sekiz

29.8K 1.1K 240
                                    

Sessizlik huzurdu, yalnızlıksa bir ödül. İkimizde karşımızdaki manzaranın girdapına kapılmıştık ve geldiğimizden beri tek kelime etmemiştik. Beni getireceği yerin lüks bir restaurant olacağını düşünmüştüm ama sandığımın aksine kimsenin olmadığı ormanın içinden geçip girilmesi gereken bir sahile getirmişti.

Gelirken tartışmıştık, ilk önce eteğimin kısalığından dolayı motora asla binemeyeceğimi söylemişti. Zaten bu boyda bir etekle öyle bir şey yapmazdım ama buna karışabileceğini sanması beni biraz rayımdan çıkarmıştı. Üstüne yetmezmiş gibi daha ehliyeti bile yokken holdingin garajındaki arabalardan birini almış ve beni zorla bindirmişti. Yine ve yeniden tartışmadan bir şeyler yapamamıştık.
Şimdi sessizlik hakimdi. Ben yarı açık gözlerimle altıma serdiği ceketinin üstünde karşımdaki deniz manzarasını ve gökyüzünü incelerken ona daha hiç dönmemiştim.

"Çok güzel." Diye mırıldandım sessizliği bozarak.

"Evet." İç çekti. "Çok güzel."

Gözlerimi ona çevirdim o da bana bakıyordu. Güneşin altında sarı saçları daha çok parlamış ve mavi gözleri ışıldamıştı. Yakışıklıydı, bakışları bile bir başkaydı ama bana yasak bir meyve gibi geliyordu. Ki öyleydi.

"Sana soru sormama izin verir misin?" Ses tonu heyecanlıydı, ben sırtımı geriye verip uzandığımda o bacaklarıma baktı. Sonra psikopat gibi bakışlarını etrafta dolandırıp altıma serdiği ceketiyle örtmeyi denedi. Onu tanıdığımdan beri böyleydi. Hem Melisaya hemde bana karşı bizden küçük olmasına rağmen önümüzde bir kalkan gibi duruyordu.
"Sor." Sesimdeki heyecanı saklamaya çalıştım. "Bende soracağım."

"Kabul, o zaman ilk sen."

"Peki." Ona sormak istediğim şeyleri düşündüm, çoktu. Neresinden başlayacağımı ve hangilerini sormamam gerektiğini bile bilemedim. "Hiç sevmediğin biri var mı? Ama böyle gerçekten sevmediğin, görmek bile istemediğin."

Yüzüne bakamadım, gözlerim gökyüzünde öylece konuşuyordum. Tepkisni ölçmek isterdim ama şuan kalkamazdım.

"Var." Sesinden saf nefret akıyordu. "Siz her ne kadar sebepsiz sansanızda benim yeteri kadar sebeplerim var o herifi sevmemek için."

"Kimi?"

"Ceyhun."

O Ceyhun der demez ben kumun üstünde doğruldum. Gözlerim çantama tutunurken hızlıca telefonuma ulaşıp onun numarasını bulmayı denedim. "Biz çıkıştı Ceyhun'la buluşacaktık." Alptekin dişlerini sıktı ve tepki vermeden gözlerime baktı.

"Güzellik bitti mi işin?"

"Hayır." Elimi alnıma vurup Alptekinden gözlerimi kaçırdım. Az önce ondan nefret ettiğini açıkça dile getirmişti değil mi? "Yani biz Alptekin'le beraberiz durum biraz karışık."

"Alptekin mi?" Şaşırmış ve biraz alınmış gibiydi. "Biz ne zaman buluşacağız?"

"Bugün olmazsa olur mu? Sonra telefi ederiz."

"Tamam." Ve telefon suratıma kapandı. Şaşkın şakın ekrana baktım. Gerçekten birbirlerinden bu kadar nefret ettiklerini hiç düşünmemiştim. Bugünden sonra ikisinin yanındada diğerinden bahsederken daha dikkatli olacaktım.

Nefesimi dışarı bırakıp Ceyhun'un aptallığını görmezden gelmeye çalıştım.

"Neden?" Gözlerimi sinirlenmiş maviliklerine diktim. "Bu öfkeniz, nefretiniz neden?"

"Yanlış işler peşinde." Sesi kaskatıydı, yumruk olmuş eli kumun üstünde duruyordu. "Hiç olmayacak bir şeyin için uğraşıyor." Dişleri gıcırdı, gözleri öfkeden kızarmıştı. "Hem hileli oynuyor hemde masuma yatıyor."

Birkaç saniye konuşmadım, ne demek istediğini çözemedim. Kaşlarım havalandı ve kalktığım yere dikkatli bir şekilde yeniden oturdum. "Anlamadım?" Aslında aklımda bir şey vardı fakat Ceyhun bunu benden saklamazdı. "Bir kız için mi bu öfkeniz?"

Gözlerinde şimşekler çaktı, fırtınalar koptu. Dimdik gözlerime bakıyordu ve solukları tahammülsüzdü. Arkadaşımın kardeşinden çok kızgın bir boğa gibi görünüyordu. "O kadar basit değil." Gözleri bir şeyler anlatmak istermişçesine daha da derin tutundu gözlerime. "O yalnızca bir kız değil."

Hayal kırıklığı can yakardı. Öfkelendirirdi ve insanda dirayetini kaybettirirdi. Tırnaklarımı avuç içime bastırıp gözlerimi ondan kaçırdım. Alptekin Üner bir kıza mı aşıktı?

O yalnızca bir kız değil.

Alptekin birine deli gibi tutulmuş muydu?

Yüreğimin bozulan ritmini düzeltmek için yavaşça soluklarımı düzenlemeye çalıştım. Ellerimi canımın yanmasıyla açarken şimdi ona arkamı dönmek üzereydim.

Birini seviyordu.

"Çok m-" Diyemedim, ona belli etmemek için çabalarken sinirden titreyen dişlerimi birbirine sıkıca bastırdım. Ama onun cümlemin devamını duymak istediğine emindim.

"Anlamadım?"

"Çok geç olmadan gidelim." Saatlerce oturmak istediğim yerden ışık hızında doğruldum. Oyun oynayacaktık değil mi? Hatta daha o soracaktı.

Hayır, buna sabrım kalmamıştı.

"Daha yemek yemedik, yeni geldik."

"Tüm günümü seninle geçiremem." Acımasızca mıydı? Fazlasıyla fakat öfkelenmiş bir Almira acımazdı. Sadece öfkesini görür, onu yaşardı.

"Geçirme." Bağırsaydı şu ses tonu kadar etkilenmezdim. "Ceyhun sensiz ne yapar yoksa?"

"Ne istiyorsun ondan?" Ne istediğini az önce net bir şekilde öğrenmiştim. "Rahat bıraksana onu, yaşıtların gibi dertlerin olsun." Arabanın kapısını açtım ama binmedim. Birkaç metre ötemde beni izleyen maviliklere döndüm. "Manyağın teki olduğun için seni maruz görmeye çalışıyorum ama Ceyhun'la uğraşma."

Canım çok yanmıştı.

Her bir kelimemden sonra Alptekin'in üzerimdeki etkisini daha iyi anlıyordum. Gerçekten beni kolayca etkiliyordu, aniden böylesine delirmemim tek sebebi onun dakikalar önce anlattıklarıydı. Ceyhun şuan umurumda değildi.

Alptekin olduğu yerde durmayı bırakıp üç koca adımında önümde bitti. Eli çenemi sıkıca kavradığında sırtımı arabanın gövdesine itekledi. Bir eliylede ellerimi tutmayı başarıyordu.

"Manyak ha?"

"Evet." Diye cırladım, yada cırlamayı denedim çünkü çenemdeki baskısı konuşmamı engellemişti. "Psikopat herif."

"Manyak, psikopat başka?"

"Ruh hastası, sıyırmışsın sen. İstediğini yapmak zorundaymışız gibi davranıyorsun."

"Sana karşı hep naziktim Almira, kimseye olmadığım kadar hemde." Baş parmağı dudaklarımın köşesini okşadı, kirpiklerim korkuyla titredi. "Nazik olmadığımda neler olduğunu görmek ister misin?"

Nefesini yüzüme üfledi, başımı telaşla iki yana salladım. Kafayı yemiş gibi bakıyordu. Gözleri dudaklarıma tutunmuştu.

"Özür dilerim Alptekin."

"Dileme." Baş parmağı bir kez daha dudaklarımı okşadı. "Ben dilemiyorum."

Burnunu dudaklarıma sürttü ellerimi ve çenemi tutan elleri yanaklarıma ulaştığında çıldırmış gibi heyecanla atan kalbimin inadına elimi düşünmeden güzel yüzüne savurdum.  Dizlerimin bağı çözülerek yere kapaklandığımda o yaptığının ne olduğunu yeni fark etmişti ama geçmişti.

*

Ah Alptekin biraz iler mi gittin sanki?

Gelecek bölümde görüşmek üzere.

ALPTEKİNTempat cerita menjadi hidup. Temukan sekarang