#59

36.8K 3K 385
                                    

Bütün gün baş ağrısıyla yazdığımdan bu saate kaldık cancağızlarım. Sanırsam migren var bende 

Bayağı da uzun oldu. Gözümden kaçmış bir hata görürseniz not düşün, düzeltirim 😊😘


Nasıl üşüdüğümü okyanustan çıkıp rüzgârı yediğimde yeniden hatırladım. Saçlarımdan sular süzülüyor, alt çenem üst çeneme seri bir biçimde çarpıyordu. Kollarımı bedenime sardım. Tek tesellim köpekbalıklarına yem olmamamızdı. "Bu epey aptalcaydı." (*Well this was really stupid)

"Ve eğlenceli," dedi Jimmy ıslak bacaklarından pantolonunu geçirmeye çalışırken. "Kabul et.*" (*And fun. Admit it.)

Eğlenmediğimi iddia edemezdim tabii. "Belki bir dahaki sefere ağustosu deneriz hı?*" (*Maybe next time we try august instead huh?)

"Hem martta hem de ağustosta eğlenmememiz için bir neden göremiyorum," dedi nihayet pantolonunu giyip fermuarını çekebildiğinde. Tişörtünü kafasından geçirdi. "Bir an evvel arabaya gidelim."

Çenem takırdamaya devam ederken "Ne o üşüdün mü yoksa?" diye sordum alayla.

"Sen sanırım üşümedin." Hala sadece pembe beyaz kareleriyle masa örtüsünü andıran iç çamaşırlarımla dikilmekteydim de ben. "Manzaranın hoşuma gitmediğini düşünmeni istemem ama..." Baştan aşağı süzdü beni muzip bakışlarla. "Neyi beklediğini sorabilir miyim?*" (*Not that I don't enjoy the view... What are you waiting for?)

Kurumayı?

"Islak ıslak kıyafet giyilir miymiş," diye homurdanırken eğilip şortumu yerden aldım çaresiz. Ona nazaran şortu çok daha kolay bacaklarımdan geçirip tişörtümü giydim çabucak. Zerre ısıtmadıkları gibi üzerime yapışıp kaldılar. Ellerimi iki yana açıp "Mutlu musun?" diye sordum.

Hiç üzerimden çekmediği bakışları bu kez kıyafetlerin üzerinde gezinirken gözleri karanlıkta sanki bir kedininki gibi parlıyordu şimdi. "Bir an evvel eve gidersek çok mutlu olacağım."

Sabırsız bir hareketle atılıp elimi kavradığı gibi eve yetişmemiz şartmış gibi koşar adım, kumsaldan yola çıkan merdivenleri tırmanıp arabayı park ettiğimiz sokağa yürümeye başladık.

Arabanın başına geldiğimizde yine duraksadım. Sıradan gezintilerimizi hep sedanla yapıyorduk ama ben benim emektar arabama bile tuzlu tuzlu oturamazdım. "Böyle mi oturacağız koltuklara?"

"Otur gitsin," dediğinde çoktan sürücü koltuğuna yerleşmişti Jimmy. "Oto yıkamaya gönderirim hemen."

İkna olmam fazla sürmedi. Hassas yerlerim donmuşken daha fazla koltuk derdine düşemeyecektim; fakirliğin de bir sınırı vardı canım!

****

Ancak uzun ve hamam misali buhar dolu bir banyodan sonra iliğim kemiğim ısınabilmişti.

"Acıktın mı?" diye sordu Jimmy elindeki havluyla saçlarımı kurularken.

O istedi saçlarımı kurulamak. Ben de izin verdim ne yapsaydım yani?

Barbeküden sonra hala tıka basa doluydum. Aynadaki yansımasına baktım. "Pek sayılmaz. Sen?"

"Ben de acıkmadım." Parmak uçları usul usul başımda gezinirken esnedim. "Sana bir dondurma borcum var hala..."

Paparazzilerden kaçarken çöpe attığım dondurmayı acıyla hatırladım. Ağzım sulanmaya başlamıştı bile. "Merakımı uyandırdın. Devam et.*" (*I'm intrigued. Go on.)

Jimmy saçlarımın yeterince kuruduğuna kanaat getirmiş olacak, havluyu bir kenara bırakıp saçlarımı taramaya başladı. Saçlarımı yukarıdan tutup uçlarını tararken kuaförümden bile daha nazikti. Yiyip bitirecektim o olacaktı! Büyük bir dikkatle işine devam ederken "Santa Monica'ya geri gidip rıhtımda dondurma yiyebiliriz. O zamana kadar acıkmış olursak başka şeyler de yiyebiliriz tabii," diye önerdi. "Elimizi çabuk tutarsak kapanmadan yetişebiliriz."

Kapak Modeli 🌙Yarı Texting🌙 (Tamamlandı)Where stories live. Discover now