bölüm 23

23K 1.3K 45
                                    

Karşımızda duran denize baktım. Hepsi hasırın üstünde otursa da ben köşede bir ağaç bulup oraya geçmiştim. Güneşin altında durmayı sevmiyordum. Uyuay bana bakıp güldü ve taşların üstünden kalkıp yanıma geldi. Benim gibi gölgeye oturdu.

"Güneşi sevmiyorsun değil mi" başımı iki yana salladığımda sırtını benim gibi ağaca yasladı. Üzerinde bir şey yoktu. Sadece altında şort vardı.

"İzmirde yaşayıp neden bu kadar beyaz olduğun anlaşıldı" göz ucuyla ona baktım.

"Antalyada yaşıyorsun ve benim kadar beyazsın" elini susmam için havaya kaldırdı.

"Ama bana senin kadar yakışmıyor" yüzüm hafifçe ısınırken gözlerimi kaçırdım.

"Güneşin altında da durmadın nasıl kızardın böyle" omuzumu silktiğimde ayağı kalkıp kolumdan beni çekiştirdi. Onunla beraber ayaklandım.

"Neden denize geldik" bana mı soruyordu. Beni buraya o getirmişti. Başımı neden anlamında salladığımda dizlerimin arkasından ve sırtımdan kollarını geçirip beni kucağına aldı. Ne yapmaya çalışıyordu. İnsanlar bize bakıyordu.

"Saçmalama indir beni yere. İnsanlar bakıyo indirsene" güneşin altına, burak ve egenin yanına geldiğimizde beni indirdi.

"Benim istediklerimi yapmayı kabul ettin. Azıcık güneşin altında dur. Vitamin al biraz" sinirle oturduğumda yanıma oturtu. Neyse ki üzerimde yarım kollu bir tişört ve şort vardı

"Dolunay seni Anlamıyorum. Üzerinde hiçbir şey olmayan biziz, yanma korkusu içinde olan sensin" diyen egeye bakmadım. Burak kolumu dürttüğünde ona baktım. Gözleriyle esmer bir kızı gösterdi.

"Dolunay. Bana şunu ayarlasana" kaşlarımı çattım.

"İlk okulda bile kimseyle konuşmayan birinden kendine birisini ayarlamasını isteyemezsin" ayağı kalkmam için beni itekledi.

"Arkadaş falan edinirsin işte hadi" uluay sözünü kesti.

"Hadi ece onu arkadaşı yaptı, o kız sana bakar mı." derken kendini susturup pişmanca yüzüme baktı.

"O kız sana bakar mı derken. Yani çok mu beğendin" bu dediğim şey burak ve egenin kahkaha atmasına neden olmuştu.

"Yok. o kadar da beğenmedim" sinirle ona baktım.

"Yangına körükle gitmek iyi bir fikir mi" kaşlarını hayır anlamında havaya kaldırdı.

"Sen beni kıskandın mı" yüzüm ısınırken önüme döndüm.

"Niye kıskanacakmışım ki. Ayrıca" sözümü üzerime kovayla dökülen su kesmişti. Giydiğim beyaz tişört üzerime yapışmıştı. Sinirle bunu yapan kişiye döndüğümde küçük bir çocuk olduğunu gördüm.

"Eğer uslu bir çocuk olmazsan kovanı ve kafanı kırarım" uluay elimi tuttu.

"Çocuklarla uğraşma diyeceğim ama sen daha çocuksun" çocuk geri gidip annesinin yanına ilerlediğinde uluaya döndüm.

"Çocuk falan değilim ben. Hem uğraşmayacaksam baksınlar çocuklarına. Düştüğüm duruma bak" ayağı kalkıp beni de kaldırdı.

"Ne yapmayı düşünüyorsun ece. Buraya gelip boş boş oturmayı mı. Yok öyle. Hazır ıslanmışsın" aniden beni kucağına aldı. Yapacağı şeyi anladığında bağıramasamda sessizce itiraz ettim.

"Hayır. Hayır indir beni hemen" gülerek denize ilerlemeye devam etti.

