4.BÖLÜM

1.1K 288 12
                                    

   Kendimi bir ağacın gölgesinde unutmuş gibiydim. Ağacın ahu gibi süzülen yaprakları alnımın ortasına değecek uzunlukta aşağı doğru salınıyor ve batmaya hazırlanmış güneş, kızgınlığı ile tenime kadar işliyordu. Sıradan bir gündü bu.

   Babamın istemsiz bir şekilde yanımızda formalite olarak durması ve annem ile birbirlerini her zaman yok saymaları. Sanki bedenimi ve ruhumu kaygılara salmış gibiydim ve ağacın salınan yaprakları düşüncelerime gölge düşürüyordu.

   Etraf yeşil gözlerimin altında oldukça tozlu ve bulanık gibi görünse de asıl rastladığım şey merhametsizliğin boyut bulmuş çıplak bedenleriydi. Dışarıdan masum ve kapalı görünen bedenlerin altında aslında yalnızlığın ve çıplaklığın kan ile kaplanmış yansımalarını görüyordum.

   Bıkkın gözlerimin altında yorgun bir gitar sanki tüm bedenime tellerini değdirerek beni asıl gerçeklerden koparıyordu. Sevgisizlik ve ilgisizliğin bende bıraktığı izler ve sancılar kısa bir süreliğine de olsa kapanmış gözlerimin verdiği derin ve manalı hisler ile bana eşlik ediyordu.

   Kendini her şeye rağmen serbest bırakmak ve kısa süreliğine de olsa arınmak ne kadar büyük bir güçtü.

   Gece çöktüğü sırada ağaca asılı hamaktan gökyüzünün çizdiği sanat parçacıklarını izlerken, yıldızlara ve yarım aya bakarken dışarıdan duyduğum çalılıkların huzur verici sesi ve sıcak rüzgarın tenimde bıraktığı o rahatlık hissi tüm kötü şeyleri silip atmak için bir neden gibi duruyordu.

   Yukarıya ne zaman baksam gözlerimin önüne asla olamayacağım o yer gelirdi. Kendi dünyamda yarattığım etrafı deniz ile kaplı ama tam ortada duran uzun bir köprü. Ben ise tam oradaydım. Mora çalan gökyüzüne eşlik ediyor ve hiç olmayan ama benim yarattığım o sahte dünyanın kanatlarını yukarıya doğru açıyor ve adını asla koyamadığım, bedenini ve yüzünü asla oturtamadığım o kişinin beni gökyüzüne doğru uçurduğunu hayal ediyordum.

  Uyku çöktüğünde belirsizlikler arasında kalıyordum. Diğer odalardan duyduğum kavgalar ve o kavgalara ait olan ve hiç değişmeyen aynı sesler kulaklarımı tırmalamaya devam ediyordu. Zaman zaman odamın kapısı birden açılıyor ve o seslerin sahipleri bu küçük odada neler olduğunu anlamak için beni yokluyordu.

   Sanki o seslerin ve gürültünün sahibi benmişim gibi...

   Yine de sitem etmek için oldukça geçti. Babamın beni bakışları ile yok sayması ve annemin asla çözemediğim yüz ifadesi, gözlerinin altında yatan belirsiz, manalı ya da manasız anlam veremediğim duygular..

   Tıpkı beklentilerimi yitirdiğim gibi, onları anlamaya çalışmayı da yitirmiştim.

    Ama şuan gözlerimin önünde yaşanan çoğu şeyi yok sayamıyordum. Tüm bu yaşadıklarım satırlara dökülmeyecek hatta bir çift gözün altında yatan o duyguları çözemeyecek kadar karışıktı. Bir gecede iki ölüm beni girdiğim çıkmazsan çıkartamıyordu.

   Yapabildiğim tek şey bir köşeye sinmek ve tüm biriktirdiğim yaşlarımı yanaklarımdan aşağı akıtmaktı. Yaşlar tüm biriktirdiklerimi ve düşüncelerimi bir kenara atmak için yeterli değildi. Tek kurtuluş belki de her şeye son vermekti.

   Az sonra buğulu gözlerim Anıl ile buluştu. Elinde tuttuğu suyu bana doğru uzattı. İlk kez bu kadar gizli bakıyordu. Suyu aldım ve içmek yerine yüzüme ve kafamdan aşağı döktüm. İlk başta bu hareketimi garipsese de daha sonra yanıma çömeldi.

   ''Tüm bu yaşadıklarımız ne için sence?'' Bilmiyorum manasında başımı salladım. Onu dinlemeye devam ederken yüzüme ve kafamdan aşağı döktüğüm sular ellerime, ayaklarıma hatta yere tane tane damlıyordu.

KARANTİNAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin