18.BÖLÜM

300 49 10
                                    

3 Temmuz 2019

  Ölümle burun buruna geldiğim o an da geçmişe, güneşin açık olduğu zamanlara savrulmak istemiştim. Sahil kenarındaydım ve denizin dalgasının yaydığı o ritimlere parmaklarımla eşlik ediyor ve gözlerim ile denizin en mavi tonuna doğru kayıyordum.

  Kulaklarımda denizin ritmi çalıyor ve akşamın gelişi beni haberimin olmadığı o değişik mecralara doğru savuruyordu. Eskiden denizin sesi kulaklarımda yer edinirken şimdi ölümün uğultusu beni çağırıyordu.

  Yattığım yerde bazı sesler duyuyordum ama uğultular sanki tüm duyduğum sesleri kapatmış beni kafesine hapsetmişti. Peki neden hala bekliyordum? Ruhum neden çıkmıyordu asıl çıkması gereken yerden? Beni izleyen ölüm meleğine baktığımda bana gülümsüyor ve yaklaştıkça sanki her bir anımı gözlerimin önüne doğru seriyordu.

  Anılarım beni birden Temmuz ayına doğru sürükledi. Düşüncelerimin dalgalarla çarpıştığı akşama yakın bir zamanda, yazlık bir sahildeydim. Birçok şeyi düşünüyordum ama şu soruyu kendime ölümle burun buruna geldiğim o an da sormuştum: ''Kimdim ben?''

  Verebilecek bir cevabımın olmadığını batmaya hazır güneşin ısıttığı denizin bir kısmı, şeffaflığı ile yanıtlıyordu. Sarı ve turuncuya kaçan kızmış güneşin rengi birazdan kaybolacak ve ısısını akşamın serinliği ve naifliği ile denizden çekecek ve rotasını dalgalara doğru çizecekti.

  Şimdi dalgalar tüm gücüyle kayalar ile çarpışıyor ve kararmaya hazır havayı karşılıyordu. Tenim ise akşamın ahengini yavaş yavaş bedenime yayıyor ve beni sarsıyordu. Arkamda ise gitarın hoş ve tiz sesi düşüncelerimi yumuşatıyor ve beni geçmişe doğru geri savuruyordu.

Sahi geçmiş neydi? Geçmiş olmuş olan mıydı yoksa hiç unutulmayan silik bir ayak izi miydi?

  Ben geçmişi istemsiz bir şekilde içimde taşıyor ve diğer gençler gibi sürekli gülemiyor sadece düşünüyordum. Bazen düşüncelerim beni güldürüyor ama genellikle bir gölge gibi beni takip ediyordu.

  Şimdi ise yazlık bir yerde bir sahil kenarında oturuyor ve soğumaya hazır kumlara çıplak ayakla basıyor ve sahili bitirmeyi hedefliyordum. Bu zamanlar özgürlüğümün tadıydı. Biraz sonra yavru bir köpek ayak dibimde bitti. Gülümsedim ve yavru köpeği kucağıma aldım. Kahverengi ve uzamış tüylerini okşadım ve boyun tarafına bir öpücük kondurdum. Biraz sonra köpeğin sahibi olan çocuk yanımda bitti.

  ''Hep böyle haylazdır. Bir türlü hızına yetişemiyorum. Sürekli kaçıyor.'' Gülümseyerek ona bir adım attım köpeği ona doğru uzattım. ''Çok tatlıymış.''

''Öyledir.'' Dedi köpeği kucağına alarak. ''Adı ne?''

''Kaptan''

  Şimdi ikimizde Kaptanı seviyorduk. Kaptan ise şu an adını bilmediğim çocuğun kucağında adeta fink atıyordu. Çocukla sahil boyu yürürken sohbet etmeye başladık.

  ''Küçüklüğümden beri buraya geliriz. Mutlaka bir ay kalırız. Kaptanı da bu sene sahiplendim. Bir barınaktan. Çok kötü durumdaydı ama şimdi gayet iyi.''

  ''Ben de hep bir köpeğim olsun isterdim ama babam hiç hoşlanmaz. Sorun çıkmasın diye hiç teklif bile etmedim.''

  ''Bence şansını denemelisin.'' Dedi kaptanı öperek. Kısa bir sessizlik oluştu. Biraz sonra adımı sordu.

''Duru'' diyerek yanıtladım. ''Senin?''

  ''Görkem.'' Dedi ve ''ismin güzelmiş.'' Diyerek ekledi. Ona teşekkür ettim. Biraz sonra çıplak ayakla sahilde gezdiğimi fark etti. ''Neden böyle yalınayak geziyorsun?''

KARANTİNAWhere stories live. Discover now