16 | lost in paradise

8.6K 880 302
                                    

Ayaklarınızı basıyor olduğunuz bu gezegende, akıl sağlığınızı yitirmeden hayatta kalabilmenizin tek bir yolu var: görmezden gelmek.

Tüm insanlar, hatta en reddedenler bile, bir şeyler için umut beslerler. Umut, insanları ayakta tutan şeylerin başında gelir. Yaşamları boyunca birtakım arzulara sahip olan insanoğulları, hayattan bir beklentiye girerler ve işte bu beklentinin gerçekleşeceğine olan inançları, onları hayatta tutar. Bu olurken stres gibi bazı duygular insanlara bunların gerçekleşemeyeceğini fısıldar. Yetersiz olduğunuzu, başaramayacağınızı, mutsuz olacağınızı söyler. İşte tam da bu noktada görmezden gelebilmenin önemini fark ederiz. Tüm o gelecek kaygısını, stresi ve olumsuz tüm düşünceleri görmezden gelip çalışmaya, emek sarf etmeye devam edebildiğiniz takdirde başarılı olabilirsiniz. Görmezden gelmek başarıya sürükleyebilir, fakat onun asıl görevi aklımızı yitirmememizi sağlamaktır.

Klasik bir gününüzü düşünün. Sabahtan akşama dek sayısız düşünce geçiyor zihninizden. Arkadaşlarınızı düşünüyorsunuz, ya da yapmanız gereken işleri. Aklınız sürekli olarak bir şeylerle meşgul, fakat aslında hayatın asıl gerçeklerini daima görmezden geliyor.

Sizler, her an sizin veya sevdiğiniz birinin ölebileceğini bir günde kaç defa aklınıza getiriyorsunuz? Buna verebileceğiniz cevap, eğer akli dengeniz yerinde ise, muhtemelen hiç olacaktır. Çoğu insanın aklına bu düşünce arada bir gelse dahi her gün bunu düşünmez, oysa bu hayatın en değişmeyecek olan gerçeğidir. İnsanlar yıllar sonrası için plan yapıp çalışıyor iken birkaç dakika yaşayacaklarının bile bir garantisi yok aslında. Fakat hiçkimse bunu göz önüne almıyor, çünkü aldıkları takdirde delirirler, biz ne kadar farkında olmasak dahi beynimiz bunun oldukça farkında.

Bu sebepten ötürü ölümler çoğu zaman şaşırtıcı ve beklemediktir, algılaması da buna doğru orantılı olarak zordur. Çoğu zaman ölüm haberini ilk aldığınızdaki acı, sonraki günlere oranla hiçbir şeydir çünkü algılayamazsınız, ta ki hayatınızı o kişi hiç var olmamış gibi sürdürmeye devam etmeniz gerektiğini idrak edene dek. İşte o zaman başlar uykusuz geceler.

Jimin'in intiharının üzerinden dört gün geçmişti, ve Jeongguk uyuyamıyordu. Gözleri yorgunluktan ve uykusuzluktan deli gibi acıyordu ama yine de uyumaktan kaçınıyor, gözlerini elindeki telefonun ekranında dolaştırıyordu. Dostunun ölümünden bu yana gözlerinden yaş hiç eksik olmamıştı, şimdi de kahveleri dolu doluydu.

Agucuk Bugucuk.

Jimin'i kaydetme şekli onu kısa bir an güldürmüş, tatlı ve bir o kadar da titrek bir tebessümün dudaklarına konmasını sağlamıştı. Ardından gözleri ekranı görmesini engelleyecek kadar yaşla dolmuş, dudakları ağlayacağının habercisi gibi aşağıya kıvrılmıştı.

Bir daha bu numarayı aradığında Jimin'in o ince sesini duyamayacaktı. Jeongguk, bir daha hiç dostunun sesini duyamayacaktı aslında.

Bacaklarını kendine doğru çekerwk kollarını kendine doladı. Ardından başını dizlerine yasladı ve derin nefesler çekti ciğerlerine, bir nebze de olsa sakin kalabilme umuduyla. Ağlamaktan bitap düşmüştü Jeongguk, ne kadar uyursa uyusun yetmiyordu ki zaten artık doğru düzgün uyku uyuyabildiği de yoktu. Okula gidiyor, başını sıraya koyuyor ve tüm gün uyuyordu. Çıkış zilinin çaldığını duyunca da direkt olarak eve geliyor ve kendini dört duvar arasına kapatıyordu.

Arkadaşlarından hiçbiriyle o zamandan beri görüşmemişti, Taehyung da dahil olmak üzere. Hepsi üzgündü, Taehyung pek Jimin'i tanımıyordu ama naif kalbi derinden kırılmıştı bu olay yüzünden. Jimin'i almaya gittiklerinde de böyle hissetmişti. Karşısındakini yeteri kadar tanıyor olmamasına rağmen nasıl acı çektiğini görmüştü ve bu tek başına yeterliydi.

james joint ;; taekookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin