bölüm 14

28.8K 1.6K 74
                                    

telefonumun çalmasıyla abuk sabuk ve bana göre hepsinin aynı olduğu giymeye çalıştığım gelinlikle uğraşmaya son verip telefonu açtım. telefonumu tamir ettirmiştim.

"efendim" arayan uluaydı.

"neredesin" sinirle konuştum.

"saçma sapan beyaz elbise giymeye çalışıyorum" gülme sesi geldi. bu sefer ege konuştu.

"saçma sapan dediğin şeyler gelinlik dolunay. birçok kişinin hayali" göremeseler de omuzumu silkip "hah" sesi çıkardım.

"üzerinde bir öküz taşıyormuş gibi hisseden benim ama." annem kabinin dışından bağırdı.

"hadi dolunay. giyemedin mi daha" sesimin üzgün çıkmasına özen göstererek bağırdım.

"beğenmedim anne al şunu ya" telefondan gülme sesleri geliyordu.

"kızım onuncu bu" bu kez sinirli olmaya çalışarak bağırdım.

"ne yapayım anne. beğenmedim. elli kere evlenmeyeceğim ben. bir kere evleniyorum. beğenmediğim bir şeyle mi evleneyim. yenisini getir" gülme sesleri kahkaha sesine dönüşmüştü.

"yazık kadına. uğraşma ya" gülerek cevap verdim.

"banane. o tutturdu sen de geleceksin diye. takılsaydı kafasına göre" kabinin kapısı aniden açıldı.

"ben de diyorum bu kadar zamanda nasıl giyinemedi. kiminle konuşuyorsun sen" boş boş yüzüne baktım.

"kiminle konuşabilirim" gülümsedi.

"kocanla mı konuşuyorsun" telefonda hızlı bir konuşma sesi duyuldu.

"beni bekliyor kapının önünde yanına gidiyorum de. konuşacaklarımız var" üzerime elbisemi geçirirken konuştum.

"he onla konuşuyorum. gidiyorum ben. konuşacaklarımız varmış. bekliyor beni kapıda" kaşlarını çattı.

"kızım yarın evleniyorsun sen farkında mısın. gelinliğin yok daha" omuzumu silktim.

"giydiklerimin hepsi olmuştu beğendiğini al" arkamdan seslense de koşa koşa mağzadan çıkıp beni bekleyen üçünün arabasına bindiğimde hepsi gülümsedi.

"üzerinde öküz taşımak dolunay ha. yorucu olmalı" benle dalga mı geçiyordu.

"seçebildin mi bari" uluayın sesiyle ona döndüm. gözlerini yoldan ayırmıyordu.

"yoo. bıraktım annemi çıktım. saatlerce düşünür hangisini alsam diye" burak dirseğiyle kolumu dürttü. önde ege. benim yanımdaysa o oturuyordu.

"şu hale bak. heyecanlı olun biraz ya. sanki ben evleniyorum" bu dediği ve bizim için ironik olan şeye dördümüz de güldük. buraya gelmeden önce biri böyle bir şey olacağını söyleseydi delirdiğini düşünürdüm. Uluay bana bir kağıt uzattı.

"Bunu gece 4 de yatağının üstüne bırakıp pemcereden aşağı in. Biz zaten orada olacağız" kağıdı açtığımda karşıma mükemmel bir yazıyla yazılmış birkaç cümle çıktı.

"İyi de annem bunu benim yazdığıma inanmaz" kaşlarını çattı.

"Neden" keşke o kadar güzel yazsaydım.

"Çünkü benim yazım iğrenç" söylene söylene çantama kağıdı koydum.

"Evden hiçbir eşyanı almayacaksın. Kıyafet ya da herhangi bir şey almak yok. Gece dörde kadar uyuma. Bak ece özellikle söylüyorum uyumayacaksın. Onların uyuduklarına emin olduğun anda mesaj atıyorsun. Sonra biz arka sokaktan gelip senin odanın camının altına bekleyeceğiz. Bir şekilde aşağı ineceksin ve dağdaki eve gideceğiz. Anladın mı" başımı yukarı aşağı salladım.

"Emin olmak için soruyorum hiçbir şey derken" üçü birden sözümü kesip konuştu.

"Evet kıyafet de dahil" ege ve burak sustuğunda o devam etti.

"O yüzden bir an önce kilo almaya bak" kaşlarımı çatıp merakla sordum.

"O niyeymiş" dudağının bir kenarı hafifçe yukarı kıvrıldı.

"Eğer biraz daha zayıflarsan benim kıyafetlerim üzerinde durmayıp kayacak ve düşecek ondan" yüzüm ısınırken sinirle ofladım.

"Bak şuna nasıl da kızardı" egenin bu söylenmesiyle buraktan hiç beklemediğim bir "yaa" sesi çıktı.

"Bebek görmüş kız çocuğu gibi davranmayı keser misiniz." Bu dediğim şeyle birlikte üçü birden gülerken uluay konuştu.

"Sen bebek görünce öyle mi davranıyorsun" şaşırmışçasına yüzüne baktım.

"Sen bana çocuk demeye mi çalıştın" gülerek konuştu.

"Öyle değil misin" gülümseyerek duruşumu dikleştirdim.

"Hayır. Yarın 17 yaşına giriyorum. Oldukça yaşlıyım" burak ellerini iki yana açtı.

"Biz öldük, göm bizi dolunay. Ne yaşlısı" elimi susması için havaya kaldırdım.

"Eğer hiçbir sağlık sorunun olmazsa ve kaza falan geçirmezsen bir insan ortalama olarak seksen beş sene yaşar. Benim on yedi senem bitti. Geriye kaldı atmış sekiz yıl." Boş boş önüne bakan ege konuştu.

"O zaman bizim atmış beş senemiz kaldı" sözünü kestim.

"Daha az bile olabilir. Benim ortalama yetmiş senem var çünkü bilinen bir gerçektir ki kadınlar erkeklerden daha uzun yaşar. Sizin daha azdır çünkü" arabada saklamaya çalışıp saklayamadıkları sigara paketini gösterdim.

"Onu içiyorsunuz" burak ve ege ellerini havaya kaldırdı.

"Biz değil" uluay bir elini buradayım dercesine direksiyondan ayırdı.

"Sanırım o ben oluyorum" başımı yukarı aşağı salladım.

"Vay be. bak atmış beş senem kalmış." Uluay elini boş ver dercesine salladı.

"Önemli olan uzun yaşamak değil. Hayatının tadını çıkartmak. Uzun yaşamayı planlarsan ece gibi olursun. Hiçbir risk almadan, korkularını yenmeye çalışmadan ve olduğun durumu kabullenmiş olarak kalırsın." Sinirle konuştum.

"Ben hiçbir şeyi kabullenmedim. Eğer kabullenseydim şu an burada sizinle konuşuyor olmazdım. Büyük ihtimalle evde aklıma gelen şeyleri saçma sapan yerlere yazarken ağlıyor olurdum." Ege kaşlarını çattı.

"Neden saçma sapan yerlere" benim yerime uluay cevap verdi.

"Çünkü ağlama duvarı yıkıldı" omuzuna sertçe vurdum.

"Ece bestelerinin hepsi bende. Sinirlenmeyeyim çünkü acısını onlardan çıkarırım. Tamam mı" beni tehdit ettiğine emin olsam da bir şey demedim. Düşünmem gereken daha önemli şeyler vardı...

OYUN (Tamamlandı)Where stories live. Discover now