bölüm 42

13.4K 888 84
                                    

içimde yersiz, nedeni belli olmayan bir heyecan. dolabı karıştırıp ne giyeceğime bakıyordum.  içimdeki yersiz heyecanın sebebi oluşturmakta katkım olan o farklı dünyayı görmek miydi, yoksa uluayı hayalini gerçekleştirmişken görmek miydi işte orasını bilmiyordum. hayallerine adım adım tırmanmıştı, bunu yaparken sadece bir kısmında yanındaydım. bütün adımlarında neden yanında olamamıştım. çünkü ben emeklemeyi bile bilmiyordum. oysa her düştüğünde ayağı kalkmış ve bir şey olamamış gibi davranıp üzerindeki toprağı silkelemiş , koşmaya, durmadan adım atmaya devam etmişti. ne giyeceğimi daha fazla sorgulamadan siyah dar yüksek bel pantolonumu, siyah tişörtümü ve  uzun bol hırkamı aldım. pijamalarım yerine onları giydiğim anda telefonuma gelen mesajı okumak için elime aldım. aylin dendi.

"-saat on bire çeyrek var. geliyorsun değil mi" sadece telefonumun ve cüzdanımın bulunduğu çantamı alıp evin merdivenlerinden inerken mesaj yazdım.

"-çıkıyorum şimdi evden. nasıl orası çok kalabalık mı" kapıdan çıktım, kapatıp kilitledim ve beni bekleyen taksiye doğru yürümeye başladım. gelen cevap üç noktadan ibaretti. iç çekip telefonu kapattım ve taksiye bindim. gideceğim yer evime yakındı. neden beni on birde çağırmıştı, bilmiyordum. ne diyecekti, bilmiyordum. tek bildiğim onunla karşı karşıya gelirsem yüzlerce kez özür dilemem gerektiğiydi. 

on beş dakikanın ardından taksiden indiğimde geldiğim yere baktım. beni getirdiği yerdi.  sahne korkumu yenmem için beni buraya getirmişti. dolan gözlerimi umursamadan girişte duran görevliye bileti uzattığımda elimden alıp geçmem için işaret yaptı. üçü de oradaydı. ege bateride, burak gitarda. uluaysa mikrafonun başında. kalabalığın arasına girdiğimde ege beni gördü, gülümseyip yanında duran burağa işaret yaptı. buraksa uluayın kolunu cimcirdi. uluayın dudağının bir kenarı hafifçe yukarı kıvrıldı. mikrafona birkaç kere dokundu. ses çıktığına emin olduktan sonra konuştu.

"kısa bir aranın ardından gecenin son şarkısıyla döndük. bu şarkıyı birine hitap etmek istiyorum" kimeydi, beni onun yüzünden mi unutmuştu. iç sesim "kim o kız" diye çığırırken dinlemeye devam ettim.

"başka birine değil aptal . sana." bu kez kaşlarımı çatıp fısıldadım.

"bir yerlerime dinleme cihazı falan mı taktı" gülüp konuştu.

"hayır dinleme cihazı falan takmadım. sadece seni çok iyi tanıyorum. ve bu şimdilik değil. sonsuza dek" ne demek istiyordu bu. ikisine bir işaret yaptığında ikisi de çalmaya başladı.

"bu şarkı, senin olsun be x kişisi" herkes şaşkınca onu dinliyordu. ben de bunlara dahildim. Dudakları yavaşça aralandı ve söylemeye başladı.

"Bilinmeyen kimliğin,
Kaybolan benliğin,
Ne yapacağını bilmiyorsun,
Kendini çıkmaza sürüklüyorsun." Gerçekten beni anlatan bir şarkı bestelemişti ve onu sahnede söylüyordu. Ona daha çok bağlanmam için uğraşıyorsa inanılmaz başarılıydı.

"Ah bir gelsen yanıma.
Gidecek sorunların bir anda.
Ama anlamıyorsun,
Beni yanmaya mahkum ediyorsun" gözümden düşen yaşı silmedim. Beni unutmaya çalışan o değil miydi. Öyle ise neden şimdi böyle yapıyordu. Yanmaya mahkum olan bir tek o değildi. Ben de yanmaya mahkum oluyordum. Beni de mahkum ediyordu.

"Içimde yanan,
Sönmemeye yemin etmiş Buzdan bir yangın.
Bak yine gökte dolunay,
Kalbimse hep yeni ay." Gözümden bir damla daha yaş düştü. Pişmanlık yine bütün duygulardan ağır bastı. Ona her şeyi ben yapmıştım. Bize her şeyi ben yapmıştım. İkimizi de o yangına mahkum eden bendim.

"Bitmeyen bir yaz tatili,
Yanlışlıkla bağlanan hayatlar" o gün söylediğini hatırladım. Yaptığım en aptalca şey, yanlışlıkla hayatlarımızı bağlamaktı. Sesi kesildi ve geriye bir tek burağın çaldığı gitar ve egenin çaldığı bateri sesi kaldı. Bir kez daha dudakları aralandı

"Içimde yanan,
Sönmemeye yemin etmiş
Buzdan bir yangın.
Bak yine gökte dolunay,
Kalbimse hep yeni ay." Biraz daha burada durmaya devam edersem hıçkıra hıçkıra ağlayacaktım.

"Bitmeyen bir yaz tatili,
Yanlışlıkla bağlanan hayatlar." Müzik sesi yavaşça kesildi ve uluay geri çekildi.

"Son bir isteğim olacak. Herkes gözünü birkaç dakikalığına kapatabilir mi" ne yapmaya çalışıyordu. Telefonuma gelen mesaja baktım. Aylindendi.

"-bunun için ben görevlendirildim dolunay. Sen kapatmayacaksın. Uluayın planları varmış" ne planı vardı. Ne yapmaya çalışıyordu. Amacı neydi.

"Herkes kapattı mı" diye burağın sesi duyuldu. Kalabalıktan uyumlu çıkan bir  "evet" sesi duyuldu.

"Ece. Yanıma gelir misin" tam gözümün içine bakıyordu. Yapamazdım. Bunu başaramazdım. Ona korkuyla baktığımı görünce tekrar konuştu.

"Kimsenin gözleri üzerinde değil ece, gelir misin" bana ece deyişini o kadar özlemiştim ki. Bir kez daha söylemesi için her şeyi yapardım. Ege mikrafona yaklaştı.

"Belki söz versek gelir. Kimse gözlerini açmayacak, söz mü" bu kez kalabalıktan "söz" sesi duyuldu. Telefonuma gelen mesaja hızla baktım.

"-dolunay aptal aptal davranma git şu aptalın yanına yoksa bütün her şeyi mahvedecek. Hayatı gidecek" uluay derin bir nefes aldı.

"Son kez soruyorum. Yanıma gelir misin" tereddütle dolu bir adım attığımda gülüpseyip sahneden aşağı indi. Burak ve ege sırıtıyordu. Ben ona doğru bir adım attıkça, o bana doğru bir adım attı. Kalabalık bizi hissedip iki yana çekiliyordu. Aramızda hiçkimse kalmadığında elimi tuttu. Kulağıma eğilip fısıldadı.

"Teşekkür ederim. Kendi ellerinle kurduğun bu dünyayı izlemeye geldiğin için" gözümden düşen yaşı yavaşça sildi.

"Teşekkür ederim. Her şey için. Beni dünyana dahil ettiğin için" artık emindim. O dünyaya ne olacağını umursamadan dahil olmak istiyordum. Şaşınca bana baktı.

"Şuradan gidince sarılabilir miyim" diye mırıldandığımda elimden tutup beni geldiği yoldan yeri sürükledi. Elimi tutup sahneye çıkarttı ve burağın yanına getirdi.

"Kapanış mapanış ne haltsa yaparsınız. Özlediğim gözlere biraz bakmam lazım" burak gülüp bana baktı.

"Teşekküre gerek yok dulunay. Ben o zarfı getirmeseydim-" devam etmesine izin vermeden uluay sözünü kesti.

"Başlatma zarfına. Arkadayız. Kapanışı yapar gelirsiniz" hızla beni arkaya sürükledi. Kimsenin olmadığı bir yere geçtiğimizde bana aniden sarıldı. Kokusu benliğimi sararken başımı boynuna gömdüm. Özür dilemeliydim. Ama ağlamak dışında hiçbir şey yapamıyordum. Kesik ve titrek nefesler aldığımı fark etmesi umurumda değildi.

"Eğer hediyem yettiyse, ben de kendi hediyemi alabilir miyim" geri çekilip ona baktım. Ne hediyesinden bahsediyordu. Beni kendine yapıştırıp yüzüme eğildi.

"Ağlama be boncuk. Seni unutur muyum ben" kekeleyere kordum.

"Ama" sözümü kesip konuştu.

"Burak işte. Biliyorsun huyunu saçmalamayı seviyor. Söz, ne olursa olsun, seni bundan sonra asla bırakmayacağım. Ben nereye sen oraya. İkimiz de kendi dünaymızda. Senin kurduğun bu dünyada, sonsuza kadar beraber..." 

OYUN (Tamamlandı)Onde histórias criam vida. Descubra agora