Bölüm 17- Kurtulalım birbirimizden

5.8K 322 35
                                    

Gizem salondan içeri girerken tedirgindi. “Herkes dışarı çıkıyor, biz içeri giriyoruz, bu saatte kapanması gerekmez mi?”diye sordu.

 Kerem kendinden emin duruşuyla “Ben girdiğim kapıdan eli boş çıkmam, güven bana.” derken kalabalık bir öğrenci gurubunun arasında kaldılar. Şakalaşarak itişip kakışan birkaç kişi onlara çarpınca, Gizem sendeledi. Kerem düşmesinden endişe edip, kolundan yakaladı, kendine doğru çekip sarıldı ona. “Yavaş olun, düşüreceksiniz bizi” diye çıkıştı kalabalık guruba.

 İçlerinden biri “Abi siz yanlış yöne gidiyorsunuz, herkes çıkışa gidiyor görmüyor musunuz?” Dediğinde Kerem “Çok bilme sen, yoluna git” dedi sinirle. Birkaç saniye sonra kalabalık dağıldığında, Gizem’i koynundan ayırıp, yüzünü ellerinin arasına aldı “İyi misin?” diye sordu. Gizem onun yeşil gözlerindeki endişeyi gördüğünde “İyiyim” dedi gülümseyerek.

 Gizem kendisine sarılan adamın göğsünün sıcaklığını, kalbinin öfkeden kavga eder gibi delice attığını duymuştu. Bedeninin sıcaklığı ilk saniyede huzur verici olsa da, ikinci saniyede uykudaki dişi hormonları uyandırarak huzur kaçırıcı özelliğini de ortaya koymuştu. Keşke kalabalık hiç dağılmasaydı diye düşündü bir an. Gizem beş saniyelik sarılmada kendine ömürlük senaryo yazsa da Kerem oraya neden geldiklerini unutmamıştı, gişeye hiç uğramadan üç nolu salona soktu Gizem’i.

 Gizem “Ama bilet almadık” diye kapıda durunca Kerem “Bir kere de karışma bir şeye, bana bırak.” Dedi Gizem kıpırdanmayınca, gidip onun elinden tutarak sıralı koltukların arasına çekti. Atmaya çalıştığı her adımda kendisine muhalefet olan kıza içten içe kızıyordu Kerem “İnatçı keçilere benziyorsun aynı, burcun ne senin? Dur bakayım on bir ocak olduğuna göre oğlak. Hııh, tam burcu işte, inatçı oğlak seni, gel yanıma” diye söylenerek arka sıralarda ortaya bir yere getirdi onu. Gizem ise yüreği heyecanla mehter marşı çalarken ilk kez elimden tutuyor, ama birde fırça atıyor.Olamaz doğum günü mü de biliyor diye düşünüyordu. Ortam klimayla serinletilmiş olmasına rağmen, sıcak bastı onu. Adamdan aldığı binlerce watt elektrik bir yana,  aklındaki onlarca soru hala cevapsızdı. Sorar ve cevapları alırsa rahatlayacağını düşündü “Kerem” diye seslendi. Kerem gülümseyerek ona döndü baktı “Efendim inatçı oğlağım söyle, bir şey mi istiyorsun?” Adamın gözleri mutluluktan parlıyordu ve sormak istediği şeyler şu anı mahvedecekti. İçini kurcalayan soruları erteleyip “Susadım ben” dedi. Kerem “Ne içmek istersin?” diye sordu. Gizem “Ben su ve mısır istiyorum. Kendine de ne istiyorsan onlardan al, ama ben çıkmasam, sen gidip alsan olur mu?” diye sorarken küçük çantasındaki minicik cüzdanı çıkarmıştı para vermek için. Kerem onun ne yaptığını anlayınca kahkaha attı “Sen gerçekten sana ödeteceğimi mi düşündün? Şaka yapmıştım, tek cezan benim seçtiğim filmi izlemek olacak. Hemen dönerim.” Derken yerinden kalktı.

 Boş sinema salonunda yalnız kalan Gizem planına sadık kalamadığı için biraz gergindi. En azından eve uğrayıp telefonunu alabilseydi daha rahat hissedecekti. Kolundaki saate baktı, onu geçmişti. Film iki saat sürse gece yarısı olacaktı. Zaman sorun değildi, ama yok sayamadığı başka bir sorunu vardı. Gizem bu gece onunla konuşup, onu tanımaya çalışmak istiyordu. Şarkılar söylemek, filmler izlemek, bir adamı tanımak için uygun eylemler değildi. Birini tanımak için sorular sormak gerekirdi, yani tam olarak, “Birini tanımak için ne yaparsın?” sorusuna verecek net bir cevabı olduğundan emin değilse de böyle bakışa sarıla gezip tozmanın yanlış olduğunu biliyordu. Her şeyi akışına bırakıp kendini Kerem’e emanet ederse, önce hoş vakit geçirirler, sonra gevşerler, sonra beklide aşık olurlardı. Aşk, Gizem’in yaşamak istediği son şeydi. Hele de Kerem’le. Gizem birine aşık olacaksa bu Ersin olmalıydı. Tabi bunu Kerem gibi bir yakışıklıyla çıkarak başaramazdı. Hele de Kerem’in kendiyle böylesine ilgilenmesi, jestler yapması hoşuna gitmişti. Her ne kadar ayı gibi cümlelerle giriş yapsa da, sonradan toparlaması, en küçük tehlikede kendini siper edip koruması… “Malkoçoğlu’ nun kollarında gibiydim bee, of ulen of! Yakacak bu herif beni” dedi kendi kendine. Aslına bakarsan sahiplenmiş tavrıydı asıl olay, ama tüm bunlar ayaklarını yerden kesecek diye çok korkuyordu Gizem. Konu Kerem’in harikalar yaratması değildi, adam Titanik le gezdirmiyordu onu nihayetinde, alt tarafı sinemaya gelmişlerdi. Ama Gizem ilgiye açtı, şefkate hasretti, o yüzden gördüğü bir güler yüz yetiyordu ona. Gizem Kerem’in onu merak edip araştırmış olmasını anlayabilirdi, bir yere kadar. Hakkında bir şeyleri öğrenmiş olmasını da anlayabilirdi, ama öğrendiklerini unutmamış olması Gizem’i şaşırtıyordu. Hele de doğum gününü biliyor olması resmen şok etmişti kızı. Gizlice hesapları ödemesi de çok hoştu aslında, Gizem bunun için teşekkür etmediğini hatırlayıp kendi kabalığına hayıflandı o anda. Gizem kocaman sinema salonunda bunları düşünürken Kerem kapıdan onu izliyordu. Gizem başını kaldırıp Kerem’i görünce gülümsedi.

Öyle sıkı sarıl ki...Where stories live. Discover now