bölüm 29

17.2K 1K 68
                                    

"En az iki sene sürecek olan okulunun ilk gününe hoş geldin" diye coşkuyla bağırıp kapıyı açan burağa gözlerimi devirdim.

"En az iki sene mi. Ben dört sene olarak tahmin ediyorum. Dolunay ve iki senede sınıfta kalmadan okul bitirmek. İnanılmaz" arabadan inip kolumdaki çantayı düzelttiğimde uluay yanıma geldi.

"Iste bu yüzden biz" bu kez üçü birlikte aynı anda konuştu.

"Üçüncü sınıfa geri döndük" kaşlarımı çattım.

"Kafayı mı yediniz" uluay başını iki yana salladı.

"Yoo. Ne var, zaten sınıfta kaldık. Hem sen sınavları geçeceksin. Geç kalmak istemiyorsan yürü" okulun merdivenlerinden inerken ege kolumu dürtükledi.

"Ee. Heyecanlı mısın. Sonuçta okulda ilk günün" sinirle merdivenden inerken söylendim.

"Ne demezsin. Ben niye okuyorum ya. Hayatım boyunca oyun bağımlısı biri olarak sokakta şarkı söyleyeceğim. Ne işim var benim okulla" uluay söylendi.

"Gitme ece. Otur evde, bütün evin temizliğini yap da gör evde oturmak neymiş." Karşıdan gelen koyu kahve saçlı kız üçünü görünce el salladı. Gözleri bana kaydığında kaşlarını çattı. Ne sanmıştı ki. İnsanlar böyle görünce ne sanırlardı. Bizim yanımıza gelip üçüne baktı.

"Hayırsızlar insan bir arar ne yapıyorsun aylin iyi misin diye sorar hiç" bana baktığında uluay elimi cimcirdi.

"Ece" ona döndüğümde açıklama yaptı.

"Bu kısımda kendini tanıtman gerekiyor" kız anlamsızca ikimize bakarken burak ve ege sırıtıyordu.

"Niye ki." Annem gibi kaş göz işareti yapıyordu.

"Hani arkadaş edinmen gerekiyor ya" kız bana bakıp güldü.

"Yoksa sen izmirli, esmer ve uzun boylu oyun bağımlısı kız mısın. Şu asosyal olan" tereddürle ona baktım.

"Öyleysem tanıma pek uymuyorum." Kız gülüp elini uzattığında boş boş ona baktım. Uluay elimi tutup onun eline götürdü.

"Ben aylin. Bunların arkadaşıyım" ben ne diyecektim ki.

"Ece. Adını söyleyip bizim neyimiz olduğunu söylemen gerekiyor" ona dönüp baktım.

"Resmi bir şekilde mi" kaşlarını çattı. Burak ve ege kahkaha atıyordu.

"Nasıl resmi bir şekilde mi" bir elimi yana açtım.

"Ne bileyim. Şu şekilde mi ben dolunay onay. On yedi yaşındayım. İzmirdeydim buraya geldim falan. Yoksa şöyle mi ben dolunay, bunların oyun arkadaşı mıyım neyim gibi. Hangisi" başını iki yana salladı.

"Hiçbiri. Bak şöyle. Ben dolunay. Bu iki salağın arkadaşı, uluayın sevgilisi gibi bir şeyim. Aptalım maptalım da kafam bazen iyi çalışır" elimi geri çekerken sordum.

"Aptalım kısmını atsak olmuyor mu" kaşlarını hayır anlamında havaya kaldırdı. Zilin çaldığını duyduğumuzda kız gülerek geri gitti.

"Duyduğuma göre üçe dönmüşsünüz. Beşimiz aynı sınıftayız. Orada görüşürüz" gözden kaybolduğunda okulun içine doğru ilerlerken merakla sordum.

"Başka arkadaşım olmak zorunda mı" uluay boş boş yüzüme baktı.

"Hayatın boyunca sadece üç kişiyle mi görüşmeyi düşünüyorsun" ellerimi iki yana açtım.

"Geçen seneye kadar kimseyle görüşmüyordum" bu kez ege konuştu.

"Çok fazla tanıdığımız var gibi konuşuyorsun. Kimi tanıyoruz ki. Üçümüz çocukluk arkadaşıyız. Aylinle üç sene önce tanıştık. bu aptalla da ne kadar oldu ki tanışları" cevap vermediğimde kolumu dürttü.

"Dolunay ne kadar oldu tanışalı" omuzumu silktim.

"Bilmem. Burada üç ay geçti. Oyunda dört ay. Yedi sekiz ay oldu herhalde" okulun içine girdiğimizde peşlerinden gittim.

"Ama biz ece gibi değiliz. Yanımızda çok insan olsa da güvenmiyoruz. En azından farklı kişilerle konuşabiliyoruz. O onu da yapamıyor" omuzuna vurdum.

"Yaşlı mahalle kadınları gibi dedikodumu yapmayı keser misiniz." Uluay sözümü kesti.

"Dedikodu, kulaktan kulağa çarpıtılarak anlatılan şeylere denir. Ben gerçekleri söylüyorum ve sen yanımdasın. Buna ne denir biliyor musun" öne eğilip ellerini dizlerine koydu ve boylarımızı eşitledi.

"Gerçekleri yüzüne çarpmak" ikinci zil çaldığında hızlanıp sınıfa çıktık. Onlar çıktı, bense onları takip ettim. 11/E yazan yere çok yakın olduğumuzda tereddüt ettik.üçümüz de

"Haftaya mı başlasak" diye mırıldandığımda ege konuştu.

"Aynen abi. Hem kaçmıyor okul" bu kez burak söze atladı.

"Bence de. Hem okuyup ne olacağız ki" geriye doğru bir adım attığımızda uluay kolumu tuttu.

"saçmalamayın. okulda altıncı senemiz ve herkesi tanıyoruz. onlar da bizi tanıyor. bir şey demeye cesaret edemezler.. ayrıca deseler ne olur. onları umursayacak mıyız" ben ne olacaktım.

"tamam siz geçin, ben geri döneyim " elimi tutup beni sınıfa sürükledi.

"Hele ki sana hiç bir şey diyemezler. hadi" kapının önüne geldiğimizde duraksasam da uluay umursamadan içeri geçtiğinde peşinden biz de ilerledik. duvar kenarı en arkada iki sıra boştu. oraya ilerleyip oturmam için işaret yaptı. itiraz etmeden oturduğumda yanıma oturdu. aylin bizi görünce çantasını alıp bizim yanımıza geldi.

"orası artık benim yerim uluay. çekil" benim yanıma mı oturmak istiyordu. kaşlarını çattı.

"nedenmiş" ellerini iki yana açtı.

"dolunayın arkadaşı olmasını ve sosyalleşmesini istemiyor musun" dedi sadece dördümüzün duyabileceği bir sesle. başını yukarı aşağı salladığında bana bakıp dostça gülümsedi. 

"o zaman yolumdan çekilip yerimden kalk" ayağı kalktığında aylin yanıma oturdu. önde oturan burağı dürtüp fısıldadı.

"burak. nil in yanı boş. koş otur oraya kimse kapmadan" burak sırıtıp hızla ayağı kalktı.

"aylin sen var ya" çantasını onuzuna taktı ve onun yanına gitti. uluay yanıma oturduğunda aylin dördümüzün duyabileceği şekilde sordu.

"ee. yaz boyunca ne yaptınız" bana dönüp sordu.

"bütün yaz burada mıydın" başımı yukarı aşağı salladım. 

"dolunay. ben insan öldürmüyorum. konuşursan iletişime geçebiliriz" gözlerimi kaçırdığımda ege söylendi.

"bizimle konuşmak için üç ay boyunca bekledi.  işin çok bununla aylin. hadi konuşmayı geçtim. kimliğini gizledi. erkek sanıp üç ay boyunca istediğimizi söylüyoruz ki bunlar pek iyi şeyler değil. sonra mikrafonu yanlışlıkla açık kalıyor ve kız olduğunu anlıyoruz" sınıfa hoca girdiğinde sesler kesildi. aylin omuzumu dürttü.

"bak ne diyeceğim. ben okulun çıkışında sizin eve geleyim. orada konuşalım" ne diyebilirdim ki 

OYUN (Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin