30.BÖLÜM

140 18 3
                                    

Okumalar artsa da oy ve yorum maalesef ki çok az. Oy ve yorumlarınıza ihtiyacım var. 

Kenara atılmış ve unutulmuş o tozlu kitabın kaçıncı sayfasıydım bilmiyordum. Bana verilmiş bir süre vardı ve ben tozlu sayfaların arasında sanki gün dolduruyordum. Sürekli gidip geldiğim o raflarda bir oraya bir şuraya savruluyordum. 

Bazen insan tam biteceğini zannederken bir güneş doğar ve sıcak esintili bir rüzgar eşliğinde kendisini deniz kenarında bulur. Ben ise açılan o kapının eskimiş döküntülü duvara kaçıncı kez vurduğunu sayamamıştım. 

Belki de bu bilinçaltımın bana oynadığı bir oyundu. Ben korkularımın ve telaşımın etkisiyle olmayacak bir duruma kendimi inandırmıştım. Belki de bu kapı hiç açılmamıştı, o siren sesleri göz bebeklerimin içerisine kadar girip, beni kilitlememişti ya da o kapı hiç açılmamış ve o duvara çarpmamıştı. 

Derin bir nefes aldım tüm düşüncelerimin bir gözyaşı olarak yanaklarımdan aşağı süzülmesine izin verdim. Biraz da olsa onları akıtmak ve yanaklarımdan kayboluşunu izlemek kime iyi gelmezdi ki? 

Biraz sonra bize yardım eden adamın bize doğru geldiğini gördüm. Bu da benim şoktan yavaş yavaş çıktığımı gösteriyordu. Siren sesleri hala ayak dibimdeydi ve ahenkli bir şekilde yanıp sönüyordu. Daha sonra gözlerim kapıya kaydı. Kapı açıktı. Bunların hiçbirisi benim kurduğum şeyler değildi. 

Hepsi en az yaşadığım bu durum kadar gerçekti. 

Hepsi en az benim kadar gerçekti. 

Daha düşüncelerimi ve korkularımı bırakamadan rüzgarın esintisi yüzümü okşadı. Dışarıdaydık ve ne olduğu hakkında en ufak bir fikrim yoktu. 

Biraz sonra konuşmaya başladılar. Anıl ağzında bir şeyler geveliyordu ve sinirli gibiydi. ''Mahalle kavgasına girmek için bizi mi bekliyorlardı?'' 

Ata siyah beresini kafasına geçirdi. En önden bize yardımcı olan adam yürüyordu ve görünen o ki bizi başka bir yere götürüyordu. 

Anıl ise az gerginliğin verdi etkiyle bize yardımcı olan adama patlamıştı. 

''Bu sefer bizi mahalle kavgalarının olmadığı bir yere götür bari.'' Sesinde ki ima tonu insanı çıldırtma raddesine getiren cinstendi. Adamın yüz ifadesini görmemiştim ama beden dilinden sinirlendiğini anlamıştım. 

Neredeyse yirmi dakika yürüdükten sonra tepedeki eve çıkmıştık. Anıl nefes nefese bir şekilde, ''şu halimize bak.'' dedi. 

Her zamanki gibi kimse ona cevap vermemişti ama bu tür durumlarda Ata'nın rahatlığı beni delirtiyordu ve bazen Anıl'a istemsiz bir şekilde hak veriyordum.

Tepedeki eve geldiğimizde, kendimi birazda olsa güvende hissetmiştim. Bunun en büyük nedeni etrafta neredeyse hiç insanın olmamasıydı. 

Herhangi birisiyle göz göze gelmemeye çalışmak zordu ama asıl en zor olanı, yanından geçtiğim tek bir insanın bile beni tanıdığını düşünmemdi. Bazen dünyadaki herkesin beni tanıdığını düşünüyordum.

Gece kafamı her yastığa koyduğumda sabah uyanacağımın garantisi asla yoktu ama artık uykuya daldığımda bir polis görevlisinin bulunduğum yeri basmayacağının da garantisi yoktu. Bu yüzden çıkmazdaydım ve her bir düşünce tohumu beni geriye götürüyor gibi hissediyordum. 

Derin bir nefes aldım ve sonunda eve girmiştik. Adam bize dizilerde geçen klasik talimatlarını verdikten sonra kendimi boş yatağa bırakmıştım. Ev eski zamanların dekorunu andırıyordu. Nedense birden  bu evde bizden önce bir ninenin yaşadığını düşünmüştüm. 

KARANTİNAWhere stories live. Discover now