bölüm 19

26.2K 1.5K 280
                                    

"dolunay. sinirli misin" gözlerimi yavaşça açtım. uyuyan birisine sinirli misin diye sorulur muydu. ne istiyordu sabahın sekizinde

"şu an beni uykumdan uyandırdığın için evet sinirliyim ege. ne var sabah sabah" dedim doğrulurken. tedirgince bana bakıp elinde tuttuğu çikolatayı gösterdi. telaşla ayağı kalktım.

"bestelerim. bir şey oldu değil mi. ne yaptınız" odadan çıktığımda peşimden geldi.

"isteyerek ol-" sözünü kesip ahşap merdivenlerden inmeye başladım.

"ha bir de isteyerek olsaydı. dur bir dakika ne oldu" tereddütle etrafa bakındı.

"eğer bu sayfayı acilen kurutmazsan ece bizi kesecek" aşağıdan gelen sesle yüzünü buruşturdu.

"ne yapayım oğlum. zaten kurusa ne olur. yazıların hepsi birbirine girmiş. bir sayfaya oldu sadece. kızmaz herhalde" koşarak aşağı inerken çığırdım.

"bir şey olmazmış. aylarım gitti lan. onca ay. senelerdir on tane yazmışım zaten" beni gören uluay ayağı kalktı.

"ece. bir şey konuşabilir miyiz. yanlız"  kaşlarımı çattım.

"mahvettiğiniz bestemi mi. olur konuşalım." elimi tutup beni kapıya sürükledi.

"söyleyeceğim şeyi duyduğunda bestenin umurunda olmayacağına her şeyden daha çok eminim" neydi ki bana söyleyeceği şey. hem de bestemi unutmamı sağlayacak kadar. yine o yere gidiyorduk. buradan ne zaman gideceksek gidelim. o taşları ve geçirdiğim zamanı asla unutmayacatım. taşın üzerine oturduğunda yanına oturdum.

"neymiş benim giden bestemi unutmayı sağlayacak şey" bana dönmeden cevap verdi.

"annen. beni aradı" omuzumu silktim. 

"ne olmuş. arayıp ne dedi" onun gibi etrafa bakınıyordum.

"annen. sana bakan annen değil. biyolojik annen" dilim adeta tutulmuştu. bunca zaman sonra doğurup bakmadığı kızını mı merak ediyordu.

"sen" diye mırıldandığımda bana döndü. ona bakmamakta ısrar ediyordum.

"onunla konuştun mu" gözümden düşen bir damla yaş avuç içime düştüğünde elimi tutup göz yaşımın düştüğü yere dudaklarını değdirdi.

"ağlama" konuştuğunda dudakları elime değiyordu. elimi yavaşça bırakıp yanıma yaklaştı.

"yaşadıklarını duysan. ona olan nefretin gidecek" ona olan nefretim asla gitmeyecekti.

"ne yaşamış olabilir. kendi bebeğini kapının önüne koyarken aklında ne olabilir" sesimin titremesinden de nefret ediyordum.

"belki onunla konuşursan" ayağı kalktığımda kolumu tuttu.

"dinlemeden yadırgayamazsın" sinirle konuştum.

"lanet olsun neyini dinleyeyim. beni nasıl kapının önüne bıraktığını mı. bırakacağı kapıyı nasıl seçtiğini mi" ayağı kalkıp bana baktı.

"sağlıklı düşünemiyorsun. saçma sapan kararlar alacaksın" susması için elimi havaya kaldırdım.

"hiçbir karar almadığım için saçma sap" sözümü kesti. ama bu kez konuşarak değil. Öperek. Hızla geri çekildim. Neden yapmıştı ki. Niye yapmıştı. Yüzüme boş boş baktı.

"Ne yaptın sen" ellerini iki yana açıp konuştu.

"Niye bu kadar büyütüyorsun ki. İlkin değildi ya so" kendi kendini susturduğunda eve doğru koşar adımlarla ilerliyordum.

"Öyleydi. Bekle" onu dinlemeden ilerlediğimde bana olmadığına emin olduğum küfürlerini saydırmaya devam etti.

"Lanet olsun ece bekle" kapıyı açıp içeri girdim.

"Eğer şu an durmazsan bestelerine veda edersin" sinirle merdivenlerden yukarı çıkarken söylendim.

"Yapmadığın şey değil" odaya girip kapıyı kapattım. Etrafta dağınık olan eşyaları toplarken kapı çalındı.

"İçeri geliyorum. Yanında herhangi bir kesici alet varsa hemen kaldır" yanımda bir tek yastıklar vardı. İş görürdü. İçeri girdiğinde suratına yastığı fırlattım.

"Bir dakika bekler misin. Sana aptallığımı açıklayacağım" suratına bir yastık daha fırlattım.

"Aptalım ya lanet olası bir" sözünü benim attığım bir yastıkla bağırma sesi kesmişti.

"Gözüm. Gözüme yastık girdi" hızla yanına koştum. İkisi aşağıda kahkaha atmakla meşguldu. Elini gözünden çekmesini sağlayıp göz kapağını hafifçe yukarı kaldırdım. Fazlasıyla yakın duruyorduk ama nedensizce şu an umurumda değildi.

"Kırpma gözünü de bakayım." Gözünü kırpmadan bana bakıp sırıttı.

"Eğer yeşillerini bu kadar yakından görebileceksem, gözüme bir şeylerin girmesine rağzıyım" yüzüm hafifçe ısınırken geri çekilmeye çalıştım. Eğer ayağım kaymasaydı oldukça başarılı olabilirdim. Düşmekten son anda beni kurtardı. Bedenlerimiz tam anlamıyla birbirine yapışıktı.

"Pek iyi şeyler olacağını zannetmiyorum" diyen egeyi umursamdan gözümün içine bakmaya devam etti.

"Kendime sinirlendiğim nokta neresi biliyor musun" başımı iki yana salladım. Gülüp sırtımdaki bir elini yavaşça çekip kalbimin üstüne koydu. Bu daha da hızlanmasına neden oldu. İkisinin de duyamayacağına emin olduğun kısık bir ses tonuyla konuştu.

"O zaman da kalbinin böyle attığına eminim ama kabul etmiyorsun gibi geliyor. İşte bu yüzden kendime çok kızgınım" elini kalbimin üstünden çekip yanağıma değdirdi.

"Ve biliyor musun. Yaptığımdan hiç pişman değilim" kalbimin atışı kontrolden çıkmıştı. Neden bu kadar heyecanlanıyordum ki. Parmağını dudağımın üstüne sürttü.

"Yine olsa yine yaparım" neden bu kadar heyecanlanmıştım. Kalbim neden bu kadar hızlı atıyordu.

"Gurup olalım derken sadece gurup anlamında söylememiştim" içimde bir tedirginlik oluştu. Ne anlamda söylemişti ki.

"Sadece ikimiz değil biz olalım" kaşlarımı çattım.

"Arkadaş değil miyiz zaten" gülüp başını iki yana salladı.

"Daha yakını" etrafa bakınıp konuştum.

"Kanka gibi bir şey mi" aşağıdan egenin sesi duyuldu.

"Yerimi kaptırmam dolunay uğraşma. Saf olduğuna emindim ama bu kadar olduğunu düşünmüyordum. İki insan vardır. Birbirlerini severler. Sevgili olurlar" bu kez onun gözünün içine baktım.

"Sevgili?" Dedim soru sorar gibi. Gülüp başını iki yana salladı.

"Değil. Sadece şunu bilmen yeterli. Ben ve sen ya da ikimiz değil. Biz"...

OYUN (Tamamlandı)Where stories live. Discover now