"İndiricem. Ama denizde" düşecek gibi olduğumda kollarımı hızla boynuna doladım. 

"ne bu inat, istemiyorum ıslanmak" su onun beline geliyordu. bense kucağında olduğum için ayak bileklerime. 

"ıslandın zaten, hem çok geç" beni indirdiğinde çırpınmaya son verdim. 

"ne oldu yani ben ıslanınca boyun mu uzadı" başını iki yana salladı.

"benim boyum uzamadı ama sen üzerindeki tişörtü çıkarmamaya inat edersen o biz dönene kadar kurumayacak ve rüzgar estikçe donacaksın, sonra hasta olacaksın, açıkçası daha önce hiç hasta birine bakmadım. ayrıca tişört üzerine yapıştığı için gelen geçen sana öküz gibi bakacak. sana bakanları ben döveceğim, bir de neden dövdüğümü açıklamak için ifade vereceğim, sen karakolda böyle kalacaksın, o yüzden çıkartmanı tavsiye ediyorum, hem içinde mayo gibi bir şey vardır, denize geliyoruz yani annenin dediği kadar aptal değilsindir" başımı yukarı aşağı salladım.

"o zaman ben çıkartmadan sen çıkart" tişörtü hafifçe sıyırıp ona baktım 

"arkanı dön" ellerini iki yana açtı.

"ne gereği var" sinirle konuştum. 

"çok gereği var arkanı dön" iç çekip arkasını döndüğünde kimsenin olmadığı bir yere dönüp üzerimdekini çıkarttım. içimde siyah annemin zorla koyduğu bir bikini üstü vardı. elimdeki tişörtü aldığında baktığını anladım.

"baktın değil mi" beni incelediğini anladığımda yüzümün ısındığını hissettim.

"evet baktım. ve aldığım karar bunu geri üstüne giymen" elindeki tişörtümü alıp suyunu sıktım.

"sonra yolda yürürken bana öküz gibi baksınlar mı. hiç sanmıyorum. en azından denizde herkes böyle, odak noktası olmam yani" elimdekini alıp bizi gülerek izleyen burak ve egenin oraya fırlattı.

"güneşe serin kurusun, koklayanın ağızını burnunu kırarım"  kaşlarımı çattım. hangi insan bir tişörtü koklardı ki. iç sesimin haykırdığını duydum "sen kokladın ya" gözlerimi devirip sordum.

"neden koklasınlar ki" bana dönüp yüzüme gelen saçımı ittirdi.

"nasıl koktuğunun farkında değilsin ece, en ufak bir fikrin dahi yok, ve o kokunun sadece benim olmasını istiyorum" gözlerimi kaçırdım, bu beni sevdiğine bir  kanıt mıydı. beni seviyor muydu. eğer sevmeseydi dün söylediklerini yine de der miydi. herhalde demezdi.

"yarın ne yapacağız biliyor musun" tereddütle ona baktım. ne yapacaktık ki.

"annenle görüşeceğiz, biolojik annenle" başımı iki yana salladım.

"hayır" kaşlarını çatıp bana döndü.

"sen bana dinlemeden yadırgamamayı öğrettin ece. belki derslerinde berbatsın, belki aptalsın ama iyi bildiğin şeyler insanları tanımak, ve bunu çok iyi öğretiyorsun. bilgisayarda ilk kez sesini duyduğumda asosyal ve soğuk biridir dedim ama seni yakından tanıdığımda neşe dolu, yapabileceği  ve yapamayacağı her şeyi yapmak için çabalayan, güçlü biri olduğunu gördüm. bana dinlemeden ya da tanımadan yadırgamamayı öğrettin, birkaç dakika bile olsa onu dinlemen gerekiyor ve sen de bunun farkındasın" farkındaydım. buna emindim. iç çekip konuştum.

"ne zaman nerede" gülümseyerek cevap verdi.

"yarın kahvaltıya gelecek. sakin olman için biz de yanında olacağız" başımı yukarı aşağı salladım. bunu yapmalıydım. belki de yıllarca içimde tuttuklarımı yüzüne söylemeye zamanım olurdu.

OYUN (Tamamlandı)Where stories live. Discover now