otuz dört

18.4K 1K 373
                                    

Aylar geçti. Çoğunuz fazlasıyla kızgın ve ben kızgınlığınızı anlayabiliyorum. Aslında bir adım attığınızda gerisinin geleceğine inananlardanım fakat bu adım tek beni ilgilendiriyordu. Kendime güvenemiyorum, düzensizce gelip burada birkaç bölüm yayımlayıp geri kaçmaktan korkuyorum. 

Ayrıca wattpad ücretli burada okumanın çok zor olduğunu söyleyen birkaç mesaj aldım. Bu yüzden birkaç gün önce bir blog üzerinde bölümü yayınlamaya çalıştım fakat sonra emin olamayarak ilk önce burada yayımlamak istediğim için hemen kaldırdım. Şimdi size soruyorum burası gerçekten ücretli mi oldu yoksa ben mi yanlış anladım?

Yazmayı çok özlemiştim o yüzden bu bölüm biraz uzun. Lütfen desteğinizi esirgemeyin ve uzun zaman sonra yazdığım için belki beğenmeyebilirsiniz. Düşünceleriniz benim için çok önemli bu yüzden lütfen yorum yapmayı unutmayın.

Her şey için özür dilerim. 

Sizi çooook seviyorum.

*

Alptekin'i izliyordum. Sıkılmıştı, boynuna sarılan kravatı gevşetip duruyordu. Gözleri arada bana dönüyor ve kısacık kaçamak bir bakış atıp yeniden önüne dönüyordu. Sağ tarafında dedesi Altay Doğu Üner sol tarafındaysa babası Arslan Üner vardı. Attıkları her adımda bir başka kişiyle konuşuyorlardı, onu diğer iş insanlarına tanıtıyorlardı.  Alptekin liseyi bitirmişti ve  Arslan Amcanın dediğine göre pişmesi gereken döneme gelmişti. Artık hayat onun için bambaşka bir şekilde ilerleyecekti. Çocukluğundan beri konuşulan o dönem gelmişti. 

Yine güzel mavilikleri bana döndü, ben yutkunup utanırken onun dudakları yukarı kıvrıldı ama hemen kendini toparladı. Elim çenemin altında onu izlerken yakalanmıştım, fazlasıyla hoşuna gitmişti. Ensesindeki sarı tutamları okşayıp bir kez daha bana baktı ve göz kırptı.

Yüreğim olduğu yerde devindi, beni gerçekten mahvediyordu.

"Nereye bakıyorsun sen?" Melisa'nın elini omzuma koymasıyla gözlerimi hızlıca kardeşinden çektim. Yüzümde nasıl aptal bir ifade varsa gözlerini kısıp çenemi parmaklarının arasına aldı. "Yüzün kıpkırmızı olmuş hastalandın mı acaba?"

"Sıcak." Yüzümü parmaklarının arasından kurtarıp önümdeki kadehi başıma diktim. Şarap bütün acı tadıyla boğazımdan yuvarlandı ve yüzümü buruşturmama sebep oldu. "Ve sıkıldım."

"Bende." Bedenini koltuğun üstüne bıraktı ve gözlerini mekanın içinde dolaştırdı, bir bağış gecesindeydik. Her sene bu zamanlarda düzenlenirdi. Melisa'nın doğuşuyla var olmuş bir burs yardımıydı aslında. Dedesi doğan ilk torunu için öğrencilere yapılan yardımı vakıflarının bünyesinde yapmaya karar vermişti ve senelerdir devam ettiriyordu. Yıllar geçtikçe yardımlar büyümüştü ve şuan vakfın bünyesinde yetişen elli bin öğrenci vardı. Altay Doğu Üner çok büyük işler yapıyordu.

"Alptekin'e baksana." Diye mırıldandı Melisa, sesi kardeşine acır gibiydi. "Bunu yapmak zorunda, istememek gibi bir hakkı yok. Ve daha on sekiz yaşında, baksana şu haline kim bilir kaç kişiyle el sıkıştı?"

"Bir çözümü var mı Melisa?"

"Çok acımasızsın Almira." Koluma küçük eliyle güçsüz bir yumruk attı. "Bir çözümü yok diye üzülmekte mi yasak?"

Ona cevap vermedim, bir çözümü vardı fakat onun işine gelmiyordu. Bu şirketler sadece Alptekin'in değildi fakat hepsinin başına yıkılmasının sebebi aklı bir karış havada dolaşan Melisa'ydı.  Elini taşın altına koyup şirkete gidip bir yerlerden başlayabilirdi fakat en başından beri kaçıyordu. Böylelikle her şey Alptekin'e yüklenmişti. 

ALPTEKİNOù les histoires vivent. Découvrez maintenant