#68

36.7K 3K 840
                                    

O konuşmanın üzerinden günler geçti.

Aramadım. Aramadı.

Belki çok meşguldü, belki de söyleyecek bir şeyi yoktu. Benim yoktu mesela. 'Ben böyle yapamıyorum' diyen adama 'hayır yapacaksın' diyecek halim yoktu ya! Henüz ayrılık cümlesini kurmaya cesaret edemese de, o zaten 'yapamıyorum' diyerek söylemesi gerekeni söylemişti aslında.

Geride bıraktığım işkence gibi haftalardan da beter, sarsak bir hayat ritmi tutturmuştum; geceleri fazla uyuyamadığım, açlıktan başım dönmedikçe yemek yemeyi akıl edemediğim, hafta içi ölesiye çalıştığım, hafta sonu gün boyu ölü gibi kanepede yattığım, sonra yine sabahladığım bir ritim.

Ulaşılmaz oluşunu hiç bu kadar hissetmemiştim kalbimde. Los Angeles'ta önünden geçemeyeceğim bir stüdyoda, büyük bir franchise'ın Box Office'te yine iyi iş yapması beklenen yeni filminin başrol oyuncusuydu. Devasa bir platoya kurulan set, kameralar, spot ışıkları ve aramızdaki binlerce kilometre.

Setten birkaç fotoğraf düşmüştü medyaya önceki gün. İstemesem de bakmaktan alamadım kendimi. İyi görünüyordu. Çok iyi. Orman yeşili gözlerinde haşin bir bakış vardı. Öfkeli. Sert. Kollarını iki yana açmış, pençelerini çıkarmış, saldırdı saldıracak. Öyle bir duruşu vardı ki asla yıkılmazmış, asla acı çekmezmiş gibi. Bir diğer fotoğraf kamera arkasındandı, yeşil bir ekranın önünde bir set görevlisinin uzattığı bloknottan bir şeyler okuyordu. Normaldi her şey yani.

Ne bekliyordum ki? Uzun mesafe ilişkisi yürümüyor diye işi gücü bırakacak hali yoktu ya.

İşini layıkıyla yapamasa memnun da olmayacaktım ayrıca. Acıdan işi gücü bırakmasını istemiyordum ki ben. Ne basit. İstediğim tek şey beni aramasıydı. Aramak istemiyorsa, bir satır bir şey yazsaydı hiç değilse. 'Saçmaladım' demek bu kadar zor muydu? Neden 'bir anlık kafa bulanıklığıydı, geldi geçti' demiyordu?

Ya da madem yapamıyor böyle, ben asla diyemeyeceğimden, o 'bitsin, ayrılıyorum' deseydi. Böyle arafta kalmaktan iyiydi. Ne bitmiştik ne de sürüyorduk.

Düşünmekten alamıyordum kendimi: Aynı gökyüzünün altında şu an kiminledir? Ne yapıyordur? Hangi cümleleri kuruyordur? Çok yoruluyor mudur? Yine stresli midir? Yoksa güldüğü de oluyor mudur bensiz?

Oluyordur tabii.

Neden gülmesin ki? Hayat devam ediyor işte. Sen yoksun diye, sen Jimmy K. Simpson'dan milyonlarca ışık yılı uzaktasın diye dünyanın dönmeyi bırakacak hali yoktu ya? Senin dünyandı duran. Onunki hızla, heyecanla dönüyordu.

Aşkta gurur olmaz ya hani. Bende var. Belki biraz haddinden fazla.

O yüzden arayamıyorum işte seni Jimmy. Azalarak biter belki acı. Geçer derler ya. Geçer. Geçmeli.

Yoksa çok zor dayanmak.

****

Makyaj karavanında o gün çekilecek son sahnelere göz atarken prodüksiyon asistanının uzattığı kahve kupasını, bakmadan direkt ağzıma götürdüm. İlk yudumumla birlikte aldığım yoğun şeker tadı midemi yaktı. Yanan midem burnundan solumama neden oldu. Hışımla dönüp "Bu da ne böyle?*" diye çıkıştım kıza. (*What the hell is this?)

Kızın ürkek bakışları üzerimde değil yerdeydi. "İstediğiniz gibi duble espresso shot'lı çikolatalı mocha?"

"Ben siyah kahve istedim sadece," dedim tane tane. "Senin için çok karmaşıktı herhalde. Benim hatam.*" (*I just asked for black coffee. Must have been too complicated for you. My bad.)

Elimdeki kupayı kendi asistanım Jen'e uzattım. "Jen şunun çaresine bakar mısın?" Önümde dağıttığım spiralli dosyadaki kâğıtları yeniden bir araya getirip ayağa kalktım. "Biraz hava almaya ihtiyacım var." (*Jen take care of this will ya? I need some air.)

Kapak Modeli 🌙Yarı Texting🌙 (Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin