında koca elleri tekrar yumuşak yanaklarımı bulmuştu."Bu kolye ben ortalıkta yokken seni tüm o ruhlardan ve diğer yaratıklardan koruyacak.Bu boynunda olduğu sürece ben yanı başındaymışım gibi olacak."

"Kolye istemiyorum!Neden sen korumuyorsun?Gitme!"Ağlamam yine şiddetlenmeye başlarken derin bir nefes verdi."Yapma küçük.Döneceğim, söz veriyorum.Eğer çok yalnız hissedersen kolyeye beni özlediğini söyle."dedi odada birden oluşan rüzgar simsiyah saçlarını uçurmaya başlarken.

Rüzgâr git gide hızlanırken yaşlarla kaplı gözlerimi onun yüzünden ayırmadım.Odada bir şeyler uçuşuyordu.Bunun farkındaydım ama gözlerimi, beni bırakıp gidecek olan bu adamın yüzünden ayırıp neler olduğuna bakamadım.

"Hoşçakal."Bedeni parıldamaya başlarken fısıldadı.Saniyeler içinde kaybolan bedeniyle kıyafetinin kumaşıyla doldurduğum avuçlarım bomboş kalmıştı.Onun ardından odadaki rüzgarda da saniyeler içinde kayboldu.Gözlerimi yalnız başıma kaldığım odada gezdirdim.İçerisi, önceki olayların hiçbiri yaşanmamış gibi temiz ve düzgündü...

"Hoseok."İsmimi duymamla odanın kapısı açıldı."Seni beklettiğim için üzgünüm."Jin hyung ardındaki hemşireyle hızla içeri girmişti.

Kahverendi gözleri beni burada bulmanın verdiği mutlulukla parıldadı.
Uzun süre geri dönmediğinden olsa gerek -belki de bunun Taehyung ile ilgisi olabilirdi- onu beklemeden odama gidebileceğimden şüphelenmiş olmalıydı.Eh,ama buradaydım işte.
Tıpkı söylediği gibi onu burada beklemiştim.Kısmen...

"Sorun değil hyung,"dedim ağladığım sesimden belli olmasın diye boğazımı temizlemek adına öksürürken."Sorun değil."

wizard¡SopeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin