bölüm 33

14.7K 846 61
                                    

otuza yakın kişi bizi dinlemeye gelmişti. umursamamaya çalışsam da pek başarılı olmuyordu. gitarı kendime göre ayarlamaya çalışırken uluay sordu.

"sen mi çalıyorsun" göz ucuyla ona baktım.

"ben çalıyorum" etrafa bakmamaya çalıştım.

"insanlara odaklanmamak için mi" başımı yukarı aşağı salladım. 

"belki sahnede" sözünü kesip başımı bu kez iki yana salladım.

"hayır. olmaz" iç çekip etrafa bakındı.

"ne söylüyoruz" omuzumu silktim.

"sen seç. bildiklerinin büyük bir kısmını biliyorum" biraz düşündükten sonra konuştu.

"dargın" burak gülüp söylendi.

"bana mı öyle geliyor yoksa durumunuza göre mi şarkı seçimi yapıyorsunuz" ikimiz de susması için ona baktık.

"kapa çeneni" aynı anda söylediğimiz şeyle güldü. önüme dönüp birkaç kere tıngırdattım. dikkatle bizi dinliyorlardı. müziği bulduğumda ben söylemeden söyledi.

"üçte başla" başımı yukarı aşağı salladım. üçü duyduğumda başladım.

"Benlik bir mesele yoksa                            Çıkıyorum hayatından bu akşam derhal
Artık beni kötü hatırla

Ne bileyim hatırlanacak bir şey kaldıysa" etrafımızdakiler neredeyse nefeslerini tutup dinleyeceklerdi

"Güvendiğim şu dağlarda orman yangınları
Seni unutmak denen şey
Göğsümün bıçakları batar bazen fena" onu duymadıkları için öyle dinlediklerine emindim

"Niye baktın dargın dargın
Neşene ilahlar gibi taptım
Niye baktın dargın dargın" ne o, ne de ben gülümsüyorduk

"Niye baktın dargın dargın
Neşene ilahlar gibi taptım
Niye baktın dargın dargın" elimden gelse ağlayacaktım.

"Benlik bir mesele yoksa
Çıkıyorum zıvanadan
Demişsinki güzel adamdı
Gülüyorum numaradan" fazladan bir tepki olmamıştı

"Güvendiğim şu dağlarda orman yangınları
Seni affetmek denen şey
Sırtımın bıçakları batar bazen fena" sesimin titrememesini umarak söyledim

"Niye baktın dargın dargın
Neşene ilahlar gibi taptım
Niye baktın dargın dargın" son bir kısım kalmıştı ve onu da beraber söylemeyi bitirirsek başarmış olacaktım

"Niye baktın dargın dargın
Neşene ilahlar gibi taptım
Niye baktın dargın dargın" sesim titremişti ve bunu fark eden tek kişi oydu. tek fark etmemesi gereken kişi de oydu. gitarı bıraktığımda sadece benim duyabileceğim bir ses tonuyla konuştu.

"biraz konuşmak ister misin" başımı iki yana salladım. ayağı kalktığımda kaşlarını çattı.

"gidiyorum ben. pazartesi görüşürüz" diye mırıldanıp omuzumdaki çantayı düzelttim ve eve doğru yürümeye başladım. telefonuma gelen mesaj sesiyle elime aldım. Bilinmeyen bir numaraydı. Mesajı açıp okudum.

-eninde sonunda yanıma geleceksin demiştim dolunay. Bu dediğimden sonra o çocuktan ayrılıp ayrılmamak senin elinde. Eğer ondan ayrılmazsan şiddet gördüğünü o çok değerli annene söylerim. Ne denli yıkılacağını sen düşün. Yanıma gelmek istersen kapım sana her zaman açık. Gelmeyebilirsin ama en azından o çocuktan ayrıl. Ve emin ol. Ayrılmazsan haberim olur"

Gelen mesajı hayretler içinde okurken kolumu tutan bir elle hızla kapattım ve cebime koydum. Uluay beni kendine çevirdi. Aramızda sadece santimler vardı.

"İlkinin sahibinin o zamanlarda olacağını biliyordum ama, soncusunun bu kadar yakın olacağını zannetmiyordum be ece" aniden dudağıma yapıştı. Diretmedim. Karşı koymadım. Bu sondu. Biliyordum, kimsenin hayatını mahvetmeme gerek yoktu. Benim istediğim şeyler olunca başkalarının istedikleri olmuyordu. Son kez hissedeceğim duygularıma göre davrandım. Bir elini yanağıma değdirdi.

"İteklenmeye gerek kalmadı mı" beni kendine yapıştırdı. kendimi bir anlığına duygularıma ve hislerime bıraksam da acı gerçek ortaya çıktı. bir daha ne arkadaş, ne de daha ilerisi olacaktık. bu kadar mıydı hikayemiz. bu kadar kısa mıydı. eskisi gibi olmak istiyordum. bilinmeyen asosyal xkişisi ve onun anormal oyun bağımlısı arkadaşları. bu olanları istemiyordum. bunları kaldırabileceğimi zannetmiyordum. yavaşça geri çekilip bana baktı.

"eğer bu son olmasaydı" diye mırıldandı, nefes nefeseydim. anlamamasını istediğim için belli etmemeye çalışsam da boşa uğraşıyordum. 

"diretirdin, kabullenmezdin" aniden bana sarıldığında hayatım boyunca ihtiyacım olan gücü kendimde bulduğumu hissettim. 

"seni seviyorum ece, her ne kadar kaçmaya çalışsan da bir gün yanımda olacaksın. yanımda olma şansını birkaç hafta sonra sana tekrar tanıyacağım, o zamana kadar düşün. ne yapmak istediğine göre karar ver çünkü bu karar ikimizin de düşüncelerini değiştirecek" ondan ayrılıp etrafa bakındım. arkaya doğru birkaç adım atıp onların yanına ilerlediğinde sokağın ortasındaki evime ilerlemeye başladım. orası benim evim miydi, bilmiyordum.

"ne yani bu kadar mıydı. biz geri dönmüyor muyuz" evin kapısına ulaştığımda uluayın kalın ve tok sesi duyuldu.

"dönmüyoruz. gurup ikinci bir konuşmaya kadar dağıldı. böyle bilin" bahçenin kapısından içeri geçtim ve cebimdeki anahtarla kapıyı açıp içeri geçtim. pişman olacak mıydım. kesinlikle çok pişman olacaktım. ama benim yüzümden hayatları mahvolamazdı. eğer onun yanına gidersem yine pişman olurdum. her türlü üzülen ben oluyordum. ne olurdu o kadın benimle hiç tanışmasaydı. ne olurdu ben eski xkişisi olsaydım, hayatımdaki tek düşünce bestelerim, oyun ve duvarım olsaydı. bunca yıl inanıp doğru saydığım gerçeklik kavramı ve duvarı üzerime yıklılmış, o duvarın altında kalmıştım. dayanamıyordum. yaşayamıyordum. boğuluyordum ama kimse anlamıyordu. herkes kendi havasındaydı, ne yaşadığımı kimse anlayamıyordu. peki ben ne yaşadığımı anlayabiliyor muydum. işte onu da bilmiyordum...

OYUN (Tamamlandı)حيث تعيش القصص. اكتشف الآن