28.BÖLÜM

167 22 6
                                    

''Hikayem hakkında ne düşünüyorsunuz?''

Görmezden geldiğim bu dünyaya artık göz ucuyla bakıyordum ama artık eskisi kadar renk yoktu. Sanki dünyanın bütün renkleri benimle kaybolmaya başlamıştı. Gittikçe köreliyor gibi hissediyordum. Bazen daralan nefesim ölüme ne kadar yaklaştığıma dair mesajlar verse de sanki ben o okula hapsedildiğim zaman ölmüştüm ve o zamandan beri o arafta bekletiliyordum. 

Baktığım hiçbir yerde artık ne ay ne de yıldız vardı. Gözlerim güzel olan şeyleri görmemek için ısrar ediyordu. Düşünmek ve korkularımın üstesinden gelememek bedenimde ve zihnimde ağır tahribatlar yaratıyordu. 

Göz göze geldiğim her insan bana acıyor gibi bakıyordu sanki. Belki de bu benim kuruntularımdan ibaretti. Bu ıssız bedenim karmakarışık zihnime meydan okumaya çalışırken gözyaşlarım artık akmamaya yemin etmiş gibiydi. 

Kendimi anlatamamak ve dinmeyen bu hastalıklı düşünceler beni artık güçsüz birisi haline getirmişti. Eskiden olsa yapabileceğim kendimi odama kapatmak olurdu ama şimdi hem hiç olmadığım kadar özgürdüm hem de tutsak. 

Attığım her adım aslında beni kapana sıkıştırıyordu. Bu durumda rahat bir şekilde gezebilen ve anın tadını çıkartan sadece Anıl var gibi duruyordu. Ata sadece gergindi ama ne için gerildiğini bilmiyordum. 

Belki yakalanmaktan korkuyordu belki de fazla dikkat çekmek istemiyordu. Sadece kendimi onun yanında güvende hissediyordum. Bu onun bana sağladığı herhangi bir şefkat bağlılığından değildi. Sanırım silahının olması ve zor durumda gözünü kırpmadan birilerini harcaması beni birazda olsa rahatlatıyordu. 

Bu düşüncemin yanlış olduğunun farkındaydım ama bir daha ne oraya dönmek istiyordum ne de ölümü kapalı dört duvar arasında, pencereyi izleyerek geçirmek istiyordum. Bu yüzden sanki yolun sonundaymışım gibi hissediyordum. Eğer bir gün yakalanırsam burası benim son çıkmazım olacaktı. 

Buradan sonrası tek bir yola çıkıyordu. Ama bunu sesli söyleyecek cesaretim yoktu. 

Günler sonra saklandığımız Balat'ın harabe evlerinden birinden çıkmıştık. Şimdi ise Anıl'ın dahice planını uygulamaya gidiyorduk. Boş bir ev bulacaktık ama bunu nasıl yapacağımız hakkında hiçbir fikrimiz yoktu. 

Ata'ya göre birinin evini gasp etmeliydik ama her zamanki gibi saçma bir fikirdi bu yüzden bu fikri en başında eletmiştim ama hala bu fikre sıcak bakıyor gibi duruyordu. 

Anıl'a göre bir apartman dairesini değil zenginlerin villalarını tercih etmeliydik çünkü onlar genellikle gezerlerdi ve evde durmazlardı. Amaçları neydi bilmiyordum ama yakın zamanda yakalanacağımız kesindi. 

''Bence bu fikirden vazgeçmeliyiz.'' diyerek onu durdurdum. 

Ata, ''bence şehir değiştirmeliyiz.'' 

Anıl itiraz etti. ''Ben buradan hiçbir yere gitmem.'' 

''O zaman yakalanırsın.'' Anıl yine parladı ve Ata'nın üstüne yürüdü, ''hadi ya öyle mi?'' 

Anıl'ı geri ittim. ''Bence de şehir değiştirsek daha iyi. Zaten aranıyoruz iyice kapana sıkıştık. Ben tekrar oraya dönmek istemiyorum.'' 

Herkes derin bir nefes verdi. Dakikalarca kimse konuşmadı.

''Peki nereye gideceğiz?'' Anıl'ın kısa sürede ikna olması işimizi kolaylaştırmıştı. 

''Karar vermek zor ama küçük bir şehir olmalı. Çok kalabalık olması bizi daha fazla insanın tanıması anlamına geliyor.'' 

Bir süre hangi şehir olmalı tartışması yaşadıktan sonra kura çekmeye karar verdik. İnternetten herhangi bir sayı söyledik ve yukarıdan aşağıya saydık çıkan şehir ise kafamızı karıştırsa da iyi  bir seçim gibi duruyordu. 

''Zonguldak mı?'' dedi Anıl sırıtarak, ''burada bar var mıdır acaba?'' 

İkimizde Anıl'ın bazı gerçekleri görmek istemediğine artık emindik. Bir şeyler vardı ama o artık o gerçekleri elinin tersiyle itmiş gibi duruyordu. Şimdi ise nasıl gideceğimizi düşünmemiz gerekiyordu. 

Otobüs olmazdı çünkü her yerde aranıyorduk. ''Peki ya otostop?'' 

''İyi fikir.'' dedi Ata. 

''Tabii silahsız ve insancıl bir şekilde.'' 

''Kesinlikle.'' dedi Anıl. ''Artık dikkat çekmemiz gerekiyor ayrıca şoföre temas etmemiz de gerekiyor.'' 

Saate baktığımızda saat altı sularını gösteriyordu.

 ''Yol ağzına çıkacağız ondan sonrasına bakarız.''

Bu fikre kimse itiraz etmedi ve yol ağzına çıktık. Neredeyse bir saat boyunca bekledik ama hiçbir araba durmadı. Biraz sonra siyah bir araba yanımızda durdu ve camını açtı. Ata ileri bir adım attı ve adama, ''şehir dışına çıkacağız.'' 

''Nereye?'' 

''Zonguldak ama biraz bile İstanbul dışına doğru götürsen yeterli.'' 

''İnanmayacaksınız ama bende oraya gidiyorum. Atlayın gençler.'' 

Orta yaşlı bu adama en başta Anıl ısınmıştı. Ata'da ısınmış gibiydi çünkü sohbet ediyordu. Ama ben korkuyordum. Aklıma bir sürü şey geliyordu. Fazla samimi olması beni tedirgin ediyordu. 

Neredeyse üç saat sonra Düzce'ye varmıştık. Adam çok yavaştı ve o kadar çok konuşuyordu ki sanki arabayı sürmüyor gibi geliyordu. Biraz sonra üçünün muhabbetini bölerek ortaya atıldım. 

''Pardon ama ne kadar kaldı?'' Adam ciddileşti ve bilmediğimiz bir sapaktan döndü. ''Geldik.'' 

''Burası mı Zonguldak?'' dedi Ata ciddi bir şekilde. Sanırım bir şeyler döndüğünün o da farkındaydı. 

Adam gülümseyerek evet manasında başını salladı ve arabayı kilitledi. Anıl en önde sus pus kesilmişti ve biz en arkada Ata ile kapana kısılmıştık. Adam gülümseyen suratıyla silahını bize doğru doğrultmaya devam ediyordu. 

''Her yerde sizi arıyorlar. Sizi bulana ödül bile var.'' 

Üçümüz aynı ağızdan aynı kelimeyi söyledik. 

''Siktir.'' 

''Şimdi sizi onlara teslim edeceğim. Bakın az ilerisi karakol. Aşağı inin.'' 

Kilitli kapıları açtı ve silahını artık sallayarak konuşuyordu. Adam silahını sallayana kadar nasıl silahını çıkarttığını bile anlamamıştım. ''Size diyorum aşağı inin.'' 

''Tamam,'' dedi Anıl sakince. ''İniyoruz.'' 

''Hayır inmiyoruz.'' dedi Ata ve araba birden kan gölüne döndü. 

Neredeyse kusacaktım. Susturucu silahıyla sıktığı bir el ateş adamın beynini patlatmıştı. Biraz önce gülerek bakan bu tehditkar gözler şimdi boş bakıyordu. 

Anıl ise şoktaydı ve üzerine aniden düşen bu ölü yüzünden çığlık atacağını anlamıştım. Hemen ağzını kapattım. ''Sakın bağırma ilerisi karakol.'' 

Anıl da kusacak gibiydi ve yüzü bembeyazdı. 

''Şimdi ne yapacağız?'' dedim gelen kusma isteğini zorla geri çevirerek. Kusmamak için kendimi zor tutuyordum. 

''Gidiyoruz.'' dedi Ata. 

''Nereye?'' dedik Anıl ile aynı anda. 

''Biraz Zonguldak havası alalım. Tabii şu leşten kurtulduktan sonra.'' 

Daha sonrası derin bir sessizlikti. 

KARANTİNATahanan ng mga kuwento. Tumuklas ngayon