bölüm 18

27.1K 1.7K 203
                                    

"burak. şu hallerine bak nasıl uyuyorlar" kafamın içinde garip sesler dönüyordu. şu an nerede uyuyordum. dün gece ne olmuştu.

" ne duruyorsun oğlum fotoğraflarını çek" gözüme bir ışık geldiğinde kıpırdandım neyin ışığıydı ki bu.

"Bastırıp duvara asmazsam ne olayım" bunlar sadece rüya olabilir miydi. Birer hayal. Kıpırdanıp uyumaya devam edeceğim sırada yüzümde sıcak bir nefes hissettim. Bir rüya olmalıydı. Öyle olmalıydı değil mi.

"Dolunayın o resmi görünce ne yapacağını düşünsene" ne resmini görecektim ki.

"Düşünme. Uluay onu düşünürsen seni öldürür" gülme sesi duyuldu. Uluay neden beni düşünürse onu öldürebilirdi

"İnsan sevdiğini kıskanırmış. Eğer biraz daha burada durursak uyandığında bizi öldürür" belimde bir elin kıpırdandığını hissettiğinde anladım. Bana sarılıyor muydu. Ben ona neden tamamıyla yapışıktım.

"Üstlerini örtsek mi" nasıl bu kadar eşsiz kokuyordu. Parfüm müydü bu koku. Üzerime bir şeyin örtüldüğünü hissettikten sonra adım sesleri giderek uzaklaştı. Belime sarılan bir el çözüldü ve yanağıma değdiğini hissettim. Kalbim neden bu kadar hızlı atıyordu. Neydi bana olan şey.

"Boşuna uğraşma ufaklık. Uyumadığının gayet farkındayım" kıpırdanıp gözlerimi açtığımda gülerek bana baktığını gördüm.

"Uyuyordum" diye mırıldandım ve ekledim.

"En azından bir süre önce" gülüp başını iki yana salladı. Bu bana akıllanmazsın demesinin daha kolay yoluydu.

"Şu gurup işi hakkında ne diyorsun" anlayamıyor muydu

"Ama benim" sözümü kesip konuştu.

"S*keyim sahnesini ece. Çıkmayız sahneye mahneye. Ben çalacağım sen söyleyeceksin. Sokakta" belki bu hayatımı devam ettirmem için bir fırsattı.

"İyi tamam" hemen doğruldu. Kolumu tutup beni ayağı kaldırdı. Yerdeki poları koluna takıp elimi tuttu. Beni çekiştirmeye başladığında gülerek sordum.

"Ne yapıyorsun" beni çekiştirmeye devam ediyordu. Telefonumun çalmasıyla duraksadım.

"Annem" diye mırıldanıp bana oldukça bol olan eşorfmanın cebinden telefonumu çıkardım.

"Kesin kafayı yemiştir" ekranda gözüken benim hatun ismini gördüğünde güldü.

"Benim hatun diye annesini kaydeden tek insan olabilirsin" telefonu ona uzattım.

"Sen açsana" ellerini havaya kaldırıp geri çekildi.

"Açıp ne derim ki. Sen aç" ona uzatmaya devam ettim.

"Bulursun bir şeyler sen. Ben tutulur kalırım bir şey diyemem" tereddütle elimden alıp açtı. Kulağına götürmedi. Sesi açmıştı.

"Ah akılsız dolunay. Salak akılsız kızım. Sen ne yapın" çığıran annemin sesi kulağımıza yankılandığında yüzümü buruşturdum. Bana  dönüp mırıldandı.

"Annenin adı ne" ne kadar güzel bir soruydu. Tek sorun benim şu an bilmememdi.

"Annenin adını bilmiyoru musun" sözünü kesip konuştum.

"Hatırlamaya çalışıyorum" gülüp bir elini avuç içi yukarı gelecek şekilde havaya kaldırdı.

"Teyze ben uluay. Siz merak etmeyin, dolunay çok iyi. Hiçbir sorunu yok" annemin telaşlı sesi yine duyuldu.

"İyi de oğlum olur mu böyle yangından mal kaçırır gibi" aklıma acı gerçek geldiğinde telefonu elinden aldım.

"Yangından mal kaçırmadılar anne. Siz yangındaki malı satacaktınız" elimden hızla telefonu aldı.

"Ne diyorsun kız sen" kaşlarını çatıp cevap verdi.

"Aman. Bilmiyor musun kızını. Şu sıralar iyice duygusallaştı. Neyse. Bizi merak etmeyin. onun tam istediği gibi bir yerdeyiz. İşimiz var daha sonra ararız" bir şey demeden telefonu yüzüne kapattı. Evin içine girmeye çalıştığımda beni durdurup ellerini gözüme kapattı.

"Ne yapmaya çalıştığını çok merak ediyorum" kapıyı açıp beni yürütmeye çalıştı.

"Önümü göremiyorum nasıl yürüyeyim" beni çekiştirdiğinde zar zor yürüdüm.

"Hayır illa diyorsun yürümeyeceğim kucağına al. Bakmaya çalıştığının farkındayım." Savruk adımlarla ilerlerken ayağımın bir şeye çarpmasıyla hızla onu itekledim.

"Ayağım gitti. Senin yüzünden. Hayır gü- one lan" sözümü yarıda kesen babamın karaladığı duvarımın aynısını evin bir duvarına yapmışlardı. Siyah olan kısmın üzerine aynı benim gibi beyaz bir kalemle, mükemmel bir yazıyla sözler, beyaz olan yere ise siyah kalemle yine aynı el yazısıyla benim sözlerim yazılmıştı.

"Şimdi ağlıyacağım" diye mırıldandığımda güldü. Siyah ve beyazın tam ortasındaysa kırmızı bir kalemle " Ruhlar birleşmek isterken. Onlara bu acıyı yaşatmak neden" yazıyordu. Uluayın bana uzattığı beste defterimle tekrar mırıldandım.

"Gerçekten ağlıyacağım" defteri ahşap sehpanın üstüne koydu.

"Belki ağlamak yerine sarılıp teşekkür edebilirsin" sarılmam için öne doğru eğildiğinde kollarımı boynuna doladım. Ayaklarım yerden kesildiğinde başımı istemsizce boynuna gömdüm.

"İyi ki doğdun ece. iyi ki doğdun" fısıldayarak söylediği şeyle gülümsedim. 

"çok yanlış bir zamanda geldik ege"  gelen sele hızla geri çekildim. üçü kapıda sırıtarak bizi izliyordu. ege başını iki yana salladı.

"çok yanlış bir zamanda geldik" kahkaha attıklarında sinirle kaşlarımı çattım. burak duvarın yanına gidip ikimize baktı.

"bunu yaptığım için dolunaydan dayak yeme ihtimalini göze alıyorum. ama lütfen beni öldürme. hayallerim var" duvardaki çakılı çiviye siyah bir çereçeve astı. resimde bu sabahki halimiz vardı. benim başım onun göğüsüne yaslı bir şekilde birbirimize yapışık olarak uyuyorduk. 

"ne zaman çektiniz lan bunu" ben bilsem de söylemedim. o sırada uyanık değil miydi.

"bu sabah" dudağının bir kenarı yukarı kıvrıldı.

"bazen kafanız çok iyi çalışıyor"...

OYUN (Tamamlandı)Where stories live. Discover now