26| kelimeler karşılamıyor

2.6K 355 594
                                    

Kiss-I Was Made For Lovin' You


En başta bir çınlama olarak geldi.

Filmlerde olurdu ya, büyük bir patlamadan önce ya da büyük bir olaydan önce ses giderdi, çınlamaya başlardı. Hiçbir şey duyamazdınız, belki düşük sesli bir uğultu o çınlamanın arkasında. Gözlerimi uzun süredir kırpmadığımı ancak gözlerim yanmaya başlayınca anladım, titreyen elimi kağıtlara uzatmadan önce kısa bir an masadaki en yakın arkadaşımın dikkatinin tişörtler üzerinde olduğuna emin olmak istedim. İkimizin de dilek kağıdını aldım ağaçtan.

Ve kendimi dışarı attım.

Nefes alabilmek için, yalnızca dükkanın hemen önüne. Yüzüm yanıyordu, ciğerlerim de, gerçekten sanki göğsüm alev almıştı ve biraz hava almak istedim. Buna inanamıyordum. Derin nefesler aldım. Tamam, el yazısı Taehyung'unkine aşırı benziyor olabilirdi ve hatta ben o olduğundan emin de olabilirdim ancak karıştırma ihtimalim hep vardı, yüzde otuzluk bir ihtimalle o yazı onun değildi ve kendimi şartlamamalıydım ama- ağlayarak gülmek istiyordum. Bu saatten sonra bunun gerçek olmama ihtimalini kaldıramazdım, cidden, elimdeki kağıda bakarken bunu düşünüyordum. Gerçekten oydu, o olmak zorundaydı. Aynı şeyi yazmıştım, ruh eşimden başka kim olabilirdi ki bu?

Başka birisi olamazdı.

İmkansızdı.

Taehyung olmak zorundaydı.

Göğsüm sıkışmaya devam etti gittikçe, sanki o içeride biriken yoğunluğu bir kahkahayla ya da haykırarak dışarı vurmazsam patlayacakmışım gibi hissettim. Tek isteğim bu kağıdı Taehyung'a göstermek ve onun olup olmadığını sormaktı. Çok kolaydı, onun gözüne doğru tutup sorardım ve o da doğru olup olmadığını söylerdi ve ben de sonra ona itiraf ederdim. Bu kadar.

Sonra? Sonrası için endişelenmeme gerek var mıydı?

Asla. İkimiz de karşılıklı olarak bunu birbirimize söyledikten sonra geriye ne kalıyordu ki? Aynı şeyleri yapmaya devam ederdik ama artık birbirimize bakarken bir şeyler söyleyebilirdik ve ondan hiç sır saklamam gerekmezdi, cidden sözümüzü tutmuş olurduk birbirimize karşı. Vicdan azabı da çekmezdim ve Seokjin hyunga derdim, evet, sevgilim diye. Herkesin önünde öpüşmekte hiçbir sakınca görmezdik muhtemelen ve artık sinirimi bozmazdı şakaları. Zaten şaka da sayılmazdı, değil mi?

Omuzlarmı dik tuttum ve burnumu çektim. Ya şimdi ya da hiç. İçeri dönerken böyle düşünüyordum, ya şimdi ya hiç. Elimde kağıdı sıkıca tutuyordum. Belki biraz da buruşmuştu benim yüzümden, bilmiyordum ama hayatım o an ona bağlıydı. Masaya doğru yürüdüm, gördüğüm yaptırdığım tişörtü kazağının üzerine giyen bir Taehyung'du. Üzerinde kaybolursam Jimin'e götürün/geri verin gibi bir şey yazıyordu. Aptal, hemen giymişti, tişörtü daha bugün almıştım. Bir eli karnında, yazının üzerindeydi, hoşuna gitmiş gibi görünüyordu.

"Hyung, bize biraz izin verir misin?" Masaya yaklaştım, Hoseok hyungdan rica ettim.

"Halin ne? Ortadan kaybolunca tuvalete gittin sandık ama burnun ve gözlerin kızarmış."

"Hyung."

"Aman, tamam be." Hoseok hyung bardağını da alarak ayağa kalktığında onun yerine oturdum, tam Taehyung'un karşısına. Tişörtü ve şaşkın gözleriyle bir sevimli görünüyordu. İçindeki kazak tiörtü dar gibi göstermişti.

"Ne oldu?" dedi, "Cidden, burnun neden kırmızı senin?"

"Taehyung, sana bir şey soracağım." Aniden gerildi. Masanın altında duran ellerim arasında olan kağıdı fark etmemiş olmalıydı. Derin nefes aldım, ya şimdi ya da...

Sentimental | vminWhere stories live. Discover now