⚝ Halikarnas'ta Bir Gece | 20

26K 1.4K 51
                                    

-20-

❝Valentino❞

Lâl'in anlattıkları, beynimin bana bir oyunu sanmıştım. 3 gündür uykusuz oluşuma bağlamak istiyordum ama halüsinasyon olamayacak kadar gerçekti. Yataktan kalkıp üstüne alelade tişörtlerimden biri geçiren kadına baktım. Kötü şeyler duymayı bekliyordum ama... Bilmiyorum. Sanırım bu kadar kötüsünü beklemiyormuşum. Delirmek üzereydim. Bir şeye kendinizi ne kadar hazırladığınızı sanırsanız sanın asla hazır olamıyorsunuz.

İçim volkanik bir patlama gibi kaynıyordu. Büyük bir öfke aleviyle yanıp tutuşuyordum. Kolunu sıkı sıkı kavradığım koltuktan aniden kalktım ve odayı dolaşmaya başladım. Sağ elimi önce yüzümde sonra da sertçe saçlarımda gezdirdim. Sakin kalmak için insan üstü bir çaba sarf ediyordum. Öfkeden titreyen elimle kavradığım su bardağını dudaklarıma götürdüm. Sehpaya geri koyacakken bardak elimde patladı. Onun benden önce başkasıyla birlikte olup olmadığı umurumda bile değildi. Zaten mesele o da değildi. Mesele, ona yapılanı kaldıramayışımdı. 17 yaşında bir kızın yaşadıklarıydı. Kim kaldırabilirdi ki böyle bir şeyi? Nasıl duyduklarıyla sakin kalabilirdi? İçimden bir ses, bu işin ardından daha bir sürü şey çıkacağını söylüyordu. Daha karanlık şeyler.

Hızla yanıma gelen kadın endişeyle elime baktı. Benimse umurumda olan son şey bile değildi elim. "Valentino!" Ne diyeceğini bilemeyen bir ifadeyle öylece kalmıştı. "Bunu... Temizlememiz lazım. Çok acıyor mu? İlkyardım dolabı nerede?"

Çöktüğü yerden kalkarken sağlam elimle kolunu kavrayıp gitmesini engelledim. "Kim bu piç kurusu?"

"Valentino... Bunun sırası değil şuan, bak-"

"Hayır, tam da sırası! Bana onun kim olduğunu söyle. Adını söyle!" Onu korkutup endişelendirdiğimin farkındaydım. Hatta belki de anlattığına daha şimdiden pişmandı. Tane tane tekrarladım. "Bana adını söyle."

"Valentino, ben başını belaya sokman için anlatmadım sana bunu. Bir yerden başlamam gerekiyordu, bir adım attım. Sana içimi açmak için bir adım attım. Beni pişman etme ne olur."

Öfkeyle ayağa kalktım, her yeri yakıp yıkabilecekmişim gibi geliyordu. "Tanrı aşkına, bana bir bak Lâl! Benim başım nasıl bir belaya girebilir? Belanın ta kendisiyim ben!" Odayı adımlarken elimden yere süzülen kanlar umurumda değildi. "Kim bu pislik herif?"

"Aile dostumuzun oğlu."

"Bana adını söyleyeceksin."

"Valen-"

"Sen söylemezsen, ben öyle ya da böyle bulmasını bilirim. Elimin kolumun nerelere uzadığını tahmin bile edemezsin." Öfkeden alev alev yandığına emin olduğum bakışlarımı ona çevirdim. "Saklaman sadece süreci uzatır. Bulmama engel olmaz." Burnumdan soluyordum. Bu hikâyede bir boşluk vardı ve ben bunu sormaya çekiniyordum. "Ailen? Onlara anlatmadın mı?" Bu konu hakkında konuşmak dahi istemiyordu. Ne yanıt vereceğini tahmin ettiğim için üstelemedim. Bu ne biçim bir şeydi? Nasıl bir aile buna izin verebilir, göz yumabilirdi? Mide bulandırıcıydı bu. İğrençti. Eğer bir aile çocuğunu bile koruyamıyorsa ona aile denir miydi? "Tanrım, inanmıyorum."

"Bak zaten ben ona..." Ne diyeceğini bilemeyen bir ifadeyle yüzünü avuçlayan sağ eli saçlarında geziniyordu. "Onunla başım yeterince belada tamam mı? Gitmeden önce üzerine imzamı attım."

Gözlerimi kısarak "Ne imzası?" diye sordum. Neden bahsettiğini anlamaya çalışıyordum.

Sanki sıradan bir konuyu konuşuyormuşuz gibi sakince bana döndü. "Beni buradan götürür müsün?" Sorunlardan kaçış yöntemi de bu olabilirdi.

Hiç sorgulamadım. "Nereye istersen." Uzun uzun ona baktıktan sonra "Hadi hazırlan, çıkıyoruz." dedim sakin kalmaya çalışarak. Nasılsa bir kere anlatmaya başlamıştı. Devamını da anlatacağına kuşkum yoktu. Başını onaylarcasına sallayıp duşa girdikten sonra ben de üzerimi değiştirdim.

Hazırlanıp çıktığımızda arabaya bindik ve yol boyunca hiçbir şey konuşmadık. Gözlerindeki hüznün sırları bir bir çözülüyordu. Buna sevinmeli miydim yoksa üzülmeli miydim bilmiyordum ama inanılmaz bir öfkeyle ve intikam duygusuyla dolduğum kesindi. Ancak sabırlı olmalı ve sakin kalmalıydım. Bana güvenip tüm sırlarını bir bir açan bu kadını ürkütmemeli, içine kapanmasına sebep olmamalıydım. Çünkü konuşması için yeterince mücadele vermiştim.

Onu bir tepeye getirdim. Böyle yerleri sevdiğini çok iyi biliyordum. Meşhur uçurum maceramızdan sonra. Tepede uzun uzun yürüyüp kollarını açtı ve doğanın keyfini çıkarırcasına oksijeni içine çekti. Bense sessizce onu izlerken adımlarım onu takip ediyordu. Tepedeki kayalıklardan birine oturdu ve iç geçirerek manzarayı seyretmeye başladı. "Hayat herkes için bu kadar zor mu yoksa biz istisna mıyız?" Beklenmedik bir soruydu bu. Ne cevap vereceğimi pek bilmiyordum. Bu kadar kötü şeyler yaşayan birinin hislerini anlamaya çalışıyordum. Benim de başımdan tehlikeli ve ölümcül pek çok şey geçmişti ancak bazı şeyler ölümden beterdir. Ve bu ölüm değil işkenceydi. Lâl'in yaşadığı olay da buna en büyük örnekti.

Ellerim ceplerimde "Bilmem." dedim düşünceli bir ifadeyle. "Bu hep böyle olacak." Açıklarcasına "Zor." diye ekledim. "Ama birbirimize yaslanırsak... Her şey daha kolay olabilir. Daha kolay atlatabiliriz."

"Hep yanımda olacak mısın?"

"Dalga mı geçiyorsun?"

"Evet."

Yanıtıyla güldüm. "Seni bırakacağımı sanıyorsan çok yanılıyorsun. Benden kurtulamazsın." Kollarımla onu sardım. "Ne olursa olsun hep yanında olacağım."

"Ne olursa olsun mu?"

"Evet, ne olursa olsun." Dudaklarımı saçlarına gömdüm. "Bir şeyi bilmeni istiyorum, ne yaşadığının benim için hiçbir önemi yok. Hayatında benden önce birileri de olabilirdi, hiçbir zaman bunu önemseyen biri olmadım. Sadece böyle olması... Bu şekilde olması acı çektiriyor, anlıyor musun? Onun için ölebileceğin kişinin canının yanması acı veriyor." Derimin altında alev alev yanan bir yara varmış gibi hissettiriyordu. Düşünmemeye çalışsam da o an kafamda canlandıkça ne hissedeceğimi bilemiyordum. Bir zaman makinası olsa, sadece o ana gidebilmeyi isterdim. Lâl'i çekip çıkarsam o odadan. Onu kurtarabilsem. O lânet herifi delik deşik etsem.

"Tahmin edebiliyorum. Ben de... O an ölmek istedim. Bazı ölümler daha az acı verir, bilirsin. Ama bu... Yavaş ve daha acı verici."

"Onu geberteceğim. İnan bana onu doğduğuna pişman edeceğim."

"Valentino, saçmalama. Hayatımızı intikam hırslarıyla mahvetmenin ne anlamı var?" Mağrur duruşundan ödün vermeden ekledi. "Hiçbir zaman bir erkekten kurtulmak için başka bir erkeğe sığınmadım. Ondan medet ummadım. Senden de ummuyorum. Sadece öğrenmek istedin ve öğrendin, hepsi bu. Daha fazla anlam yükleme." Bana bakan gözleri ve yüz hattı biraz yumuşadı. Yüzümü elleri arasına aldı. "En büyük intikam hayatına devam etmektir. Ben ona inat istediğim her şeyi yaşayacağım. Hayatımı, aşkımı, mutluluğumu... Her şeyimi. Ona da bunun bedelini ödetmeden ölmeyeceğim."

Uzun bir sessizliğin ardından etrafı seyreden kadına döndüm. "İmzamı attım derken neyi kast ettin?"

Duraksadı ve nefes alıp düşünceli bir ifadeyle söze girdi. "Beni köşeye sıkıştırmıştı." İç geçirdi ve isteksizce devam etti. Anlatmak istemediği başka şeyler vardı belli ki. "Onunla evlenmek zorundaydım."

Sözünü bitirmesine fırsat bırakmadan kükredim. "Ne? Ne diyorsun sen Lâl, ne evlenmesi?" Onunla evlenmiş miydi? O piç kurusuyla. "Ne saçmalıyorsun sen?" Bu ne demek oluyordu? Delirmek üzereydim. Duyduklarımdan sonra aklımı kaçırmak için yeterli sebebim vardı. Anlattıklarından sonra o orospu çocuğuyla evlenmesi ne demek oluyordu?

Her itirafı beni yepyeni şaşkınlıklara sürüklüyordu. Birbirimize uzun uzun bakışlarımız onun meydan okuyan tehlikeli gözleriyle aklımda öfke dolu soru işaretleri bıraktı.

...

Halikarnas'ta Bir Gece | Gecedeki Aşk Serisi - I ღBİTTİღHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin