⚝ Halikarnas'ta Bir Gece | 11/1

47.9K 2.2K 218
                                    

-11/1-

Lâl

Lübnan'ın başkenti Beyrut...
Çok duyduğum ama hiç görmediğim yerlerden biriydi. Aslında bu kaçırılma olayı benim de işime gelmişti. Hayal bile edemediğim yerlerden birine aniden gelivermiştim. Hesapsız kitapsız. Öyle plansızca. Tamam, Beyrut listemin başında sayılmazdı ama Türkiye'de gezmek istediğim yerler bittiğinde yurt dışına açılacağım da bir gerçekti. Bu yüzden Halikarnas'ta bir gece geçirdiğim zorba -uçakta ona bu ismi takmıştım ama sanırım biraz uzundu- aslında bana iyilik bile yapmış sayılırdı. Elbette bunu ona açık açık söylemeyecektim. Çünkü bilirsiniz, adettendir; bir mafya tarafından kaçırılırsanız "Ay sen ne tatlı şeysin, ne de güzel kaçırdın beni aslanım benim be!" demezsiniz, denmez yani. Aksine, adet olduğu üzere kendisine çemkirmeniz ve karşı koymanız gerekir. Aksi takdirde işin büyüsü bozulur. Tabii ben bunu numaradan yapmıyordum, öfkem çok sahiciydi orası ayrı ama... Diğer insanlar kadar da sabit fikirli bakamıyordum. Karşımdaki adamın çılgınlıkları bana tanıdık geliyordu. Malûm, ben de az deli değildim. Eee ne demişler, dinsizin hakkından imansız gelir.

Tuhaf bir şekilde onu bir yerlerden tanıyor gibiydim. Ruhum tanıyordu sanki. Kalbim tanıyordu. Ruhu ruhuma denkti oysa. O da en az benim kadar inatçı ve deliydi. Sanırım Serdar Ortaç ve Hande Yener doğru söylemişti, iki deli bir araya gelmemeliydik. Hayır, benim de yanıma çok akıllı biri gitmezdi zaten ama ne bileyim... Ona karşı gelemiyordum ya da karşı koyamıyordum. Her neyse. Çok uzaklara kaçtığım hâlde bile başıma bir bela sarmayı başarmıştım. Eh, bu da bir başarıydı.

Kalacağımız otele doğru giderken araçta büyük bir sessizlik hâkimdi. Pietro telefonunu kurcalarken Luigi öyle dümdüz duruyordu. Arada bir bana ifadesiz bakışlarını çevirdiğinde bundan hiç etkilenmiyormuş gibi davranıyordum. Valent ise elindeki dosyaları büyük bir dikkatle inceliyordu. Canım sıkılıyordu. Camdan dışarı çevirdim bakışlarımı. Dışarıyı seyrettim usulca. Buraya Ortadoğu'nun Paris'i diyorlardı. Ve gördüğüm kadarıyla da yanılmıyorlardı. Geçtiğimiz yerlerin geceleri nasıl olduğunu hayal etmeye çalıştım. Işıl ışıl, büyüleyici... Beyrut'un gece hayatının ne kadar renkli olduğunu duymuştum. Buraya gelerek duyduklarımla yetinmeyeceğimi de görmüştüm. Şehrin güzelliğini seyrederken kulağıma fısıldayan adamın sesiyle gözlerimi kırpıştırdım.

"Şehri gezmek ister misin?"

Sıkıldığımı fark etmiş olmalıydı. Tek kaşımı kaldırıp tepkili davranmak istedim. O kadar da tepkili sayılmazdım ama ona her istediğini yapamayacağını göstermek niyetindeydim. Beni çanta gibi yanında taşıyamazdı. İğneleyici bakışlarla "Kaçırmış olduğun birine fikrini sorman çok nazikçe, teşekkürler." yanıtını verdim. Alaycı ve iğneleyici tavrım onda olumsuz bir etki bırakmamıştı elbette. Böyle basit laf oyunlarından etkilenmeyecek kadar umursamaz ve keyifli bir adamdı. Nasılsa istediğini elde etmişti. Ya da öyle olduğunu sanıyordu.

"Bir toplantım var, ardından serbestiz. Harika bir yemek yeriz, ardından Beyrut'u gezeriz."

Meydan okuyan bakışlarımı gözlerine dikip hiçbir şey söylemedim. Gereken mesajı ona verdiğimi umuyordum. Luigi'nin umurunda olmasa da Pietro maçı dikkatle seyreden tribün misali göz bebeklerini ikimizin arasında gezdirip duruyordu.

Otele vardığımızda Luigi gelecek olan iş adamlarını karşılamayı görev edindiği için Valent'i bilgilendirip lobide kaldı. Pietro ise bizim gibi kendini odasına atmak için sabırsızlanıyordu.

Valentino kartla odanın kapısını açtığında beni içeri buyur etti. En havalı hâlimle yüz vermeyerek odada ilerledim. O ise bu tavrımı hiç önemsemiyormuş gibi çarpık bir gülümsemeyle içeri geçip kapıyı kapattı. Oturduğum yatağın üzerinde popomla hafifçe zıpladım. Buna da güldü. Her şeye de gülme be adam! Sadece yatak rahat mı onu kontrol ediyordum. Aramızdaki sessizlik öyle sürüp gidiyordu. "Ben duşa giriyorum." diyerek sessizliği bozduğumda sanki bu anı bekliyormuş gibi konuşmaktan çekinmedi.

Halikarnas'ta Bir Gece | Gecedeki Aşk Serisi - I ღBİTTİღDär berättelser lever. Upptäck nu