bölüm 9

39.7K 2.2K 703
                                    

"söylemiştim. ben kazanırım dememiş miydim" bu sevinmemi yersiz bulsalar da ağızları açık dinlemişlerdi ve ben bunu unutamazdım.

"ne yalan söyleyeyim ece. annene bağırırken sesin şarkı söylemenden daha kötüydü. böyle bir şey beklemiyordum" ruh halimin tam tersini dışıma yansıtmaya çalışsam da başaramıyordum.

"bence ikiniz gurup olmalısınız" diyen burak yan yana yürüdüğümüz kaldırımda durmaya zorlamıştı. ikimiz de sinirle burağa döndük.

"saçmalama" aynı anda söylediğimiz şeyle birbirimize baktık.

"saçmalayan burak değil. asıl siz saçmalamayın. aynı anda konuşuyorsunuz, isimleriniz çok benziyor. aynı oyunda farklı farklı oynasanız bile birinci. aynı oynayınca da ikiniz birinciliği paylaşıyorsunuz. ikiniz de gitar çalıp şarkı söylüyorsunuz. bir gurup olsanız, belki senin bestelerinden ilerleyip sahneye bile çıkabilirsiniz" sözünü kestim. hala yanyana duruyorduk ve ilerliyorduk.

"birincisi, isimlerimizin benzemesi ve geri kalan her şey tesadüf" uluay beni tastiklercesine ellerini iki yana açtı.

"ikincisi benim bestelerimi en iyi tanıyan ben olduğum için benden başka biri ne gitarda, ne de sözde olabilir. bestemi karalarlar ve ben buna izin vermem" kaşlarını çatsa da benim dediklerimi tastiklemeye devam ediyordu.

"ve son olarak ben ne başka biriyle. ne de yanlız sahneye çıkmam" elini durmam için havaya kaldırdı.

"o nedenmiş" neden merak ediyordu ki. omuzumu umursamazca silktim.

"sahne korkum var" üçü birden bana boş boş baktı.

"şu an saçmalayan sensin. sokağın ortasında, insanların önünde gayet güzel şarkı söyledikten sonra sahne korkunun kalacağına mı inanıyorsun" bu tepkileri çok anlamsız değil miydi.

"aynı şey değil. sokak daha samimi. insanların gözü üzerinde olmuyor" dudağının bir kenarı hafifçe yukarı kıvrıldı. Evin bahçesine girmiştik.

"Ben varken sana bakacaklarını mı sanıyorsun." Kaşlarımı çattım.

"Farkındaysan hepsi beni dinlemek için toplandı" diye devam etti. Alayla güldüm.

"Hepsi beni dinlemek için toplandı. En fazla bir iki kişi seni dinlemek için toplanmıştır. O da tipinden" dediğim şeyi anlayıp kendimi durdurmaya çalışsam da başaramamıştım. Yüzünde bir gülümseme oluştu. Yanlız onda değil hepsinde bir gülümseme oluşmuştu. Hafifçe öne eğilip ellerini dizlerine koydu. Boylarımızı eşitledi ki bunun kolay olmayacağına adım gibi emindim.

"Sen benim tipimi mi övdün" işte şimdi yanmıştım. Ne diyeceğimi kara kara düşünürken egeden ve buraktan aynı anda "yaa" sesi çıktı.

"Baksana nasıl kızardı" uluay hala sırıtmaya devam ediyordu. Annemin bağırma sesi duyulunca geri çekildim. Kadın bazen tam zamanında yetişiyordu.

" dolunay. Sen mi geldin" kapıya ilerlediğimde peşimden geldiler.

"Ben geldim" kapıyı açıp içeri geçtiğimde bana baktı.

"Benim beğendiğim çocuk da geldi mi" bir gülme sesi duyulduğunda sinirle arkama baktım.

"Kendin bak gemiş mi diye." Üçünü gördüğünde gülümsedi.

"Geçin oturun oğlum. Dolunay sen de git giyin. Babanın ortaklarıyla davet mi varmış bir şey. Uzuk kollu giymeyi aklından bile geçirme. Ben son anda eklemiştim elbise onlardan giy"oflayarak yukarı çıktığımda uluayın sesi duyuldu.

"Biz gidelim" annemin izin vermeyeceğine emindim.

"Olur mu. Senin kızın asosyal diye söyleniyorlardı bana. Siz de gelin de benim akılsız kızımı yanlız bırakmayın" bu hareketine gözlerimi devirip odama girdim. Annemin bana ne giydirmeye çalıştığını biliyordum. Bavuluma ilerleyip koyduğu siyah elbiseyi bundum. Ince askılı. Dar, üzerime yapışan ve dizimin beş parmak üzerinde bir elbiseydi. Üzerimdekileri çıkartıp onu giydim. Annemin her ne kadar kızacağına emin olsam da başka bir şey giymeye alışkın olmadığım için beyaz spor ayakkabılarımı da ayağıma geçirdikten sonra aşağı inmek için kapıdan çıktım.

