Bölüm 14- Günlerim Yalnız geçiyor.

7.2K 341 27
                                    

                          22 Ağustos 2014

Esra, Gizem’in kimseye haber vermeden, erkenden holdingden çıktığını duyunca deliye döndü. Endişeyle telefona sarıldı, Gizem’in telefonu kapalıydı. Esra ona, telefonu açtığında hemen geri dönmesini istediğini bildiren bir mesaj bırakıp Simge’yi aradı.

Simge “Nereye gitti bilmiyorum, onu son gördüğümde telefonda Ersin’le tartışıyordu, belki de yalnız kalmaya ihtiyacı vardır, belki de eve gitti bilmiyorum” dedi telaşla.

 Esra bir hışımla arabasına atladı ve eve doğru yola koyuldu. Son günlerde Gizem hiç iyi değildi. Sürekli romantik filmler izleyip ağlıyor ve genelde konuşmuyordu. Akşam saatlerinde uyuyor ve ne kadar erken yatarsa yatsın, sabah yataktan kalkmak bilmiyordu. Ne geceleri, ne hafta sonları dışarı çıkmıyordu. Yüzmeye, alışverişe, yürüyüşe hiçbir yere gitmiyordu. Esra kendisiyle gelmesi için üsteleyince yorgun olduğunu, dinlenmek istediğini söylüyordu. Öğünlerini atlıyordu, düzgün beslenmiyordu ve en kötüsü; çok aşırı çikolata tüketiyordu. Esra onun için endişeleniyordu. Ama şimdi onu evde yayılmış, çikolata yerken bulursa, kendisini bu kadar çok endişelendirdiği için canına okuyacaktı. O çikolata paketlerini burnuna sokacaktı. Düşündükçe daha çok sinirleniyordu.

                 Arkadaşlıktan dostluğa taşınan ilişkilerinde, böyle vurdumduymazlıklar hoş görülmezdi iki tarafta da. Endişeden olsa gerek, birlikte yaşadıkları yıllar geldi gözünün önüne. Aynı üniversitede okumuşlardı. Aynı yurtta kalıyorlardı. Arkadaşlıkları, ilk iki yıl selamlaşmadan öteye gitmezken, üçüncü yılın başında yurtta aynı odaya verildiklerinde birbirlerini tanımak zorunda kalmışlardı. İlk aylarda Gizem’in dağınıklığı yüzünden birkaç tartışma yaşamışlar, yan odalara rezil olmuşlardı. Ama günler geçtikçe birlikte temizlik yapmayı, birlikte ders çalışmayı ve birlikte hayal kurmayı öğrendiler. Birbirlerine uyum sağlamayı öğrenince, birlikte daha çok zaman geçirmeye başladılar. Sonra okulda da yurtta da ayrılmaz hale geldiler. Mezuniyete günler kala iş başvuruları yaparken aynı sınavlara tabi tutulup, aynı koridorda bekledikleri günü hatırladı Esra. İkisi de işe girerse birlikte ev tutacaklar, birlikte ayakta kalıp birbirlerini koruyacaklardı. O koridorda beklerken kurdukları hayallerin hepsinin bir bir gerçek olacağını ikisi de bilmiyordu. On dokuz adayın girdiği sınavı, yalnız ikisi kazanmıştı. İşe başladıktan sonra, gerisi çorap söküğü gibi gelmişti. Çalışmaya başladıktan dört ay sonrada Simge’yle tanışmışlar, sonra onunla da kaynaşmışlardı.

                 Esra sitenin içine girdiğinde anılarından bugüne dönebildi, park alanında Gizem’in arabasını görünce küfretti. Arabasından inerken adımları tekme gibiydi. Tabanlarıyla zemini dövüyordu adeta, çok sinirliydi. Nasıl bu kadar sorumsuz davranabiliyordu bu cadı?

 Birlikte yaşadıkları evlerinin önüne geldiğinde kapıyı çaldı. Gizem açmayınca, anahtarıyla açıp girdi. Televizyonda Türkçe müzik kanallarından biri açıktı. Tarkan’dan ‘Hop de’ çalıyordu.

 “Gizem nerdesin? Gizem?” Diye bağırdı holde. Cevap alamayınca odaları gezmeye başladı. Salona girdi, tam tahmin ettiği gibi sehpanın üstünde iki tane parlak boş paket vardı. Televizyonu kapattı. Kesin uyuyordur diye düşündü, yatak odasına baktı orada da yok, mutfakta da yok, banyo? Banyonun önüne geldiğinde suyun sesini duydu. İşte buradasın… Önce kapıyı tıklattı sonra seslendi,

 “Gizem, iyi misin?”

 Cevap alamadı, “Bu sakar sakın düşmüş olmasın içerde” diye söylenerek banyoya girdi, yeniden seslendi “Gizem iyi misin?” Duşa kabinin buğulu camlarından net göremiyordu, yerde ne yapıyordu öyle? Cevap vermiyordu. Esra hiç düşünmeden açtı kabinin kapısını. Suyun altında yerde yatmış, cenin şeklini almış, kendi hıçkırıklarında boğulmuş olan arkadaşını gördü. Önce suyu kapattı. Sonra tuttuğu ilk havluyu omzuna atıp onu bir çocuğu kaldırır gibi koltuk altlarından kucaklayarak kabinin içinden çıkardı. Havluya sardı, koluna girdi ve salona götürdü. Ama aslında ona yardım etmek değil, onu tekmelemek istiyordu. Kendine bunu nasıl yapardı? Bu yaptığı düpedüz hakaretti dostluklarına. Onun omzunda ağlamak varken nasıl girerdi öyle kuytu köşelere? Gizem’in gözyaşları banyodaki sudan daha şiddetli akıyordu şüphesiz. Hala hıçkırıyor, hala konuşmuyor, hala yüzüne bakmıyordu arkadaşının. Gizem oturduğu ikili koltukta yan dönüp yattı. Yine cenin şeklini alıp gözlerini kapattı. Esra birkaç saniyelik bir tereddütten sonra sert bir sesle konuştu

Öyle sıkı sarıl ki...Where stories live. Discover now