bölüm 45

13.8K 768 46
                                    

Evin içindeki koşuşturmamız kapının çalınmasıyla son bulmuştu. Neden bu kadar telaş yapıyorlardı. Annesi gelmişti dünya başkanı değil.

"Dolunay koş kapıyı aç" diyen burağa kaşlarımı çatıp baktım.

"Niye ben açıyorum" sessizce çığlık attı.

"Çünkü evin gelini sensin ben değilim." Olanları yeni idrak ediyordum.

"Bir dakika gelen kişi, benim müstakbel kaynanam falan mı oluyor" uluay elimi tutup beni kapıya sürükledi.

"Evet. Ama müstakbel kısmı fazla. Sen onun gelinisin, o da senin annen" kapıyı açmam için işaret yaptı.

"Ben tutulur kalırım aç sen" hala işaret yapıyordu ve öncekinden daha ciddiydi. Tereddütle kapıya uzanıp açtığımda karşıma sarışın, kısa saçlı bir kadın çıktı. içeri geçip elindeki çantayı yere bıraktı, üzerindeki hırkayı çıkartıp omuzuma attı.

"oğlum. artık bir görevli almanın zamanı gelmişti. ama söyleseydin ben bulurdum" burak ve ege kendini gülmemek için zor tutarken uluay omuzumdaki hırkayı aldı. annesine uzatıp konuştu.

"ece görevli değil. kız arkadaşım" kadın bana iğrenerek baktı ve ayline döndü.

"güzel kızım sen nasılsın" ellerini bıkkınca iki yana açıp yüzüme baktı. sadece onun anlayacağı kadar omuzumu silktim. beni sevmek zorunda değildi. elimi tutup koltuğa çekiştirdi. başım hafifçe dönse de umursamamaya çalışıyordum. koltuğa oturduğumuzda ortamdaki gergin havayı fark eden burak ayağı kalktı. 

"ee ayşe teyze. yemek hazırladık aç değil misin" başını iki yana salladı. 

"senin de gözün hala yemekte, az ye biraz. yemek yemesi gereken o kız. sonra millet diyecek iki sopayı çakmışlar gelin diye-" uluay sinirle sözünü kesti.

"birincisi onun adı dolunay. ikincisi yemek yiyiyor. üçüncüsü milleti umursamaman gerekiyor. onu seven benim, millet değil. bu yüzden millet ağızını açıp tek bir kelime ederse kapattırmasını bilirim dert etme" annesi tehdit edercesine ona bakıp bana döndü. ne yapacaktım. yok yere stres yapmıştım.

"annen baban nerede. burada mı yaşıyorlar" şimdi ne diyecektim. doğruyu mu söylemeliydim.

"burada yaşamıyorlar. izmir de ler" diye gevelediğimde kadın kaşlarını çattı.

"sen neden burada yaşıyorsun.  bu üçü gibi ayrı evde yaşamaya mı karar verdin." neden bu kadar çok soru soruyordu.

"hayır" dediğimde uluay iç çekti. 

"neden peki. yoksa oğlumun yanından ayrılmak istemedin mi" cevaplayamayacağım sorular soruyordu. en normal cevabı verdim.

"hayır. ablam burada yaşıyor. onu yanlız bırakmak istemedim" uluay elini annesinin göremeyeceği şekilde yukruk yapıp vurmamı istedi. Mantığına uyan şeyler yaptığımda bunu yapardı. ben de elimi yumruk yapıp vurduğumda dudağının bir kenarı hafifçe yukarı kıvrıldı. O gülümsediğinde istemsizce ben de gülümsedim.

"Ablan neden burada yaşıyor" hala sorgulamaya devam ediyordu.

"Evlendi" sözümü kesip konuştu.

"E yanlız değilmiş" omuzumu silktim.

"Kardeşlik iç güdüsü. Içime sinmedi yanında kaldım" başını yukarı aşağı salladı ve ayline döndü.

"Sen nasılsın aylin. Annen nasıl" aylin gülümseyip cevap verdi.

"Nasıl olsun. Iyi sizi sormalı" göz ucuyla bana baktı.

"Nasıl olayım. Buraya gelene kadar iyiydim. Sonra oğlumun tercihlerine karışmam gerektiğini fark ettim. Çünkü yaptığı şey, önünde bir ceylan dururken onu istemeyip tavşana kalması" bu kez bana göz ucuyla bakana aylindi.

"Ben kahve yapayım. Dolunay gel sende benle" ayağı kalkıp kolumu tuttu ve beni mutfağa çekiştirdi. İçeri girdiğimizde kapıyı kapattı.

"Gözlerinden ateş mi çıkıyor bana mı öyle geliyor" diye gözümün içine bakan aylinden uzaklaştım.

"Geç sen dalganı. Ben sinirden kudurayım sen dalga geç. Hem kahve yapmıyor musun" kaşlarını çatıp elini alnıma değdirdi.

"İyi misin sen" sendelediğimde kolumu tuttu.

"Yok olmayacak böyle. Ya önemli bir şeyse. O zaman ne yaparız. Olmaz. Şu kahveleri yapayım sonra seninle beraber hastaneye gidelim" mutfağın kapısı açıldı ve içeri uluay girdi. Kapıyı kapatıp hızla yanıma geldi.

"Güzelim. İyi değilsin farkındayım. Annemin dedikleri yüzündense" başımı iki yana salladım.

"Hayır ondan değil. Üşüttüm ya ondandır. Ben eve mi gitsem dinlenirim biraz" kaçmak için yer arıyordum.

"Olmaz. Gidersen hem nasıl olduğunu göremem çünkü bana doğruyu söylemezsin, iyiymiş gibi davranırsın. Hem de annem ondan kaçtığını sanar. Olmaz öyle. Zaten saçma sapan şeyler söylüyor." Bu kez kahveyi yapan aylin konuştu.

"Sen merak etme uluay. Ben götüreceğim onu şunları yaptıktan sonra" elini alnıma değdirdi.

"Ateşin de yok. Üşütmüşe benzemiyorsun. Hayır anlamadım ne oldu ki birden bire. Hastaneye benim de gelmem lazım. O sana kötüsün der de sen ben üzülmeyeyim diye iyiyim bir şeyim yok dersin. Aylin yap onları da gidelim" bu kez ben itiraz ettim.

"Gelmene gerek yok. Aylin geliyor benle zaten. Ne söylerse söylesin sana bir bir anlacağına eminim. Değil mi aylin" başını yuları aşağı salladı.

"Söyleyeceğim tabi. Hem ben dolunayın sözüne bakar mıyım. İtiraz ederse etsin her şeyi ne söylediyse söylerim. İlaç falan ne gerekiyorsa alırız. Yanlız tek sorun serum falan takarsa ben tutamam onu" başımı iki yana salladım.

"Seruma falan gerek kalmaz ama zorundaysam dururum" uluay aniden bana sarıldı.

"Seni seviyorum boncuk. Dikkat et kendine."...

OYUN (Tamamlandı)Where stories live. Discover now