20.BÖLÜM

248 34 12
                                    

  Kulağımda yankılanan bir melodi beni sanki olduğum yerde uyutuyordu. Sanki tüm bu olanları unutmanın tek yolu buymuş gibi bir ritimle hareketleniyordu her şey. Bu yüzden sadece uyumak istiyordum.

  Artık silah sesi, çığlık olmasın istiyordum. Bu yüzden uyumak iyi ama kesin bir çözüm değildi. Alınan kesik nefeslerin ve ölümlerin her geçen gün artması bana bir kabusun içinde olmaktan çok sonu gelmeyen bir romanın içinde olmak gibi hissettiriyordu.

  Olmak istemediğim bir yerde duruyordum ve sonsuzluğu artık göremiyordum. Sahi yaklaşıyor muydu ölüm?

  Günler öncesine kadar en sevmediğim insanlardan birisi olan, o kızla aynı odada kalıyorken şimdi onun boş yatağına bakıyordum. Artık teker teker döküldüğümüzü hissediyordum. Sonsuzluk bize ne kadar uzaksa ölüm de bir o kadar yakındı.

  Hayır ben bir insanın oluşturduğu roman karakteri değildim. Ben gerçek hayatın içine nerede duracağını bilmeyen bir hortum gibi sabitlenmiştim. Bu yüzden artık denizi izlemeyi bırakmalıydım. Çünkü artık denizi izlemek için fazla yaşlıydım.

  Günlerdir yattığım yataktan doğruldum ve bomboş odaya baktım. Gözüme ilk takılan Anıl'ın yatağı oldu. Günlerdir odada yoktu. Sorduğumuzda sağlık durumunda bir şey olmadığını söylemişlerdi ama belki de bu koca bir yalandan ibaretti.

  Derin bir nefes aldım ve odadan çıkarak tuvalete gittim. Elimi yüzümü yıkadıktan sonra dişlerimi fırçaladım. Bu hastalık, bu okul ve bu oda beni yaşayan bir ölüye çevirmişti. Bazen çoğu kişisel bakımı yapmayı unutuyordum.

  Derin bir nefes aldım ve tuvaletten çıktım. Yüzümü ve ellerimi kurulamadığım için vücuduma gelen hafif bir esinti üşümeme neden olmuştu. Dışarısı soğuk gibiydi ve biz artık şubat ayına giriş yapmıştık.

  Dışarı çıkarken kaban ya da mont almalıyken bu sefer almamıştım çünkü Sude'nin ölümünden sonra ölüme ne kadar yakın olduğumu artık daha iyi anlıyordum.

  Bazen ölüm bize kaçtığımız şeylerden bile zevk almayı ve onları da hissetmeyi öğretebilir. Dışarıda yağmur yağıyordu ve ben ilk kez yağmurdan kaçmayacaktım. Ben dışarı çıkarken herkes içeri giriyordu. Okul kampüsünü biraz turladım ve şiddetlenen yağmura aldırış etmedim. Çünkü ben artık yağmurdan kaçmıyordum.

  Yağmurun tadını çıkartmak için bazen gökyüzüne bakıyor ve yağmurun tenimin her zerresine değmesine izin veriyordum. Bu bana daha iyi hissettiriyordu.

  İnsan kaçtığı şeylerden korkmamayı ve onların üstüne gitmeyi öğrendiğinde daha mutlu hissediyordu.

  Evet ben hala mutlu değildim ama kendimi yağmura ve onun tanelerinin sesine bırakmak bana tahmin edemeyeceğim bir huzur veriyordu.

  Aylardır buradaydım ama sanırım ölüme yakınlaşmak beni dünyanın güzelliklerinden uzaklaştırmıştı. Derin bir nefes aldım ve yürümeye devam ettim. Bir koruyu turlar misali tüm kampüsü dolaşmıştım ve artık üşüyordum. Yağmur ise yavaş yavaş etkisini kaybediyordu.

  Ve ben sanki kendimi yağmurdan koparmak istemiyordum. Bir annenin çocuğu ile olan bağı gibi bağ ile gökyüzüne bakıyordum.

  Güzellikler için fazlasıyla geç kalmıştım. Şimdi bir okula takılı kalmıştım ve en nefret ettiğim şey olan ıslanmak bile bana artık bir nimet gibi geliyordu.

Belki ölüme yaklaştıkça yaşamayı öğreniyordum.

  Biraz sonra tam içeri girmeye hazırlanacakken yeşilliklerin orda bir hışırtı duydum. Gidip gitmemek arasında kalmıştım. En sonunda gitmeye karar verdim. Biraz yürüdükten sonra benden daha feci halde birini buldum. Biraz yaklaşınca bunun Ata olduğunu anladım. Kendi içinde bir hesaplaşma yaşıyor gibiydi.

KARANTİNAजहाँ कहानियाँ रहती हैं। अभी खोजें