"Dolunay. Hadi. Geç kalacağız biraz daha beklersen" bir şey demeden merdivenlerden indiğimde üçünün gözü bana çevrildi. Annemin yanına geçtim.

"Kolunu nasıl kapatacaksın." kolumdaki yeşile dönmüş morluğu incelerken üçü ayağı kalktı.

"Dikkatsiz akılsız kızım. Sakarlığına bir çözüm bulmalıyız" uluayın sesi duyuldu.

"Bence de. Onu düşüren taşın yerini bir  söylese. O taşı yok edebiliriz. Ama düşmeyi seviyor herhalde. Akıllanmayıp susuyor" annem boş boş bunu söyleyen uluayın yüzüne baktı ve konuştu.

"Neyse. Alıştılar artık kolunda bacağında morluk görmeye. Yadırgamazlar yani. Geç kalmayalım taksi bekliyor bizi" evin kapısından çıktığımızda sadece bir taksinin bizi beklediğini gördüm. Nasıl sığacaktık ki.

"Anne. Nasıl sığacağız ki" arkasını dönüp bize bakındı.

"Ne var canım on dakika sıkışamaz mısınız." Onun için söylemesi kolaydı. Kapıyı açıp ićeriyi gösterdiğinde ellerimi havaya kaldırdım.

"Ezilmeyi göze alamam." Bu tepkimi mantıksız bulsa da sesini çıkartmadı. Önce burak, ege ve sonra da uluay bindi. Kenara kayabildikleri kadar kaydılar. Anneme döndüm.

"Anne ben gelmeyeyim sen bunları benim oğullarım diya kakala. Sorarlarsa iyice içine kapandı dışarı çıkmıyor dersin" annem kaşlarını çattı.

"Ece. Sinirlendirme beni geç otur" sinirle sıkış tepiş olan arabanın arka koltuğuna oturduğumda kapıyı kapattı. Uluay her ne kadar bana değmemeye çalışsa da yapılan her frende ya da yön değiştirmede değiyordu. Normaldi. Üç kişilik olan yerde dört kişi oturmaya çalışıyorduk.

Eziyet gibi geçen on dakikanın ardından araba durduğunda hızla aşağı indim. Bir eve gelmiştik. Bahçesinde belirli yerlerde sandalyeler ve puflar vardı. Daha önce gelmiştim. annemin peşinden ilerlediğimde bana döndü.

"Bahçede durun siz. Konuşmam gereken birileri var" annem içeri gittikten sonra kolumu birinin tutmasıyla irkildim. Kolumu tutan kişiye dönüp baktığımda bunun mert olduğunu gördüm.

"Dolunay. Nasılsın. Çok güzel olmuşsun" kolumu geri çektim. Beni mi inceliyordu. Bizi uzaktan izleyen üçü kaşlarını çatmıştı. Mert etrafa bakındı.

"Çok kalabalık burası. Arka bahçeye mi geçsek. Kimse yok orada" kolumu tekrar tuttuğunda geri çekip birkaç adım arkaya gittim.

"Gerek yok" tekrar elimi tuttuğunda ona bakmadan konuştum.

"Bırak kolumu" üçünün olduğu yere baktığımda uyuay hariç ikisinin orada olduğunu fark ettim. Çığlık atsam kaç saniyede buraya gelirlerdi. Yanımda bir kıpırdanma hissetmemle belimde hafifçe duran bir el olduğunu anlamam uzun sürmedi. Yanımdaki uluay dı. Bana bakmadan mertin gözünün içine baktı.

"Güzelim. Bir sorun mu var" sinirli sinirli ona bakıyordu. Ya çok iyi bir oyuncuydu. Ya da gerçekten çok sinirlenmişti.

"Siz ikiniz. Sevgili misiniz" başını yukarı aşağı salladığında mert kolumu geri indirdi.

"Dolunay sen. Sen bilmiyor musun" neyi bilecektim ki.

"Neyi" dehşete düşmüş gibiydi. Önce geri geri, sonraysa arkasını dönüp babasının yanına gitti.

"Neyi bilmiyorsun ece" boş boş yüzüne baktım.

"Neyi bilmediğimi bilseydim neyi bilmediğimi bilmiş olmaz mıydım" elini belimden çekti.

"Kafamı karıştırmak istemediğim için sana sordum. Kafamı karıştırmak isteseydim kendim yapmaz mıydım" gülerek başımı akıllanmazsın sen dercesine iki yana salladım. Önümüze mertin babası çıktı.

"Kızım baban sana söylemedi mi" kaşlarımı çattım. Neyi söyleyecekti ki.

"Siz. Mertle eevleneceksiniz" ne yapacaktık

"Neyleneceğiz" diye sordum. Uluay boş boş ikimize bakıyordu.

"On yedi yaşına girmeni bekliyoruz. Baban tamam dedi. Bizden yüklü bir miktar. Neyse. Hatta salon bile tutuldu. Haberin yok mu" beni satmış mıydı. Bunu gerçekten yapmış mıydı. Yapamazdı. Bir insan üvey de olsa çocuğuna bunu yapamazdı...

OYUN (Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin