bölüm 12

31.8K 1.8K 193
                                    

ablam karşısında dikildiğimiz için boş boş bize bakıyordu. üzerimdeki beyaz dizime kadar gelen tişörte baktı. uluayın üstüne bir şeyler bulmuştuk. 

"dolunay ne bu halin senin" içeri girdiğimde peşimden geldiler. patlamış olan kaşına baktım.

"asıl senin bu halin ne. kaşına ne oldu" göz ucuyla üçüne baktı.

"düştüm" elimi susması için havaya kaldırdım.

"o bahane benim bahanem. kendine yeni bir şeyler bulman lazım. geç otur ayakta kalma" merdivenlere ilerledi.

"sana düzgün bir şeyler getireyim. aç mısınız hazırlayayım mı bir şeyler" yanına gidip kolunu tuttum.

"bir şey konuşmak istiyorum. oturur musun artık"  tereddütle bana bakıp koltuğa ilerledi. yavaşça koltuğa oturduğunda yanına oturdum. üçü tereddütle karşı koltuğa oturdu. onlara bakıp gülümsedi.

"arkadaş mı edindin" sözünü kesip konuştum.

"annem gibi sen de başlama" gülümsemesi yavaşça soldu. yüzüne düşen saçını geri çekti. elini hafifçe belime gelen hafif dalgalı saçlarıma değdirdi.

"annemle hiçbirini arkadaşım diye tanıştırma. bana yaptığını sana da yapmasın" gözlerimi kaçırdım.

"buna gerek kalmadı" gözlerini kırpıştırıp bana baktı.

"yapamaz. sen onun küçük kızısın yapamaz sana" ayağı kalkmaya çalıştığında kolunu tuttum.

" dolunay. ben. ben seni dinleyemem. kendime ne olduğunu biliyorum. seni dinlersem" başımı yukarı aşağı salladım.

"tamam" elini elime değdirdi.

"özür dilerim" aniden bana sarıldı.

"ben özür dilerim. buraya gelmemeliydim" yavaşça ondan ayrıldım.

"kaç kurtar kendini. onların dediklerini yapmak zorunda değilsin. eğer istemiyorsan sana kimse hiçbir şey yaptıramaz" kaşlarımı çatıp ona baktım.

"seni dövmesini istediğin için mi onun yanında duruyorsun" başını iki yana salladı.

"diyenin koluna bak" diyen uluayın sözüyle hepsinin gözü koluma çevirilmişti. saklamaya çalışsam da boşunaydı.

"konu şu an ben değilim" ellerini iki yana açtı.

"ne zaman konu sen oldun ki" işaret parmağımı susması için havaya kaldırdım.

"konuyu bana çeviremezsin. şu halinle adam seni dövüyor. bir de bana kaç kurtar kendini diyorsun" sinirle yüzünü ovuşturdu.

"ne yapayım dolunay. senelerdir yanınıza gelmeye çalışmaktan bıktım. istemiyorlar. beni yanlarında istemiyorlar. sokakta mı kalayım kucağımda bebekle" sinirle ona baktım.

"daha bebeğini kabullenmedin. doğdu doğacak hala bebek diyorsun. madem sen bebekle sokakta kalamıyorsun ben nasıl kalayım. kaç kurtar kendini diyorsun. daha reşit bile değilken sokakta mı kalayım. sana yardım edecek birileri çıkar. ama bu evde kalırsan sana kimse yardım edemez" çaresizce yüzüme baktı.

"yardım istemiyorum. annem beni kovduğunda bir tek o sahip çıktı bana. senin ruhun zincirlenmeye uygun değil." 

"senin çok mu uygun." uluayın kolumu tutmasıyla sustum.

" gidelim" sinirle ayağı kalktım. kapıya ilerleyip çantamı yerden aldım ve kapıdan dışarı çıktım. bahçeye çıktığımda peşimden geldiler. 

"ne işin var evimde" o adamın sesiyle bahçeden girdiğini anladım. 

"ablamı görmeye gelemez miyim" alayla güldü.

"ileride yaşayacağın hayatı görmek için mi" üstüne doğru ilerleyeceğim sırada uluay elimi tuttu. bahçeden sinirle çıktığımda ve onun eve girdiğini gördüğümde sinirle söylendim.

"ben sana gösterirdim ileride yaşayacağım hayatı. şerefsiz" egenin sesi sözümü kesti.

"yakışıyor mu sana dolunay." telefonumun çalmasıyla çantamı karıştırıp çıkarttım. arayan annemdi. sinirle açıp kulağıma götürdüm.

"ne var" çığırma sesi kulağıma geldiğinde yüzümü buruşturdum.

"anne. çığırmadan söylersen konuşabiliriz. hiçbir şey anlamıyorum" sesi sakin geliyordu.

"dolunay. hemen eve geliyorsun. kahve yapmayı öğreniyorsun" tedirginlikle üçüne baktım.

"ne kahvesi" oflama sesi duyuldu.

"ne kahvesi olacak kız. türk kahvesi. sana hayırlı bir kısmet bulduk"    uluay telefonu kulağımdan çekip aldı.

"ben ne olacağım teyzem. hem sen beni beğenmemiş miydin. ne olacağım ben" kaşlarımı çattım. annemi delirtmeye mi çalışıyordu.

"benim kim olduğum ne iş yaptığım önemli mi. seviyorum lan senin kızını" burakla ege gülmekten yerlere yatarken güldü.

"tamam ya ne istersen veririm" kaşlarımı çattım. ne istemişti ki. 

"tamam geliyoruz bu akşam istemeye" burak ve ege de kaşlarını çattı.

"yanlız benim annemle babam başka şehirde yaşıyor. onlarla gelemem. egeyle burağı getiririm. ecenin arkadaşları" gülümsemesi büyüdü.

"tamam. bir haftaya da kalmadan düğünü hallederiz. evim var benim orada yaşarız. yok kira değil" elinden telefonu aldım. ne yaptığını düşünmüyordu. sinirle kapattım.

"kafayı mı yedin" ellerini iki yana açtı.

"gerçekten evleneceğimizi düşünmüyorsun herhalde. seninle evleneceğimize inanacaklar ama düğünden önceki gün gece seni almaya geleceğiz. gece üç dört gibi. hepimiz ortadan kaybolduğumuz için kaçtığımızı ve evlendiğimizi düşünecekler. onlar buradan gidene kadar dağdaki evde kalacağız. gittiklerinde geri döneriz. sen okuluna burada devam edersin. biz üniversiteye hazırlanmaya devam ederiz" ne kadar kolay söylüyordu. değişecek olan onun hayatı değildi. 

"söylemesi çok kolay. hayatı değişecek olan sen değilsin" sözümü kesip cevap verdi.

"daha iyi bir fikrin var mı ece. varsa söyle hepimiz onu uygulayalım. ya o şerefsizle evleneceksin, ya da bizimle dünyayı s*ktir edip yaşamaya devam edeceksin. baban olacak o şerefsiz seni" sustuğunda gözümü kaçırdım.

"sattı" diye devam ettirdiğimde gözümden bir damla yaş kayıp düştü. tereddütle elini yanağıma değdirip yanağımdaki yaşı sildi.

"ağlama. üzülmen için söylemedim" başımı yukarı aşağı salladım.

"biliyorum" omuzumdaki çantayı düzeltip eve doğru ilerledim.

"ayrıca bildiğim bir diğer şey daha varsa o da biraz daha geç kalırsam annemin beni  keseceği. emin olmak için soruyorum pijamalarımla durmama izin vermez değil mi" gülerek üçü de aynı anda başlarını iki yana salladı. bir karar vermiştim ve bu kararın dönüştü yoktu. pişman olursam dönemezdim. hayatımı ellerimde tutuyordum. verdiğim kararlar ellerimin arasından akıp gitmesine neden olabilirdi. daha birkaç aydır tanıdığım birilerine güvensem de sanki birkaç ay değil. senelerdir onları tanıyordum. pişman olmamayı umuyordum

OYUN (Tamamlandı)Where stories live. Discover now