on

28.5K 1.2K 203
                                    

Gözlerim aynada dolanırken telefonumun çalmasıyla biraz gerileyip son kez kendime dikkat kesildim. Üzerimde göğüs dekolteki yazlık dizlerimin altına kadar inen bir elbise vardı.

Ceyhun, Kaan ve Melisa'yla birlikte yemeğe gidiyorduk. Her ne kadar Ceyhun'a sinirli olsamda dünden bugüne yatışmıştı. Sonuçta ikimizde o heriften nefret ediyorduk.

Zincirli çantamı koluma takıp topuklarım üstünde döndüm ve hiç beklemeden merdivenlerden indim. Melisa ve ben onun arabasıyla gidecektik. Aslında ikiside bizi almayı teklif etmişti ama gerek yoktu. Hem iki gündür Melisayla fazla yalnız kalamamıştık. En azından biraz konuşabilirdik.

Evdekilere çıktığımı söyleyip dış kapıyı açtığımda Melisa'yı göremedim. Bahçe kapısından onların bahçelerine ilerlerken hızlanan kalp atışlarımı görmezden gelmeyi denedim. Bahçeleri boştu, telefonumu elimde çevirip az önce aramasını açmadığım arkadaşımı tekrar aradım.

Telefon çaldı, çaldı fakat açan olmadı. Tam telefonu indirip yeniden arayacağım sırada istesemde olmayacak bir şey oldu. Ceyhun'un üstü açık arabası bahçenin önünde durdu. Onunla birlikte açılan ev kapısında Melisa'yı görmeyi beklerken onu değil sapsarı parlk saçlar gördüm.

Alptekin'i görmemle Ceyhun'un arabasına sert adımlar atarken Ceyhun sırıtarak beni izliyordu

"Prenses?" Yanaklarıma küçük birer öpücük bırakıp gözlüklerinin üstünden arkama, Alptekin'e baktı. Bir süre bakışlarını oradan çekmediğinde omzundan hafifçe sarstım.

"Gidicek miyiz artık?"

Ceyhun gözlerini bana çevirip gülümsedi, rüzgarın savurduğu önüme düşen ve görüşümü kapatan saçlarımı iteklerken başını salladı. Aynı esnada Alptekin'in motorunun gürültüsü sokağı inletti.

Tek bir kez bile kafamı çevirmedim. Gözlerimle dikiz aynasındam bizim tam aksimize yol aldığını görsemde tedirgindim. Onunla karşılamak yada konuşmak istemiyordum. Dün yaptığı kolaylıkla sindirilebilir bir şey değildi. Ben onun basit arkadaşları yada takıldığı herhangi bir kız değildim.

Dün yaptığı beni küçük düşürmüştü. Sanki karşılık alabilecekmiş gibi, istediği olacakmış gibi masmavi bakışlarıyla dudaklarıma bakarken bana hissettirdiği tek şey basitlikti.

Dün gözüm o kadar kararmıştı ki izbe bir sahilde hiç bilmediğim bir yolda tek başıma dönmeye kalkmıştım. Yalvarmıştı, sen arabayla dön ben kendim dönerim demişti fakat tek dönmemiştim. Bir saat boyunca arabayı hem sürmüş hemde özür dilemişti. Tek kelime cevap vermedim. Hiçbir söz söylemedim, bir ara arabayı durdurup konuşana kadar gitmem desede yine ben arabadan inmeye kalkınca geri sürmek zorunda kalmıştı.

Ceyhun anlaştığımız kafeye doğru sürerken telefonumu elime alıp ilk önce dün gece söverek engel attığım adamdan engeli kaldırdım ardından günaydın yazarak çıktım.

"Melisa nerede?"

"Sabah işi çıkmış direk kafeye geçti."

"Aptal kız." Telefonumu elime alıp mesaj varmı diye baktım ama yoktu. Yol boyu sessiz kaldım, arada Ceyhun'la bakışsakta ne o dün olanlarla ilgili bir şey dedi ne de ben. Sonunda her zaman uğrak yerimiz olan sitenin içindeki kafeye geldiğimizde Ceyhun arabasını valeye teslim ederken bir uçta duran motor ilişti gözlerime.

Parlak siyah motor onun motorunun aynısıydı. Avuç içlerimi elbiseme silip plakasını görebilmek için bir kaç adım geriledim. Ve bingo, '34 ALP 11'

Ayaklarım tökezlerken Ceyhun koluma girdi. Gözlerimi hemen onun motorundan çekip koluma giren adama baktım. Güneş gözlüklerini severdi, her renk farklı farklı gözlükleri vardı ve hiç üşenmeden her birine göre giyinirdi.

ALPTEKİNHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin