29.BÖLÜM

148 18 4
                                    

Denizin çıkardığı dalga sesleri beni daha bu şehre daha çok yabancı kılıyordu. İstanbul'da deniz olmasına rağmen bu şehrin denizi sanki çok farklıydı. Daha hiddetli dalgalar beni alıp götürmek istercesine kayalara vuruyordu. 

Uğuldayan rüzgar burası için fazla ürkütücüydü. Bambaşka bir şehre gelirken bu kadar yabancılık çekeceğimi düşünmemiştim. Tepeden tırnağa yalnızlık çekiyor gibiydim. 

Derin bir nefes aldım ve Anıl'ın sırıtan suratına baktım. Bu kadar mutlu olması sinirlerimi bozuyordu. Ata'ya bakmak ise daha çok sinirimi bozuyordu. Anıl en azından yaşamaya ve unutmaya çalışıyordu ama hepimiz Ata'nın yüzünden böyle olduğumuz için bazen ona bakmaya tahammül bile edemiyordum. 

''Harika'' dedim sessizliği bozarak, ''buraya geldiğimize göre nasıl yaşamaya devam edeceğimiz hakkında bir fikriniz vardır.'' 

Anıl omuz sikti ve sahilin soğuk kumuna uzandı. ''Umurumda değil. Artık özgürüz. Artık bizi bulamazlar.''

Gözüm bir anlık Ata'ya kaydı. Anıl'a bakışları yargılayıcı cinstendi ama hala ona Anıl'a baktığım kadar uzun bakamıyordum. Ondan gözlerimi kaçırmak bir şey değiştirmiyordu ama en azından yaşadıklarımı sürekli hatırlamak zorunda kalmıyordu. 

O ise aksine gözlerini üzerimden hiç ayırmıyordu. 

Biraz sonra Anıl doğruldu. Sırtına baktığımda kirlendiğini fark ettim. Sırtını silkeledim. ''Bu sahil çok kirli.''

''Burası Kozlu sahiliymiş.'' 

''Merkez nerede acaba?'' Anıl gezmek istiyordu. Aslında onu anlıyordum ama yine de sinirlerimi bozuyordu. Gezmek istemesi ve bir şeyleri unutmak istemesi onun rahatlama yöntemiydi ama ben artık çok yorgundum. 

''Şuan Kozlu'da kalmamız daha mantıklı. Merkez her zaman daha kalabalık olur. Merkezde bir üniversite var yüksek ihtimal öğrencilerin çoğu orada kalıyor. Halk insanı belki gündemi çok takip etmiyordur ama öğrenciler bizi tanıyabilir bu yüzden mümkün olduğunca dikkat çekmemek gerekiyor. Kalabalık bir ortama girdiğimizde dikkat çekmeden oradan uzaklaşmalıyız. İnsanlarla göz göze gelmekten kaçınmamız gerekiyor.''

Anıl artık Ata ile eskisi gibi tartışmıyordu. Sanırım daha sinir bozucu bir yöntem geliştirmişti. Bu da Ata'yı insan yerine bile koymamaktan geçiyordu. 

Ata'nın o kadar dediği şeye onay bile vermeden  tekrar kumsala uzandı ve gözlerini kapayarak ıslık çalmaya başladı. 

Ortamın daha fazla gerilmemesi için ''bunlar zaten yapmamız gereken şeyler... şimdi kalacak bir yer bulmamız gerekiyor ama lütfen bu sefer kimse ölmesin.'' 

Ata bu dediğime kahkaha attı. ''Keyfi insan öldürmüyoruz.'' 

Bu sefer kahkaha atan Anıl'dı. Yattığı yerden doğruldu ve meydan okuyan o bakışlarını Ata'ya dikti. ''Evet biz keyfi adam öldürmüyoruz ama sen öldürüyorsun.''

Ayağa kalktım ve ikisini de kolundan tutarak kaldırdım. Ortalarına girerek yürümeye başladım. Şu an sessizlik hakimdi ve hava oldukça soğuktu. Neredeyse ikindi vaktine girmiştik ve hala kalacak bir yerimiz yoktu. 

''Kalacak bir yer bulmamız gerekiyor.'' 

''Bu gece sokakta yatacağız gibi gözüküyor.'' dedi Anıl. Sesi titriyordu ve hepimiz çok üşüyorduk.

Ata ayağa kalktı ve cebinden eski tuşlu bir telefon çıkarttı. ''Beni burada bekleyin. Geliyorum.''

Anıl ile şok bir şekilde Ata'nın elindekine baktık. Anıl bu sefer gerçekten sinirlenmişti. ''Cebinde telefonla geziyor. Bu adam çıldırmış.'' 

Soğuk rüzgar yüzümü okşadı. Artık kimseye ''sen neden böyle yaptın?'' bile diyecek halim yoktu. Fiziksel yorgunluğum ruhsal yorgunluğumun yanında bir hiç gibi geliyordu artık. 

Az sonra Ata geldi. ''Kalacak bir yer buldum.'' 

''Neresi?'' 

''Sonunda bu gece rahat bir uyku çekeceğim. Tabii duş aldıktan sonra.'' Anıl'ın bu sözleri beni güldürmüştü.

Kozlu boyu yürümeye başladık. Şimdi biraz daha rahat hissediyordum. Daha az göz önünde olmak ve insanların bakışlarına maruz kalmamak iyi gelecek gibi görünüyordu. Az sonra bir yurt binasının önünde durduk ve içeri girdik. 

''Ee neden buraya girdik?'' dedi Anıl merakla, ''eve buradan mı çıkacağız?'' 

''Ya sabır..'' diye mırıldandım. ''Evde kalmayacağız zaten belli olmuyor mu?'' 

''Sessiz olun.'' dedi Ata ve siyah boyalı kapıyı çaldı.

Kapı açıldı ve bizi hafif göbekli orta boylu kumral bir adam karşıladı. Adam ve Ata sarılmak için bir adım atsalar da sonra geri çekildiler. 

''Uzun zaman oldu.'' dedi hafif göbekli adam. Gözleri dolmuştu ve bakışlarının altında derin bir özlem yatıyordu. İçeri  girdiğimizde ısıtıcının önüne oturduk. Adam siyah bir tabure çekerek karşımıza oturdu. Bir saat kadar yanımızda durdu ve daha sonra bize sandviç bisküvi ve su bırakıp yanımızdan ayrıldı. 

Hemen sarılı sandviçlerimizi açtık ve yemeye başladık. Burası depo olmasına rağmen oldukça sıcaktı ve bizi darlamıyordu. Anıl biraz hayal kırıklığına uğramış gibiydi ama yine de şikayetçi durmuyordu. Sanırım onun tek tesellisi tekrar oraya dönmemekti. 

Gece yaklaşınca her birimiz ikişerli minderlere oturduk. ''Burada ne kadar kalacağız?'' 

''Bilmiyorum.'' dedi Ata. ''Ama burada güvendeyiz.'' 

Anıl sırıttı, ''Emin ol hiçbir yerde güvende değiliz. Şu an arkamızda senin eleman elinde bıçakla belirse şaşırmam.'' 

Ata gülümsedi, ''bu mümkün değil.'' 

''Ben artık kimseye güvenemiyorum.'' Bu cümlem aslında şaşırtıcıydı. Hayatım boyunca kolay kolay kimseye güvenmemiştim ve şimdi kimseye istesem bile güvenemiyordum. En son yaşadıklarımız ve gördüklerimiz onları beni etkilediği kadar etkilemişse benzemiyordu.

İstemeden de olsa artık insanlarla arama duvar örüyordum. Böyle davranmak beni ne kadar çok yorsa da daha iyi hissettiriyordu.

Biraz sonra sokaktan sesler gelmeye başladı. Camdan gözümün ucuyla baktığımda etraf karışmış gibi duruyordu. Sesler gittikçe artıyordu ve tedirgin olmamak içten değildi. 

Ata'ya baktığımda eli her zamanki gibi silahına gitmişti. Anıl ise olduğu yerde bekliyordu ve çenesini sıktığını ben buradan görebiliyordum. Tedirgindi korkuyordu ve oraya dönmek istemiyordu. 

Az sonra bize doğru ayak sesleri gelmeye başladı. Adımlar ne kadar bize doğru gelse de sanki zihnimde çok gerilerden geliyor gibiydi. Ata silahını ayarladı ve ileriye bir adım attı. Birazdan olacak her şey ise sanki saliseler içinde olmuş gibiydi. 

Önce kapı sert bir şekilde açıldı kapının duvara çarpma sesi zihnimde defalarca yankılandı. Arından siren sesleri tüm sokağı doldurdu. En son gördüğüm ise siren ışıklarının tam ayak dibimdeki ahenkli dönüşü olmuştu. 

KARANTİNAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin