bölüm 3

53.4K 3K 305
                                    

Matematik hocası yazılı kağıtlarını dağıtırken stresten elimde çevirdiğim kalem yere düştü ve sessiz olan sınıfta yankılandı. Yere eğilip kalemi geri aldığımda kadının kağıdı önüme koyduğunu fark ettim. Siyah saçlarını savurup bana döndü. Hafifçe öne eğildi.

"Dolunay. Bu sınavda gidişattan puan vermiyorum. Sonucun neyse o. Daha iyi yapmaya bak" işte bu çaresizliğimin kanıtıydı. Eğer çabalamazsam bütün bestelerim, duvarımdaki yazılar. Hepsi gidecekti. Boşu boşuna denemeye bile gerek yoktu. Yeni oturan matematik hocasının yanına gittim. Kağıdı masanın üstüne koydum.

"Bunun ne demek olduğunu biliyorsu değil mi" başımı hafifçe yukarı aşağı salladım.

"Bu sınavdan not alamayacaksın" kağıdı bırakıp sırama ilerledim ve çantamı aldım. Geri dönüp sınıftan dışarı çıktım. Çabalayıp kendimi üzeceğime, umursamadan bestelerimi kurtarmanın yolunu aramalıydım. Hızlı adımlarla okuldan çıkıp eve yürümeye başladım. İç sesim haykırıyordu "gitti işte bestelerin. Ne oldu. Çalışsaydın" sinirle onu susturdum. Bu sokağa daha önce gelmiş miydim.

"Öööfff" arkamdan gelen sesle hızımı arttırıp ilerledim.

"Beklesene güzelim" annemi arasam kalbine inebilirdi. Babam yetişemezdi ve ben çıkmaz sokaktaydım. Titreyen ellerime aldırmadan telefonumu açtım. Hiç mesaj gelmeyen telefonumda bir mesaj vardı. Uluay benim sosyal medya hesabımı bulmuş ve bana mesaj yazmıştı.
"Gizlenemedin ha" başka çarem var mıydı. Hızla mesaj yazmaya başladım
"Peşime biri takıldı sarhoş mu değil mi anlamıyorum. Annemi arasam kalbine iner. Çıkmaz sokaktayım" anında mesaj geldi. Adam üstüme geldikçe geri gidiyordum.
"Telefon numaranı yaz. Hemen." Ne yapacağını anlayamasam da çaresizlikten hızla yazdım.

"Sakin ol güzelim" telefonumun çalmasıyla dikkati elime kaydı. Hızla telefonu açtım.

"Rahat görünüp sanki yanlışlıkla hopörlore almışsın gibi yap" kalın ve tok sesi kulağıma geldiğinde elim ayağım birbirine girmişti. Panikle telefonu hopörlore açtım.

"Niye geziniyorsun sokaklarda. Çocuklar evde aç. Çamaşırlar dağ gibi olmuş. Bulaşıklar desen küflenmiş. Ev pislik içinde. Karın evde yanlız. Ne olacak senin bu halin kızım. Ne olacak senin bu halin. Ben kızlardan hoşlanıyorum dedin zor da olsa kabul ettirdin ama onları yanlız bırakıp gezmek ne ya. Çabuk eve dönüyorsun" adam iğrenerek bana bakıp girdiği sokaktan dışarı çıktı. Telefonu normale alıp kulağıma götürdüm.

"Gitti mi" soğuk ve mesafeli sesini duyduğumda yutkundum.

"Dolunay. gitti mi, iyi misin" yaşadığım şeyin şokunda olduğum için zar zor konuştum.

"Gitti." Telaşlı sesi normale dönmüştü. Üç aydır sadece onlar konuşsa da ben seslerini ayırt edebiliyor, içlerindeki duyguları seçebiliyordum.

"Okulda olman gerekmiyor muydu" bir de o konu vardı. Bestelerim gidecekti. Duvarımdaki yazılar gidecekti.

"Neyse. Şimdi yoldan geçen ilk taksiye biniyorsun ve evine gidiyorsun." Görebilecekmişçesine başımı yukarı aşağı salladım.

"Bu olayı. İkisine" sözümü kesti ve devam etti.

"Söylemem. Numaranı da söylemem. Eve ulaştığında mesaj yaz" bir şey demeden kapattım. Bana yardım etmişti. Etmeye bilirdi. Umurunda olmaya bilirdi. Ama o bana yardım etmeyi seçmişti. neden bunu seçmişti ki. neden sorumluluk almıştı. sorgulamayı kesip eve doğru yürümeye başladım. taksiye binebilirdim ama yürürsem düşünmek için daha çok zamanım olurdu. bestelerimi nasıl kurtaracağımı düşünür, uygulamaya çalışırdım. annem günde birkaç saat işe gittiği için evde olmayacaktı. babam akşam gelecekti bu yüzden sadece birkaç saatim vardı. ne yapabilirdim ki. evin kapısını açıp içeri girdim. defterimi saklamalı mıydım. bulmazlar mıydı. ya da başka bir deftere aynılarını yazmalı mıydım. günlerimi alırdı ve başaramazdım. sinirle odama çıkıp çantamı herhangi bir yere attım. ne yapmalıydım ki. tam anlamıyla çaresizdim. uğraşmama gerek yoktu. bu gün defterlerime ve duvarıma veda ediyordum. ruh halimin aksine sakince bilgisayarın başına geçip kulaklığımı taktım. oyunu açtığımda yine tüm küfür sesleri kesilmişti. bu kez konuşmak yerine ben de sustum.

"dolunay. kime diyoruz. eskiye mi döndük yine" daldığım düşüncelerimden ege nin sesiyle ayıldım.

"öldün sesin çıkmıyor" sinirle ofladım. şu an oyunda ölmek, dert edeceğim ikinci sıraya düşmüştü.

"size ne oğlum. rahat bırakın" bu sefer aynı anda ikisinden de "o" sesi çıktığında gözlerimi devirdim.

"sınav nasıl geçti" harika geçti burak. gerçekten mükemmeldi.

"geçmedi" bunu söylemem gülme seslerinin gelmesine neden olmuştu.

"bestelerine ve duvarına ne olacak" temkinli yaklaşan ses tonu. uluay dan gelmişti. başka birinden beklenemezdi zaten.

"bilmiyorum" düşünmeye ihtiyacım vardı. bir şeyler yamam gerektiğinin farkındaydım.

"çıkıyorum ben" aniden kulağıma tekrar uluay ın sesi geldi.

"bestelerini gönderdiğim adrese kargola. duvarının yazılarının fotoğrafını çekip mesaj at" kurtarabilir miydim ki.

"babam defterimi fark edemediğinde ne olacak" hiç beklemeden cevap geldi.

"defteri baban daha önce gördü mü" içimde bir umut belirmişti.

"hayır" telefonuma mesaj sesi gelmişti.

"adresi gönderdim. başka bir deftere saçma sapan şeyler yaz onu ne yapıyorsa yapsın" apar topar bilgisayardan kalktım.

"bestelerimi çalarsan" sözümü kesip konuştu.

"daha iyi bir seçeneğin yok. en azından senin bestelerini güzel oldukları için çalmış olurum. bir hiç olmaz. buraya geldiğinde geri alırsın "panikle cevap verdim.

"tamam." hızla bilgisayarı kapatıp kitaplarımı arasına sıkıştırdığım defterimi aldım. zaten yazımı okuyamazdı. bilerek çok kötü yazıyordum. kimsenin okuyamaması için çok kötü yazıyordum. defteri alıp yarısının siyah, diğer yarısının beyaz olduğu duvarımın fotoğrafını çektim. Koştur koştur merdivenlerden inerken gülümsedim. Nasıl bu kadar iyi biri olabilirdi ki...

OYUN (Tamamlandı)Where stories live. Discover now