25| el yazısı

2.5K 351 289
                                    

Bruno Mars-It Will Rain





"Peki. Tamam, tamam. İyiysen problem değil— Bana nerede olduğunu– kimseye söylemeyeceğim– söylemeyeceğim dedim ya! .... Hayır. Hayır yanımda kimse yok— nereden biliyorsun yalan söylediğimi?"

Yalan söylüyordu.

Seokjin hyungu ilk kez böyle ciddi bir ruh halinde biriyle konuşurken görüyordum ve hepimiz onu izliyorduk, yalan söylediği de buradandı. Taehyung ve ben dışarı çıkamadık, bu daha acil bir şeydi ve ben de biraz ertelemeye karar verdim çünkü bu öylesine bir ayrılık değildi. Yoongi hyung hiçbir yerde yoktu.

"Yoongi." Seokjin hyung gözlerini kapattı ve derin bir nefes aldı. "Telefonu kırıldı, ondandır." Jungkook'tan bahsettiğini anlayınca hemen gözlerimi ona çevirdim, nefes almadan Seokjin hyungu dinliyordu. En başta anın sıcaklığıyla tepkisi küçük çaplı olmuştu ama terk edildiğini, bir telefon konuşmasıyla terk edildiğini anladığında daha büyük bir şok geçirdi. Telefon konuşması. "Tamam, bir derdin varsa söyle. Başka bir sıkıntın olabilir, anlıyoruz– onu kastetmediğimi biliyorsun." Seokjin hyung kaşlarını çatarak sandalyeden kalktı ve içeride volta atmaya başladı. Gece olacaktı neredeyse. Jungkook aceleyle eve gittiğinde orada kimseyi bulamayıp geri dönmüştü. Yoongi hyung Seokjin hyung dışında kimsenin çağrısına cevap vermemişti, belli ki ona olan güveni bir başkaydı.

"Neye sebep olduğunu bilmiyorsun," dedi Seokjin hyung yerinde durarak, gözleri Jungkook'un üzerindeydi. "Söyle... Sana inanmıyorum. Cidden, beni çok hayal kırıklığına uğrattın. Küçük bir çocuk değilsin, her şey çözülebilir ve etrafındakilerden yardım istemek yerine kaçıp gidecek misin? Birkaç söz yüzünden? .... Hayır, Jungkook kızgın değil." Yine yalan söyledi. "Eğer–" Sustu, tekrar iç çekti. "İyi. İyi, tamam. Sen bilirsin. Ancak dönecek olursan dağıttıklarını toparlayamayacaksın, haberin olsun." Seokjin hyung telefonu kapattı.

En başta hiç kimse bir şey söylemedi, ne söylesek bilemediğimizdendi belki de ya da genel olarak hiçbir şey bilmediğimizden. Ancak şimdi, yine hiçbir şey belli değildi ve cidden ne olacaktı hiç bilmiyordum. 

"Bir sürü şey saçmaladı." Seokjin hyung tekrar oturdu kalktığı yere ve Jungkook'a baktı. "Gerçekten bu kadar mantıksız davranacağı aklımın ucundan geçmezdi."

Jungkook boğazını temizledi, gözlerimi masaya çevirdim, "Peki..." dedi yavaşça, "Nerede kaldığını söyledi mi?"

Taehyung'a baktım sonra, yanımda oturuyordu, sessizce derin bir nefes aldı. On bir kez aldatıldıktan sonra ayrılığı iyi bilirdi ama atlatması kısa sürerdi, o yüzden Jungkook'un nasıl hissediyor olabileceğini anlar mıydı, bilmiyorum. Ben de anlayamazdım açıkçası, biri beni terk ettikten sonra yerimde durur ve aşk acısı çekerdim ancak onu merak etmiş miydim böyle, bilmiyordum. Taehyung ve ben... eğer... birlikte olursak ve sonra ayrılırsak ne olurdu? Düşünmeden edemedim. Sonsuza kadar mutlu yaşarız garantisi veremiyordum kendime, belki de yollarımızın ayrılacağı bir zaman gelirdi, belki birbirimizden nefret ederdik? Belki birbirimizin sesini bile duymak istemezdik? Neler olur bilmiyordum ama her şekilde, Taehyung ile bir daha görüşmeyeceğimi bilmek canımı çok yakardı. Emindim.

Sonra masanın altında duran elime dokundu, Taehyung'du, biliyordum. Parmaklarını sessizce benim parmaklarıma geçirdi, hiç o tarafa bakmıyordu ve hiç de ilgilenmiyormuş gibi görünüyordu, kimse farkında değildi muhtemelen. Gözlerimi kısa bir süreliğine kapatıp ifademi sabit tutmaya çalıştım, onun elini tutuşumu sıkılaştırdım. Şimdiden on yıldan fazla zaman geçirmiştim onunla, en yakınında, belki abisiyle geçirdiği zamandan daha fazla. Birbirimizin en kötülerini de görmüştük en iyilerini de. Onun hayatımdan çıkması için gerçekten ekstrem bir durum gerekirdi, böyle bir şey yaşama olasılığımız kaçtı ki?

Sentimental | vminWhere stories live. Discover now