bölüm 25

21.2K 1.1K 99
                                    

Gözlerimdeki yaşlar sessizce yüzüme düşerken beni görmemeleri için başımı karnıma çektiğim dizlerime yaslamıştım. Hepsi farklı bir şeyle ilgilenmeye çalışıyormuş gibi yapsalar da arada bana bakıyorlardı. Yanımda oturan uluay omuzuma dokunduğunda göz ucuyla ona baktım.

"Özür dilerim" elimin tersiyle yüzümdeki yaşları sildim başımı dizlerimden çektim. Tahminen gözlerim kızarmış ve şişmişti.

"Ne düşünüyordun ki," acıyla gülümsedim.

" iyi bir anne kız muhabbeti çıkacağını mı" pişmanlıkla bana bakıp elimi tuttu. Yanağıma düşen yaşı sildi.

"Benimle böyle konuşmadı ece. Yemin ederim benimle böyle konuşmadı" yanıma iyice yaklaştı.

"Iyi tarafından bakarsak" diye mırıldanan burağa baktığımda gülümseyip devam etti.

"Senelerdir arkasından söylediğin şeyleri yüzüne baka baka söyledin. Daha iyi olmadı mı" sinir bozukluğuyla güldüm.

"O kadar iyi oldu ki burak anlatamam. Haftada bir gün tekrar gelsin. Ben diyeceklerimi diyeyim kovayım sonra" ege gülerek bana baktı.

"Yanlız senden buna benzeyen bir şey beklemiyordum. Ne bileyim saçma sapan şeyler söylersin gibi geliyordu. Böyle yüzüne baka baka gerçekleri söyledin, sonra kapının önüne attın. Benim aklıma gelmezdi onu yapmak. Kadın iyi dayandı ben olsam ağlardım. Şu kapıya bırakılan bebek büyüdü kısmını asla unutamayacağım herhalde." timsah göz yaşlarını akıtmıştı zaten. Bir de bana kafa tutuyordu.

"Hay delireceğim ya. Bir de gelmiş teşekkür istiyor. Armut dibine düşermiş. Bekle sen daha düşer dibine" birkaç dakikalık sessizliğin ardından uluay konuştu.

"Dediğin çoğu şeyde aşırı haklısın. Ama bir şeyde değilsin" kaşlarımı çatıp ona döndüm. Neyde değildim ki.

"Sevgi çok boktan bir şey değil ece, bencilce de değil. Hem sen demiyor muydun akli dengesi yerinde değil çünkü hangi insan bebeğini bırakır diye. Sadece istisna" kolunu omuzuma doladı ve beni kendine çekti.

" biz seni seviyoruz. Ama sen kimsenin canına kast etmedin. Bu yeterli bir kanıt değil mi. Ayrıca bizim sevgimiz yeterli değil mi" kulağıma eğilip fısıldadı.

"Benim sevgim yeterli değil mi" güldüğümde gülüp yanağımdaki yaşı sildi.

"Üzme kendini" ayağı kalkıp beni de çekiştirdiğinde şaşkınca ona baktım. 

"nereye" gülüp beni kapıya doğru çekiştirmeye devam etti.

"bir hafta sonra okulun başlıyor" sözünü kesip konuştum.

"hayır, okulların açılmasına daha iki hafta var. ne okulum başlıyor" üçü birden aynı anda bağırdı.

"ev okulu" gözlerimi devirdim. neyin okuluydu. 

"öyle mi. kim ev okulunda öğretmenim olacak" burak ve ege yanımıza geldi.

" sınıfta kalmış ve lise dörde giden üç kişi" dalga mı geçiyorlardı.

"eğer şaka falansa baştan söyleyeyim hiç komik değil." uluay kaşlarını çattı.

"neden şaka olsun. sınıfta kaldığımız içinse lise dört çok zor. ama üç bir şey değil. ortalamam doksan üçtü. ayrıca izmir deyken en yüksek notun kaçtı" omuzumu silktim.

"elli dört" ellerini iki yana açtı, burak ve ege gülüyordu.

"en yüksek elli dörtse, korkuyorum ama en düşük notun kaçtı" sinirle yüzümü ovuşturdum. 

"sıfır gibi bir şey. kağıdı önüme koyduğu gibi götürüp geri verdim" burak elini detek olmak istercesine omuzuma koydu.

"ve bunlar lise ikide yaşandı. bizim öğretmenliğimizden başka bir seçeneğin yok gibi dolunay" uluay sözünü kesti.

"bekle bir dakika. asıl soru şu olmalı, sen o notlarla üniversitede ne okumayı düşünüyordun" ben üniversite okumayı düşünmüyordum. boş boş yüzüne baktım.

"üniversite okumayı düşünmüyordum" burak kahkaha attığında kaşlarını çatıp ona baktı.

"ha ev hanımı olacaktın yani" başımı iki yana salladım ve bahçede ilerlemeye başladım.

"o işler bana göre değil. temizlik, ütü çamaşır falan. hayatta yapmam" üçü peşimden geliyordu, hava kararmıştı.

"ne yapacaktın o zaman. boş boş gezinecek miydin" neden bu kadar önemliydi ki. kısa bir "yoo" sesi çıkartıp onlara döndüm.

"bütün hayatım boyunca sokak şarkıcılığı yapacaktım" burak egeye döndü.

"bak biz iteklemeseydik hayatı boyunca boş boş gezecekti" uluay ve ben aynı anda bunu söyleyen burağa döndük.

"sokak şarkıcılığı boş bir meslek değil" aynı anda çemkirerek söylediğimiz şeyle birbiririmize baktık.elimi tutup beni arabaya sürüklediğinde söylendim.

"Nereye ya" binmemi işaret etti.

"Uçuruma" kaşlarımı çattım.

"Atlamam için mi" gülüp başını iki yana salladı.

"Değil. Geç hadi" itiraz etmeden oturduğumda o da yanıma oturdu.

Yarım saatin ardından arabanın ilerleyebileceği yer bittiğinde bana baktı.

"Torpido da polar ve hamak gibi bir şey var alsana" kaşlarımı çattım. Torpido neydi ki.

"Bana torpidonun ne olduğunu bilmediğini söyleme" etrafa bakındığımda uzanıp koltuğun önündeki çekmece gibi olan şeyi açtı. İçinden pembe bir polar ve bordo bir hamak çıkarttı. İnmemi işaret ettiğinde ittat edercesine indim. Yanıma gelip elimi tuttu. Rüzgar esiyordu. Biraz ilerlediğimizde kanyon ortaya çıktı. Su sesi geliyordu. Şelale vardı. Düz olan bir yere geçtiğimizde gök yüzünü işaret etti. Kimse yoktu.

"İlk ve büyük ihtimalle son kez sarkoş olduğunda, ki belirtmek istiyorum sadece yarım bardakla. Gittiğimiz yerde yıldızlara bakarak uyumayı çok sevmiştin". Ağaçların olduğu yere gidip iki ağacın arasına hamağı bağladı. Beni yanına çağırdığında yanına gittim. Hamağa oturup beni de yanına çekti. Omuzunu koluma dolayıp başımı göğüsüne yasladı.

"Ama unuttuğuna eminim. En azından ayıkken bir kere de olsa yıldızlara bakarak uyu"...

OYUN (Tamamlandı)Where stories live. Discover now