bölüm 44

13.1K 782 187
                                    

Bir ay sonra

Derste saçma sapan şeyler anlatan matematik öğretmenini dinliyormuş gibi yapsam da dinlemiyordum. Dinleyemiyordum. Aklımda çok büyük sorular vardı. Önde oturan uluay bana döndüğünde ona baktım. Elini kaldırıp yanağıma değdirdi.

"Güzelim. İyi misin. Son birkaç gündür yorgun gibisin" başımı iki yana salladım.

"Iyiyim" kıpırdanıp söylendi.

"Eğer. Eğer seni üzen bir şey varsa söyle. İstersen bir doktora gidelim. Yüzün bembeyaz olmuş" başımı tekrar iki yana salladım.

"Üşüttüm herhalde ondan oldu" herhalde üşütmüştüm. Birkaç gündür başım dönüyor ve midem bulanıyordu.

"Gidelim mi doktora" gülümseyip ona baktım.

"Daha önce olmayan bir şey değil. Bir iki güne hiçbir şeyim kalmaz" tereddütle önüne döndüğünde matematik hocası bana baktı.

"Dolunay. Soruyu çöz" kadın bu huyundan hiç vaz geçmeyecekti. Yavaşça ayağı kalkıp bir adım attığımda sendeleyip yandaki sıraya tutundum. Uluay hızla kolumu tuttuğunda matematik hocası kaşlarını çattı. Aylin hızla ayağı kalktı.

"Hocam. Halsiz biraz, yüzünü yıkasa bir şeyi kalmaz. Götüreyim mi düşmesin" kadın başını yukarı aşağı salladığında uluay fısıldadı.

"Basit bir üşütme olduğuna emin misin"  keşke onu bilseydim. Aylin kolunu tutup beni sınıfın dışına sürükledi. Midemin bulantısı yine kendini göstermişti. Lavaboya geldiğimizde süzümü yıkadım ve ellerimde kalan suyu boynuma sürdüm. Biraz olsun iyi gelmişti.

"Dolunay" diye mırıldanan ayline baktım.

"Konserden sonraki gece. Ne oldu" yüzüm ısınırken geçiştirdim.

"Ne olacak aylin. Konuştuk bazı şeyleri, o bana anlattı ben ona" tedirginlikle gözümün içine baktı.

"Sadece konuştunuz yani. Başka bir şey olmadı" gülerek başımı iki yana salladım.

"Sadece konuştuk. Başka bir şey olmadı. Ne olmasını bekliyordun ki." Omuzunu silkti.

"Yani bir beraber" iç çekip ofladı.

"Açık açık soruyorum. Sormam gerekiyor yani sormak zorundayım. Sormalıyım değil mi" kapı açıldı ve içeri bir kız girdi. Kolumu tutup beni dışarı sürükledi.

"Neyse sınıfta sorarım" sınıfa girip yerimize oturduğumuzda uluay telaşla sordu.

"Daha iyi misin" başımı hafifçe yukarı aşağı salladım. Gülümseyip önüne öndü. Aylin kulağıma eğilip fısıldadı.

"Konserin olduğu gece. Birliktelik yaşadınız mı" yüzüm ısınırken gözlerimi kaçırdım.

"Şaka yaptığını söyle" diye mırıldandığında yüzümü ovuşturdum.

"Dolunay. Şaka değil mi. Hiç komik olmayan saçma sapan aptalca bir şaka" sanki paçaları tutuşmuştu.

"Kız dolunay kime diyorum ben. Şaka yapıyorsun değil mi" tedirginlikle ona bakıp onun haricinde kimsenin duyamayacağı bir şekilde fısıldadım.

"Şaka yaptığımı düşünsek olur mu. Sanki her şey şakaymış gibi" dehşetle yüzüme bakıyordu.

"peki doktor. Doktora gittin mi" kaşlarımı çattım.

"Niye gidecekmişim doktora" ellerini iki yana açtı.

"Sana bunu açıklamak istemiyorum çünkü ben de bilmiyorum. O aptal her şeyi bilirken seni doktora götürmek gelmemiş mi aklına. Ha aptal. Gelmedi mi aklına" işaret parmağımı susmasını istemek için dudağıma bastırdığımda iç çekti.

"Beni boş ver. Öndekiyle senin durum nasıl" elime vurdu.

"Seni nasıl boş vereyim. Daha on yedi yaşındasın. Ben on dokuza giriyorum. Sen böyle bir şey yaşıyorsun ben affedemiyorum bile. Nasıl boş vereyim" uluayın telefonunun mesaj sesi etrafta yankılanırlen çantasının içinden çıkartmadan baktı. Telaşla beşimize baktı.

"Gidiyoruz" diye mırıldanıp ayağı kalktı.

"Hocam çok acil bir işimiz çıktı gitmemiz gerekiyor" çantalarımızı omuzumuza takıp ayağı kalktık ve hocanın bir şey demesine izin vermeden beşimiz birden sınıftan çıktık. Çıkışa doğru ilerlerken uluay sessizliği bozdu.

"Annem geliyor" üçü birden değheşte ona baktı.

"Abi beni ölmeden gömüyor o. Siz gidin ben sonra geleyim" aylin söze atladı.

"Beni gömmek yerine yeriyor, ben geliyorum, kendimi biraz önemli hissedeyim" egeden ses çıkmadı. Burak ve uluay hala ege ve aylinin aralarındakini fark edememişti.

"Ben size söylediklerine alıştım. Eceye ne der onu bilmiyorum. Zaten hasta gibi şu aralar" aylin sözünü kesti.

"Ben onu yarın görürüyorum doktora. Annemin arkadaşlarından biri bakar" kaşlarımı çattım.

"Niye gidiyormuşum. Yok bir şeyim. Fazla abartmıyor musunuz" dedim okuldan çıkarken uluay bana döndü.

"Hiç de abartmıyoruz. Bir şey varsa erkenden gözüksün" gülüp susması için elimi havaya kaldırdım.

"İnsan içinde öyle gülme" dedi ciddi ses tonuyla.

"Bir dakika sen beni mi kıskandın" gülümsedi.

"Ne varmış. Sen beni kıskanırken sorun yok. Ben seni kıskanınca mı oldu" sinirle konuştum.

"Ama ben haklıyım. Ciğer görmüş kedi gibi bön bön bakıyorlar. Gel de kırma ağızını burnunu. Bak yine sinirlendim" bana doğru bir adım yaklaştı.

"Onun yerine şey gelebilir. Uluayın karşısındaki ece. Çünkü sen de bana ciğer görmüş kedi gibi bön bön bakıyorsun" sinirle omuzuna vurdum.

"Hiç de bile. Hem niye bakacakmışım ki" bu kez o elini susmam için havaya kaldırdı.

"Ha bana değil başkasına bakacaksın yani." Söylediklerimi cımbızla seçip alıyordu.

"Hayır. Dur biraz abartarak söyleyeyim de mutlu ol. Karşımda hayatımda gördüğüm en mükemmel yüz dururken yanımdan geçen ona buna bakar mıyım hiç" memnumuşçasına gülümsedi

"Bakmazsın. Çünü ben de karşımda hayatımda gördüğüm en mükemmel yüz ve o yeşiller dururken ona buna bakmam"...

OYUN (Tamamlandı)Where stories live. Discover now