#51

48.7K 3.6K 730
                                    

Aaa resmen tehdit ediliyorum! 😱

Şaka bir yana bu hikâyeye biraz üvey evlat muamelesi yaptığım doğru ama inanın esas hikâyelere zor yetişiyorum 😭 Hafta içi yazacak zamanım olmuyor. Yeniden söylüyorum: Sabırsız bir okursanız bu kitabın bölümlerini biriktirmenizi tavsiye ederim. Bir süre daha böyle devam edecek çünkü. Düzenli bölüm gelmeye başladığında geri dönersiniz. 'Yazsana düşüncesiz pis yazar!' dendiğinde yazacak zamanım yoksa ben yine yazamıyorum çünkü kjgkjg

Bir anda zaman durdu. Müzik durdu. İnsanlar kayboldu. Sanki sadece ikimiz vardık ve ben lisede hiç çalışmadığım bir derste sözlüye kaldırılmıştım. Muhtemelen bir coğrafya dersinde.

Gözlerimin içine böyle beklentiyle bakarken nasıl cevap vermem gerektiğini bilmiyordum. İki haftalığına gelmiştim ben buraya. Dönecektim. Bir hayatım vardı Türkiye'de. İki gündür tanıdığım - ya da tanıdığımı sandığım biri için her şeyi bırakıp gelemezdim ki buraya!

Cevap bu kadar netken saniyeler geçiyordu ve ben hala bir cevap veremiyordum.

Ne güzeldi yeşil gözleri. Yukarıdan vuran spot ışığının altında gölgeleri uzayan kirpikleri... Burnu... Dudakları... Tişörtünden görünen bronz teni, beni hala sıkı sıkı tutan heykeltıraş elinden çıkma kolları...

İnsan değildi ki.

Bir kadın nasıl hayır diyebilirdi buna? Hayır demek şöyle dursun, ne dese tamam derdi. Olur canım, ben bilmem James bilir derdi.

'Kalabilirim' demek dilimin ucuna geldiği gibi tüylerim diken diken oldu. Anneme ne derdim mesela? Ya babama? Kulağa ne kötü geliyordu 'aşık oldum ve o yüzden taşınıyorum' demek!

Kafamı usulca iki yana salladım. "Yapamam...*" (*I can't...)

Yüzü öyle bir düştü ki kalbim de düşen yüzüyle birlikte mideme düştü çarptı paramparça oldu gibime geldi.

Kalamam deyince onu tümden reddettiğimi düşünmüyordu değil mi? Değil mi??? Düşünmesindi lütfen!!! Long distance candır!

Tam ağzımı açıp muhakkak saçma bir şey söyleyecektim ki Tina birden kırmızı siyah gölgelerin arasından fırlayıverdi. "Selam çocuklar!" dedikten sonra kollarını ikimizin de omzuna attı. Aramıza girdiğinde yanaklarımız neredeyse yanaklarına yapıştı. "Rahatsız etmiyorum değil mi? İsmini veremeyeceğim şeytanı gördünüz mü?" (Hello children! I am not interrupting, am I? Have you seen the devil who shall not be named?*)

Jimmy'nin bakışları uzakta bir noktada odaklandı. "Merhaba dedi*," dedi usulca. (*She said hi)

Tina Jimmy'nin durgunluğunu fark etmedi. Ortam bunun için fazla karanlık ve gürültülüydü. "Gelirken girişte gördüm. Bir şey mi kullanıyor?*" (*I saw her on the way in. Is she on something?)

Jimmy dudaklarını büktü artık Tina'ya bakarken. "Muhtemelen.*" (*Probably.)

Eksantrik bir tip olduğu kesindi. Ama adil olmak gerekirse şeytana da benzemiyordu. Uyuşturucu kullanan bir tipe de. Belki de ben Hollywood'un yabancısı naif bir Türk genciydim. Başıma bir şey gelmemesini umarak "İlginç birine benziyordu... *" dedim. (*She looked... Interesting...)

Tina gözlerini devirdi. "Bana güven hayatım. O kariyeri düşüşe geçmiş kırk yaş üzeri tüm aktrisler gibi. Azıcık bile ilginç bir şey yok onun hakkında!*" (*Oh trust me dear. She is every actress above forty with a declining career. There's nothing remotely interesting about her.)

Biraz acımasızdı sanki. Ya da aralarında benim bilemeyeceğim bir şeyler geçmişti. Ya da naif Türk genci argümanı! "Öyle diyorsan...*" (*If you say so...)

Kapak Modeli 🌙Yarı Texting🌙 (Tamamlandı)Where stories live. Discover now