23.BÖLÜM

205 24 9
                                    

  Geçmişe dair özlediğim birçok duygu sanki gün geçtikçe tükeniyordu. Beni takip eden o karanlık gölge gittikçe büyüyor ve beni karanlığının içerisine hapsediyordu. Yaşamak ve ölüm arasında kalmış o zayıf halatın kenarında dururken yapabildiğim tek şey düşünmek oluyordu.

  Aslında uzun zamandır düşünüyordum. Birçok şeye neden geç kaldığımı ve güzel şeyleri yaşamak için neden bu kadar beklediğimi sorgulamadan edemiyordum. Yine de bunlar içimde yaşadığım ufak bir istekten ibaretti. Şimdi dışarıya çıksam yapabileceğim tek şey kendimi karanlık bir odaya hapsetmek olurdu. Çünkü kendimi birçok şey için geç kalmış hissediyordum.

  Geride bıraktığım tüm duygulara zamanı geldiğinde veda etmem gerektiğini biliyordum ama bunun için hala erken gibi hissediyordum. Bazen hiçbir gerçekliliği olmayan düşüncelerim beni yanıltsa da bazı şeyler için zamanımın olduğu kanısında hala ısrarcıydım.

  En son soğuk havada aldığım can yakıcı haber beni odaya doğru savurmuştu. Bir süre haberin etkisinden çıkamasam da sonradan bu haberin yanlış haber olduğunu öğrenmem içimi birazda olsa rahatlatmıştı.

  Hayır onu artık sevmiyordum sadece ölmesini istemiyordum. O en çok düşündüğüm ama en az konuştuğum ve vakit geçirdiğim kişiydi. Birbirimize aynı odanın içerisinde bile hiç olmadığı kadar uzaktık. Aslında bu uzaklığı ben yaratmıştım. Ben ve bakışlarım, ben ve komplekslerim, ben ve soğukluğum.

  Böyle olmak benim seçimim miydi yoksa başka bir nedenden dolayı mı böyle olmuştum bilmiyordum tek bildiğim böyle olmak zamanla insanları kendimden uzaklaştırmama neden olmuştu.

  Şu an ise bu odada yaşayan bir ölüyü oynuyordum. Her zamanki gibi bu soğuk yatakta, yağan yağmurun camdan yavaş yavaş damlamasını izliyor ve ilerleyen hastalığımın keyfini çıkartıyordum. Sanki gittikçe zayıf ve güçsüz hissediyordum.

Bazen düşünmek beni o kadar çok yoruyordu ki ellerim titriyor ve seğiriyordu.

  Bu durum beni herhangi bir katın tuvaletine gidip ağlama krizine girmeme sebep oluyordu. Bu titremeler ölümün benim için yaklaştığını belli eden en net kanıt gibi görünüyordu.

  Sahi ölüm nasıl belli ederdi kendini? Uzun zamandır yaşam ve ölüm arasındaki o ince çizgide bekliyordum ve o zamandan beri birçok kez öleceğimi düşünmüştüm. Ölüm ise bir türlü kapımı çalmamış aksine birçok kez görünüp kaybolmuştu.

  Belki de sürekli öleceğime inandığım için bu tür düşünceler içerisinde kendimi buluyordum. Yine de belirsizlik her zaman olduğu gibi bu hasta halleriminde gölgesi olmuştu ve gün geçtikçe bir karanlık gibi tepeme çöküyordu.

  Az sonra kapı açıldı ve Anıl içeri girdi. Onun ölmediğine sevinmiştim ama eskisi gibi dinç ve iyi görünmüyordu. Ata ise yan yatağımda hiç konuşmuyordu. Bu akşam adeta suskunları oynuyorduk.

  Anıl son yaşadığı olaylardan sonra pek suskun olmuştu. Normal şartlarda odaya girer girmez Ata'ya laf atmalı ve kavga çıkartmalıydı ama bu sefer bunu yapmamıştı. Ya şu an bunun için hali yoktu ya da hayatı eskisi kadar ciddiye almamaya başlamıştı.

Ya da o da benim gibi buradan çıkamayacağımızı anlamış olmalıydı.

  Evet buradan asla ama asla çıkacağımızı düşünmüyordum. Tek bir yolla çıkabiliriz gibi geliyordu. Bu yolu ise söylememe gerek yok çünkü sebebi gayet açık.

Bu yol kanlı ve paslı bir zincirin bizi sarması gibi hastalıklı bir yoldu.

Bu yüzden bu yolu düşünmek bile insanı hasta etmeye yeter gibi geliyordu.

  Zaten hasta olan bedenimiz yetmezmiş gibi bir de bu tür düşüncelere kendimizi itmemiz bizi daha da hasta ediyordu.

  Az sonra ortamdaki sessizlik Ata'yı bunaltmış olacak ki yatağından kalktı ve kapıya yöneldi. Anılın ona attığı düşmanca bakışları görünce pek bir şeylerin değişmediğini anlamam zor olmamıştı.

  Biraz sonra kapı kapandı ve odada ben ve Anıl kaldık. Anıl ile konuşmak istiyordum ama o kadar saldırgan ve sinirliydi ki ona yaklaşmak mümkün görünmüyordu. Yine de günler sonra ona nasıl olduğunu sormam gerekiyor gibi hissediyordum.

''İyi misin?''

Anıl hırıltılı sesiyle, ''bana mı soruyorsun yoksa bu kapıdan çıkana mı?''

''Sana tabii.'' diyerek imasını görmezden geldim.

  ''Nasıl olmamı bekliyorsun? Ölümden döndüm. Ne yazık ki ölümü ve bizi öldürmek isteyen insanları senin kadar rahat karşılayamıyorum.''

''Belki de biraz bırakman gerekir.''

''Neyi?''

  ''Bu kadar takılmayı ve düşünmeyi. Bende çok düşünüyorum ve takılıyorum ama olan oldu. Ne yapalım?''

  ''Ben sana ilk yapman gerekeni söyleyeyim istersen. İlk yapman gereken bizi bu hale sokan o adamla konuşmayı bırakmak olmalı. Neden biliyor musun? Ondan önce yaşadığımız tüm güzel zamanları artık onun yüzünden yaşayamayacağız.''

''Hayatım önceden de şimdi de hiç güzel değildi.''

''Bu yüzden mi ölsem de ölmesem de umurumda değil tribindesin?''

  Hayır manasında başımı salladım. ''Ben sadece buradan asla çıkabileceğimizi düşünmüyorum. Evet o bir hata yaptı ve emin ol cezasını bizimle birlikte çekiyor.''

''Emin ol işkenceler içerisinde ölmesi gerekir. Bize yaptıklarından sonra az bile çekiyor.''

''Yine de biraz sakinleş. Böyle olmak kimseye fayda sağlamaz.''

  ''Elimde değil aylardır buradayız ne zaman öleceğimiz belli değil ve bu pislik herifle aynı odada kalıyorum. Nasıl olmamı bekliyorsun? Senin gibi olaylara iyimser mi yaklaşmalıyım?''

  ''Olaylara hiçte sandığın gibi iyimser yaklaşmıyorum. Sence buradan çıkacağına asla inanmayan bir insan nasıl iyimser olabilir?''

  Bir süre sadece düşündü ve bir şey demedi ama gözlerinden pek iyi iyi şeyler düşünmediğini anlamıştım. Az sonra ayağa kalktı ve kapıyı açtı etrafı kontrol etti daha sonra oda boş olmasına rağmen odayı inceledi. Bu halleri beni ürkütüyordu.

Az sonra birden yanımda belirdi. Korkuyla sıçradım.

''Korkma,'' dedi elimi tutarak, ''burada tıkılı kalmak zorunda değiliz.''

''Anlamadım. Ne demek istiyorsun?''

''Bize sunulan bu cehennemi yaşamak zorunda değiliz.''

  Şaşkınlıktan gülmeye başlamıştım. ''O yatakta ölüm ile göz göze geldiğimde düşündüğüm tek şey hava almanın, gökyüzüne bakmanın ve gezmenin ne kadar büyük bir lütuf olduğu oldu. Bende senin gibi düşünüyorum. Bu hastalığın tedavisi asla bulunmayacak. Baksana bizimle ilgilenmiyorlar, konuşmuyorlar anlatmıyorlar. Belki öleceğiz ama ne zaman öleceğimizi bilmiyoruz. Ama burada ölmek zorunda değiliz.''

''Yani..'' dedim şaşkınlıkla ama o cümlemi bitirmeme fırsat vermeden beni tamamlamıştı.

''Buradan kaçalım.'' 

KARANTİNAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin