9.BÖLÜM

623 159 11
                                    

  Kocaman bir belirsizlik tufanı arasında gidip geldiğim zaman yapabileceğim tek şey kendimi o tufana doğru bırakmaktı.

  Neler olduğunu sormayın çünkü ben de bilmiyorum. Sadece belirsizlikler içinde dönüyorum. Belirsiz bakışlar, belirsiz davranışlar ve belirsiz bir hastalık. Bu yüzden gün boyu tavanı izliyordum. Sürekli yağan yağmura ve çakan şimşeklere doğru savrulurken yapılabilecek en makul şey tavanı izlemek gibi geliyordu.

  Tabii bir de geçen gün sınıftan makineye bağlı çocuğun ölüsünün çıkması ve Ata Sancak ile Anıl'ın birbirlerini öldüresiye dövmeleri vardı. Tüm bu olanlara karşı yapılabilecek en makul şey gerçekten de tavanı izlemek değil miydi ?

  Hayır delirmedim aksine bugün daha iyi hissediyor ve sınıfın içinde ölü gibi yatan insanlara neşe saçan, ölen çocuğun yerine gelen o kıza bakıyordum. Kız hakkında bildiğim tek şey adı ve çok konuşmasıydı.

  Adının Begüm olduğunu öğrendiğim o kız sürekli konuşuyor ve biziz motive ediyordu. Sürekli bir şeyler yapmaya istekli görünse de bize rağmen bizden umudu kesmese de onu pek sevememiştim. Bu yüzden o konuştuğu zaman tavanı izlemek yerine dışarıyı izliyordum.

  O ise Ata Sancak hariç hepimize eşit derecede yakınlık gösteriyordu. Ata Sancak'a hepimiz mesafeliydik ve elimizde olsa onu öldürecektik ama herkes bizimle aynı fikirde olduğu için, onu kimse istemediği için bize fikrimizi sormuyorlardı. Ata ise hemen yanımdaki yatakta akşama kadar yatıyor ve dağılmış saçlarıyla beyaz çarşafları adeta süpürüyordu.

  Begüm ise yerinde duramıyor ve konuşmaya devam ediyordu. Az sonra hepimizi şaşırtacak bir fikir ortaya attı. Bu kadar gerilimin ve asabi insanların arasına düşmek ile iyi mi yoksa kötü mü yapmıştı bilmiyordum ama istemsiz bir şekilde onu ret edememiştik. Tabii bizi ikna etmesi akşamı bulmuştu. Çünkü kimse bir şeyler yapmaya istekli değildi.

  Bizi gün boyu doğruluk ve cesaretlilik oyununu oynamaya ikna ettiğinin akşamı elektrik kesintisiyle herkes yataklara dönecekken  sınıfa bir tane mum getirdiler. Begüm görevlilerden bir şişe rica etti. Kısa zaman içinde şişe geldi ve hepimiz daire oluşturarak yere çömeldik. Begüm şişeyi ilk bana doğru uzattı ve çevirmemi rica etti.

  Şişeyi çevirirken denk gelmek istemediğim tek kişi Anıldı. Ona ne sorabilirdim ki ? Ya da ondan ne isteyebilirdim ? Anıl ve Begüm tam karşımda oturuyordu Sude ve Ata bana daha yakındı. Şişeyi çevirdim ve bana ilk denk gelen kişi Begüm oldu. Begüm'ün bana denk gelmesi istemsiz bir şekilde rahatlamama sebep olmuştu. Ona hemen sorumu yönelttim. ''Doğruluk mu cesaretlilik mi?''

  Sanki kafasında cevap hazırcasına hemen cevabını verdi, ''doğruluk.'' Tanımadığın bir insana sorulabilecek birçok soru vardı bu yüzden basit bir soru ile başladım. ''En kötü alışkanlığın nedir?'' Direkt cevapladı. ''Sigara.'' Cevabını verdikten sonra kısa bir kahkaha patlattı. Neden güldüğünü anlamamıştık ama çoğu şeyde yaptığımız gibi bunun da üzerinde durmadık.

  Az sonra şişeyi Ata Sancak çevirdi ve şişenin ucu ona arkası ise bana denk geldi. Hemen sorusunu yöneltti, ''doğruluk mu cesaret mi?''

  ''Doğruluk.'' diyerek yanıtladım ve sorusunu bekledim. Sorusunu bana yöneltmeden önce Anıl'a baktı ve az sonra kopacak kıyamete zemin hazırladı. '' Ondan hala hoşlanıyor musun?''

  Ortam bir anda gerildi ve sanki kendimi başka boyutlara kaptırdığımı hissettim. Sinir bütün vücuduma bir anda, sanki elektrik akımını içime almışım gibi yayıldı ve ayağa fırladım. ''Ne diyorsun sen ?'' Anıl sinirle ayağa kalktı ve Ata Sancak'a yumruk attı. Ata Sancak yapılı birisiydi bu yüzden Anıl'a karşılık vermesi kısa bir zaman diliminde olmuştu.

  Ben ise hala sinirliydim yerde duran şişeyi aldım ve tam Ata Sancak'a fırlatacakken kapı açıldı. Beyaz kamufle kıyafetlerin içinde duran sağlık çalışanları bize anlamsız bir şekilde baktı. ''Neler oluyor? Herkes yatağına yatsın. Sinirler gergin size hak veriyoruz ama lütfen durumu zorlaştırmayın.''

  Kimse bir şey demeden yataklara geçti. Elimde duran şişeyi kenarda bir masaya koyarken Begüm ile göz göze geldim. Gözlerinde ki suçluluk duygusu beni ona karşı istemsiz bir şekilde yumuşatmıştı.

  Yine de konuşma gereği duymuyordum herkesin yaptığı gibi ben de yatağıma yattım ve yanan mumu seyretmeye başladım. Etraf karanlıktı ve birbirimizi göremiyor sadece hislerimizi bir ışığın odaya yaydığı ışık misali yayıyorduk. 

  Uyku tutmuyordu bu yüzden yatağımda dönüp duruyordum. Bazen nefes almakta güçlük çekiyordum ama bunun sebebini tam olarak kestiremiyordum. Biraz sonra kafamı hafif doğrulttum ve odadakileri kısa bir süzdüm herkesin gözü kapalıydı, ay ışığı tam pencereden sınıfın ortasına vuruyordu, çok güzeldi.

  Az sonra yattığım yerden doğruldum ve yavaşça kapıya doğru ilerledim. Ara sıra odadakilere göz gezdiriyordum. Kapıyı açtım ve koridora kısa bir bakış attım.

  Biraz sonra yukarıdan gelen seslerden ötürü bakışlarım yukarı kaydı. Bizim kat sakin duruyordu ve koridorun soluna doğru, camın önünde bir mum duruyordu. Kapıyı kapattım ve biraz nefes almak için yanan muma doğru ilerledim. Camı açmak istiyordum ama mumun sönme ihtimalinden dolayı camı açmadım.

  Havalar iyice soğumaya başlamıştı. Kışı severdim yaz gibi bunaltıcı ve sıkıcı değildi. Havası insanı insanı boğmaz aksine kendine getirirdi. Camın kenarlarından süzülen yağmur damlalarına her zaman bir yudum kahve eşlik ederdi. Bu yüzden kış güzeldi, üşüsen bile ısınırdı insan.

  ''Duru?'' Düşüncelerimi bir anda dağıttım ve korkuyla irkildim. Arkamı döndüğümde Ata Sancak'ı gördüm. Hafif uykulu gözleriyle bana bakıyordu. ''İyi misin?'' Omuz silktim ve umursamıyormuş gibi davranmaya devam ettim, ''senin yarattığın eserin kalıntılarını topluyorum artık nasıl olduğuma sen karar ver.''

  ''Haklısın.'' Bu kadar sakin cevaplar vermesi beni adeta çıldırtıyordu ama yinede yapılması gereken en mantıklı şey umursamıyor gibi davranmaya devam etmekti.

  Az sonra beni şaşırtacak bir soru sordu, ''üşüyor musun?'' Şaşkınlıkla ona döndüm artık birbirimize bakıyorduk ama bu bakışlar kısa sürmüştü. Bir şey demeden tekrar önüme döndüm. Ne diyebilirdim ki?

  ''Atarlı, içine kapanık, duygusal ve utangaç.'' dedi hafifçe sırıtarak. Yine ona bakmıştım ama bu bakışlarımın altında kinayeli sözler yatıyordu. Biraz sonra neden burada olduğunu sordum o ise uyku tutmadı diyerek geçiştirdi.

  Gözlerim gökyüzünü sahiplenmiş yıldızlara bakıyordu artık. ''Çok güzel.'' diyerek mırıldandım ve onları seyretmeye devam ettim. ''Ancak senin yanında anlam kazanıyorlar.'' Ata Sancak'a döndüm ve geri bir adım attım. ''Ne yapmaya çalışıyorsun?''

  ''Sadece söylemem gerekenleri söylüyorum çünkü bazı şeyleri geri almak için çok geç.'' Neyden bahsettiğini anlamam istemsizce gözlerimi doldurmuştu.  

  ''Duvarlarını yık. Seni anlamaya ihtiyacım var.'' Bana doğru bir adım attı ve yanan mumu düşünmeden eliyle söndürdü.

  Bu sefer geri adım atamamıştım. Şimdi her yer karanlıktı ve bize yıldızlar eşlik ediyordu. Şimdi hiç olmadığımız kadar yakındık ve gerçeğin tam ortasında bilinmezliğe doğru fısıldıyorduk. Sonu olmayan bir yoldu bu ve bu yolda kendimizi kaybedecektik bu yüzden yapmam gerekeni yaptım ve geri çekildim. O ise daha fazla üstüme gelmedi.

  Karanlığın ortasında ise duyduğum tek şey nefes alıp veren iki beden, ve ara sıra yukarıdan gelen seslerdi. Ama sesler mesafelere engel değildi. Karanlık bir koridorda ruhlar bir bütün olmuştu ve sanki birbirleriyle konuşuyorlardı. Artık geri çekilme yoktu ama sözler havada dağılıyordu. Biraz sonra tüm sesler kesildi ve susmaya yemin etmiş iki bedenin ruhu konuştu. 

Ta ki o güne kadar. 

KARANTİNAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin